BOSTİK
İKLİMLENDİRME ZİRVESİ 2025

Deprem Güvenliğinde Temellerin Suya Karşı Yalıtımının Önemi

Deprem Güvenliğinde Temellerin Suya Karşı Yalıtımının Önemi

3 Mayıs 2010 | TEKNİK MAKALE
83. Sayı (Mart - Nisan 2010)

Türkiye sismik açıdan dünyanın en aktif bölgesinde yer almaktadır. Toprakların yüzde 66’sı aktif fay bölgelerinde olup, nüfusun yüzde 80’i deprem riski yüksek alanlarda yasamaktadır. ÇiÄŸdem TEKİN MSGSÜ Mimarlık Fakültesi, Yapı FiziÄŸi ve Malzeme Bilim Dalı
Türkiye sismik açıdan dünyanın en aktif bölgesinde yer almaktadır. Toprakların yüzde 66’sı aktif fay bölgelerinde olup, nüfusun yüzde 80’i deprem riski yüksek alanlarda yasamaktadır. Son 100 yılda meydana gelen afetlerin yol açtığı kayıpların yüzde 64’ü ve hasar gören binaların yüzde 75’i depremler sonucunda meydana gelmiştir. Bu depremlerde 495 bin konut yıkılırken, 99 bin 389 kişi de hayatını kaybetmiştir.

Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, depremde yıkılan ya da zarar gören yapıların, neden hasar gördüğüne ya da neden yıkıldığına dair geniş çaplı yeterli bir çalışma yapılmamıştır. Yapılan çalışmalar ise akademik düzeyde ve sınırlı sayıdadır. Bu nedenle deprem bölgesinin tümünü içine alabilecek düzeyde teknik anlamda faydalanılabilecek bir sonuç elde edilememiştir.

Gerek nüfus yoğunluğunun, gerek sanayinin büyük bir bölümü deprem kuşağında olan Türkiye, yaşadığı bölgeleri terk etmeyeceğine göre bilgi ve bilim ile yaşamayı öğrenmesi, geçmiş depremlerden çıkarılmayan derslerin en azından yaşanan son büyük depremlerden sonra çıkarılması gerekmektedir [1].

Türkiye’nin mevcut afet potansiyelinin bilim dünyasında yeterli derecede değerlendirilebilmesi, geçmişten geleceğe bir miras bırakmak ve uygulayıcı ile karar vericilere geçmişten dersler çıkarmalarını sağlamak amacıyla Türkiye Ulusal Afet Arşiv Sistemi kurulmuştur [2]. Bayındırlık Bakanlığı da 2004 yılında Deprem fiurası adı altında bir takım komisyonlar kurarak çalışmalara başlamış, ancak bu girişimler de başlangıçtaki kurulum amacının hakkını verememiştir. Çalışmalar, depreme dayanıklı yapı malzemesi, elemanları ve yapı yalıtımı; yapı malzemesi standartları; üretim ve piyasa gözetimi; yapı ve yapı malzemelerinin dayanıklılığı; onarım ve güçlendirme malzemeleri konularındadır [3].

Ancak, eğer belirtilen alanlarda çalışmalar sonuçlandırılabilseydi, depreme dayanıklı yapı tasarımı için ana kararlar saptanmış ve şimdiye kadar hayata geçirilmiş olurdu. Sonuç olarak, zaman kaybetmeden geçici kısa vadeli yaklaşımların dışında, kökten bir takım yasal düzenlemelere gidilmesi gerekmektedir. Bilimsel ve teknolojik gelişmelere dayalı mühendislik önlemlerinin hızlı bir şekilde uygulanması şarttır.

 

Betonarme Yapılarda Korozyon

Deprem sonrasında genelde akademik çalışmalar bağlamında yapılan analizlere göre, depremde yıkılan ya da hasar gören yapıların sebepleri; temel mühendisliği, yapılarda taşıma gücü kaybına neden olabilecek düzeyde korozyon olduğu; özellikle bodrum ve zemin kat seviyelerinde, beton özelliklerinin amaca uygun olmaması; granülometri dağılımı, pas payı ve malzeme kullanımı açısından gerekli temel yalıtımının ve drenaj sisteminin yapılmadığı şeklindedir.

Depremde hasar gören yapılar üzerinde yapılan çalışmalarda, hasara sebebiyet veren konular içinde en önemli konu korozyondur. Deprem sonrasında yıkılan ya da hasarlı yapılar için genel bir envanter çalışması yapılmamıştır. Ancak, bölgesel yapılan çalışmalara göre depremde zarar gören ya da yıkılan yapıların yüzde 67’sinin yıkım sebebinin korozyon olduğu tespit edilmiştir. Özellikle de betonarme yapılarda yapılan incelemelerde yapıların bodrum ve zemin katlarındaki taşıyıcı elemanlarında korozyon nedeniyle oluşan hasarlar tespit edilmiştir.

Metal ve metal alaşımlarının, kimyasal ve elektrokimyasal özellikleri ve bulundukları ortamın etkisiyle süreye bağlı olarak iç yapısal özelliklerinin bozulması, tahrip olması korozyon olarak tanımlanabilir. Korozyon sonucunda metaller metalik özelliklerini, dirençlerini ve dayanıklılıklarını kaybederler. Korozyonun ortaya çıkış sebebi farklı etkenlere bağlı olsa da oluşan korozyon aynı niteliktedir. Değişen sadece ortam özelliklerine göre korozyonun hızı ve yapıya olan etkisidir.

Beton içindeki suyun Ph derecesi normal koşullarda 12-13 aralığındadır. Bu, beton içindeki çeliğin pasif durumda olduğunu, korozyon tehlikesi olmadığını gösterir. Ancak, demirin bu pasif durumu karbonatlaşma ya da klor iyonlarının varlığı ile bozulabilir. Beton içindeki serbest kalsiyumhidroksitin az ya da çok olma oranı da Ph’ın derecesini etkiler. Ph oranını yöneten esas etken gerçekte betondaki alkalidir.

Betonarme yapılarda donatı korozyonu iki şekilde başlayabilmektedir [6]:

  • Betonarme elemanlardaki pas payı betonun, yeterli geçirimsizliğe sahip olmaması nedeniyle karbonatlaşarakbazikliğini yitirmesi, böylece koruyucu tabakanın bozulması sonucu donatının korozyona açık hale gelmesi durumunda,
  • Donatıda korozyon, klor   iyonlarının etkisi sonucu da meydana gelmektedir.  Özellikle deniz kenarındaki   yapılarda klor iyonları pas  payını geçerek, donatıya ulaşabilmektedir.

 

Belirtilen her iki durumda da korozyonun başlayabilmesi, pas payı betonunun geçirimliliğine bağlıdır. Bu şekilde korozyona açık hale gelen donatıda, bu olayın sürebilmesi için gerekli olan iki etken oksijen ve nem de yine pas payı betonunu asarak donatıya ulaşmaktadır. Bu durumda korozyon açısından betonun geçirimsizliğinin önemi ortaya çıkmaktadır [7]. Depremlerden sonra yapılan analizlerde, yapıların düşük taşıma gücüne sahip olduğu ve deniz kumu kullanıldığı yönünde açıklamalar yapılmıştır. Buradaki gerçek malzemenin betondan çok, düşük kaliteli bir harçtan üretilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu tip yapılarda depremde ciddi hasarlar meydana gelmiştir. Çünkü yapının taşıyıcılığı oldukça zayıftır. Ayrıca düşük harç kalitesi betonun geçirimli olmasını sağlamaktadır. Geçirimli olan betonda donatıyı koruyamadığı için korozyon başlamaktadır.

Betonarme sadece dayanıma göre tasarlanmamalıdır, yani yapı önce dayanıklılık göz önüne alınarak tasarlanmalıdır. Bu amaçla çevresel etkiler göz önüne alınarak çevresel etki sınıfına göre betonun tasarımı yapılmalıdır. Yapının bulunacağı ortama göre karbonatlaşma ya da klor etkisinden kaynaklanan korozyon, sülfat ve donma çözülme etkileri gibi bütün bunların önceden belirlenmesi gerekmektedir. Deprem Yönetmeliğinde C20’den daha düşük dayanımlı beton kullanılmaz ifadesi yer almaktadır [8]. Ancak, beton sınıfı 20 (C20) de dayanıklılık bakımından kesinlikle yeterli değildir. Dayanıklılığa göre tasarım için C30’un üzerindeki betonları kullanmamız gerekmektedir. Beton geçirimli ise karbonatlaşma olur, demir korozyona uğrar ve dayanıklılığından söz edilemez. Yani önce dayanıklılığa göre tasarım sonra dayanım söz konusu olmalıdır [1].

Beton için şartname hazırlanırken, yapının maruz kalabileceği çevre etkileri, örneğin karbonatlaşmanın sebep olabileceği, korozyon olabilecek rutubetli havaya sahip bir yapının betonunun nasıl olması gerektiği belirlenmelidir. Donatı ya da diğer gömülü metal ihtiva eden hava ve nem etkisine maruz kalınması halinde etki edecek çevre tanımı yapılarak etki sınıflarının meydana gelebileceği yerler belirlenmelidir. Buna göre kuru, nemli, ıslak ya da kimyasal ortam şartlarına göre betonun su/çimento oranı, çimento dozajı ve beton sınıfı belirlenmelidir [9].

Normal koşullarda beton içindeki donatının pasif durumda olduğunu, korozyona uğramadığını, ancak değişen çevre koşulları ile bu durumun bozulabileceğini belirtmiştik. Ortamın Ph derecesi düştükçe beton içindeki donatı korozyona uğramaya başlar (Şekil 2). Bu da yapının dayanıklılığı ile yakından ilgilidir. Çünkü her yıl bu korozyon etkisi artarak, donatının ve dolayısıyla bir deprem karşısında yapının taşıyıcı performansını ve servis ömrünü azaltır.

Depreme dayanıklı yapı tasarımı çok yönlü bir konudur. Depreme dayanıklı yapı tasarımı denildiğinde akla ilk olarak taşıyıcı sistemler gelmektedir. Halbuki taşıyıcı sistemler dışında, en önemli konulardan biri, depreme dayanıklı malzeme üretimi, yapılarda kullanımı ve ilgili kurumlarca gerektiği şekilde üretim ve kullanımının denetiminin sağlanmasıdır.

 

Yapılarda Su

Yapıların, servis ömürleri boyunca mevcut çevresel koşulların zararlı etkilerine karşı koyabilmesi ancak, her yapı için kendi çevre koşullarına uygun detay çözümü ve malzeme seçimi ile olur.

Yapıyı oluşturan her eleman için çevre etkilerinin şiddeti farklıdır. Ancak, yapıda korozyon oluşumunun ana etkenlerinden biri de sudur. Yapının her bölümü farklı şekillerde suyla temasta bulunmaktadır. Bunların yapıya verdiği hasarların şiddeti de birbirinden farklıdır.

Yapının zemin düzlemi suyla en fazla muhatap olan bölümüdür. Zemindeki su etkisi her bölge için farklı orandadır. Her yapı için, zemindeki su yoğunluğuna göre önlem alınması, malzeme ve detay çözümünün yapılması gerekir. Zemin suları içinde, yapıya verdiği zararlı etkiler değerlendirildiğinde en önemlisi basınçlı sudur. Normal koşularda korozyon etkisi gözlenmeyen betonarme bir yapı için, basınçlı su etkisinde de bu özelliğini sürdürebilmesi, tam bir su geçirimsizliğin sağlanmasıyla mümkündür.

Yapının toprak altında kalan bölümlerinin zemin ile çevrili olmalarından dolayı, sürekli olarak zemin ve yeraltı suları ile etkileşim halindedirler. Özellikle yapının tüm yüklerini zemine aktaran ve onu taşıyan bölümlerinin sürekli su ile etkileşim halinde bulunması, yapının taşıyıcılığı açısından sorun yaratmaktadır [10].

Suyun beton ile etkileşime girerek bu hasarları oluşturabilmesi için onu, malzemenin içine doğru iten bir kuvvet ve suyun ilerlemesine olanak veren birbirleriyle ilişkili boşlukların bulunması gerekir. Beton içindeki kılcal kanallar içinde oluşan kapiler emme kuvvetleri, suyun yerçekimine ters bir yönde, beton içine çekilmesine olanak verir. Yeraltı suyunun hidrostatik kuvveti ise suyun basınçla boşluklara doğru itilmesini sağlar. Bu durumda su, sadece yapı elemanının içine girmekle kalmaz; yapının taşıyıcı bölümlerine basınç uygulayarak zorlanmasına neden olur [11]. Betonu suyun zararlı etkilerinden korumak için drenaj ve yalıtım teknikleri ile de çözümler aranmaktadır. Suyun beton malzemenin içine nüfuz etmesi sonucunda yapı yüzeylerinde kir, çiçeklenme, küf ve mantar oluşumu gözlenir. Bunun yanı sıra, zeminde bulunan sülfat vb. iyonlarının suyla birlikte malzeme içerisine girmesi sonucu kimyasal bozulmalar da gözlenir. Bu kimyasal reaksiyonlar sonucu malzeme içindeki boşluk sayısı hızla artar. Boşluk sayısının artması, malzeme içine giren su ve sülfat miktarının da artmasına neden olur. Hasar süreci bu süreklilik içinde artar ve yapının işlevini yitirmesi ile sonlanır [11]. Su, donatı ile buluştuğu noktalarda, korozyonu başlatıp, statik ve dinamik tüm yükleri karşılayan ve aktaran yapı bölümlerinin, en küçük bir yükleme anında etkisiz kalacak bir duruma gelmesine neden olur. Bu sebeple, yeraltı suyunun betona işleme derinliğinin, paspayı değerinden daha az olması gerekmektedir. Ancak bu durumda donatı korozyon olayında korunur ve yapının sürdürülebilirliği sağlanabilir [10].

Betonun suyla buluşması ile başlayan ve zamanla artan hasarlar, yapının taşıyıcılığını yitirmesi ve insanlar için sonuçlarının düzeltilmesi çok zor maddi, manevi birçok hasarın oluşması ile sonlanacaktır, hatta yaşanan örneklerde sonlanmıştır. Özellikle 1999 depremi sonrası, ‹stanbul Büyüksehir Belediyesi’nin 55.000 konut üzerinde yaptığı araştırmalar sonucunda, konutların yüzde 64’ünün donatı korozyonu nedeniyle hasar gördüğü tespit edilmiştir [12]. Deprem sonrasında incelenen yapıların büyük bir bölümünde yüzey suyunun uzaklaştırılması için önlemler alınmadığı, temelde su yalıtımı yapılmadığı, hatta bodrum katlarda ince işçilik yapılmadan duvar, kolon ve kirişlerin kaba inşaat halinde bırakıldığı gözlenmiştir. Bunlar korozyonun başlaması ve hızlanması için geçerli sebeplerdir.

Suyun, yapının dayanım gücüne ve kullanım süresine korozyon ile vermiş olduğu zararı, yaşadığımız depremlerin sonuçlarında açıkça gördük. Bu nedenle korozyon sorununun çözümünde yalıtımın öneminin yaşamsal boyutta önemli olduğu unutmamalıdır.

Temellerde Su Yalıtımı

Suya karşı alınabilecek önlemler, aslında yapının ömrünü uzatmaya ve deprem karşısında dayanımını artırmaya yönelik atılan en büyük adımdır. Yapının mevcut çevre koşullarına göre yalıtımının yapılmasında suyun yoğunluğu kadar, malzemelerin seçimi ve uygulama şekilleri ile bu malzemelerin yapı servis ömrü boyunca performansını da kaybetmemesi gerekir. Suyun yapılara verdiği zararı belki görsel olarak çoğu zaman tahmin edemeyiz. Ancak, bir deprem olduğunda bunun sonuçlarının neler olabileceğini yaşanmış depremlerde görme imkanımız olmuştur. Ciddi anlamda korozyona uğramış olan bir yapının şiddetli bir depremde ayakta kalabilmesine imkan yoktur. Bu nedenle su yalıtımı çok önemlidir. Yalıtım olmaması ya da eksik yalıtım, yapının servis ömrünü azaltmakla kalmaz, çevresi ve yasayan kullanıcıları için de can ve mal güvenliği tehdidi oluşturur.

Yapılarda su yalıtımı, suyun hangi şiddette, hangi halde ve nereden gelirse gelsin yapı kabuğundan içeri girerek yapı elemanlarına, dolayısıyla da yapıya zarar vermesini önlemek için yapılır. Suyun yapılarda sıvı ya da gaz halinde bulunması, yıpranmaların ve zararlı etkilerin en önemli nedenidir [13] [14]. Yapıların toprak altında kalan hacimlerini su ve nemden uzak tutmak ve taşıyıcı konstrüksiyonun kendisini de suyun olumsuz etkilerinden korumak, temel yalıtımlarını zorunlu kılmaktadır.

Su yalıtımlarında genel olarak ana prensip, önlenemeyen suyun mutlaka kontrol edilmesi gerektiğidir. Proje aşamasında uygun yalıtım sistemi seçilirken de sürme ya da serme esaslı olup olmamasına, su yalıtımı için mi yoksa nem önleyici olması mı gerektiğine karar vermek, daha sonra malzeme seçimine yönelmek gerekir.

Temel yalıtımının gözardı edilmemesi gereken en önemli özelliği, hata kabul etmemesi ve telafisinin imkansız olmasıdır. Bu nedenle yalıtım sistemi seçilirken belli kriterlere göre karar verilmelidir. Bunlar: temel tipi, yapının araziye oturum şekli, drenaj imkanı, yeraltı su seviyesi, yapı içindeki farklı kottaki elemanlar, diger yapılarla olan konumu ve projenin bütçesidir [15]. Zeminde su durumu değerlendirmesi sonucuna göre temel tipi, yalıtım sistemi, yapıya uygun tüm detay çözümü ve malzeme seçimi yapılmalıdır. Zemindeki su durumunun tespiti için zemin suyu seviyesinin en yüksek olduğu dönem seçilmelidir.

Yapılan sondaj çalışmaları ile zeminde tespit edilen su durumuna göre zemin rutubetine karşı, basınçsız suya karşı ve basınçlı suya karşı yalıtım yapılmaktadır. Zemin rutubeti; zeminde daima mevcut bulunan, kılcallık yoluyla yapının bünyesine girip zararlara yol açan, zemin cinsine bağlı olarak etki derecesi değişkenlik gösteren sudur. Basınçsız su, damlayabilir-akabilir durumdaki su olarak tanımlanır. Basınçlı su ise yapıya ve yalıtıma sürekli belli bir hidrostatik basınç yapan suları kapsamaktadır. Metre cinsinden su sütunu yüksekliği ile ifade edilirken su durumu kg/m2 olarak basınç yapar. Herhangi bir yapının konumlanacağı arazide basınçlı su durumuna göre yalıtım malzemesi ve detaylandırması yapılacaksa suyun basıncı ve yapı ağırlığının yalıtım malzemesi üzerine yapacağı sıkışma basıncı mutlaka hesaba alınmalıdır [13] [14].

Su basıncıyla ilgili yapının etkileneceği su basıncına göre yalıtımın kaç kat olması gerektiği; bina yükü ile ilgili yapının zemine yapacağı basınca göre yalıtım kat adetleri tespit edilmelidir. [16].

TS 3647 “Binalarda Yeraltı Suyuna Karşı Yapılacak Su Yalıtımı Tasarım ve Yapım Kuralları” standardına göre basınçlı suya karşı temel yalıtım esasları gözardı edilmemelidir. Su yüksekliğine bağlı olarak sıkışma basıncına göre hangi yalıtım örtüsünün kaç kat kullanılması gerektiği belirtilmiştir [17].

Yapının inşa edileceği zemin ve deprem durumuna göre temelleri münferit, mütemadi, radye jeneral gibi farklı şekillerde tasarlanabilmektedir. Çoğu zaman temel tipinin kararı arazideki su durumu gözönüne alınmadan verilmektedir. Oysa zemin suyu değerlendirmesi sonucunda yapılması planlanan temel tipi değişebilir. Çünkü zemindeki su yoğunluğuna göre basınçlı su etkisi görülen bir arazide inşa edilecek olan yapının temeli mutlaka radye jeneral temel sistemi olmalıdır.

Yapının araziye oturumunda temel seviyesi ile zemin suyu seviyesi ilişkisi önemlidir. Yapının temel seviyesi zemin suyu seviyesi üstünde kalıyor ise etkili olacak su, zemin nemi ya da basınçsız su etkisidir. Zemin, su seviyesinin altında kalıyor ise, yapı basınçlı su etkisindedir. Bir arazide farklı yoğunlukta ya da aynı yoğunlukta su basıncı etkili olabilir. Farklı yoğunlukta ise su yalıtımı sadece dik gelen kuvvetleri değil yanal kuvvetleri de engelleyecek şekilde tasarlanmalıdır. Ayrıca yalıtım katları sürekli ve eşdeğer basınç altında tutulmalıdır. Bunu sağlamak için yalıtım daima iki rijit eleman arasında yer almalıdır. Ayrıca eğimli bir arazi ile düz bir arazide konumlanan yapı için de suyun etkisi farklı olur. Temel yalıtımı yapılmış olsa bile mutlaka yüzey suyunu toplamak için amaca uygun bir drenaj sistemi kurulmalıdır. Yapıdaki kullanım suları da mutlaka ana sistem ile bağlantılı olmalıdır. Yapının konumlanacağı arazide çevresindeki yapılarla olan ilişkisi de yalıtım sisteminin yerleştirilmesi açısından önemlidir. Yapı deniz kenarında, bitişik nizam ya da ayrık bir şekilde konumlanacak olabilir. Her durumda da yalıtımın dıştan tüm sistemi bohçalayacak şekilde yapılması, yapıya zarar verecek olan suyun bohçalama sistemi ile yapı dışında etkisiz hale getirilmesi gerekmektedir.

Yapıda karşılaşabileceğimiz her türlü su problemini çözebilecek nitelikte su yalıtım malzemesi olamamasına rağmen, piyasada mevcut olan yalıtım malzemeleri ile de istenilen şekilde problemlerin çözümü sağlanabilir. Önemli olan yalıtım yapılacak yerin koşullarının belirlenmesi, yalıtım malzemelerinin özelliklerinin ve kullanım performanslarının bilinmesidir. Su yalıtımında kullanılan malzemeler: su yalıtımı örtüleri; bitüm ve plastik esaslı, sürme tipi malzemeler; likit malzemeler, pastalar ve yapı kimyasalları olarak sınıflandırılmaktadır. Bu malzemelerin kullanımlarında doğru malzemeyi, doğru detay çözümü için seçebilmek ve doğru şekilde uygulayabilmek çok önemlidir. Örneğin temel yalıtımlarında, özellikle basınçlı su etkisi tespit edilen bir arazide yalıtım malzemesi olarak su yalıtım örtülerini tercih etmek ve yalıtım sistemini daima yapının dışında uygulamak daha sağlıklıdır. Ancak, temel yalıtımında, organik kökenli olduğundan doğaya uyumlu ve kimyasal etkilere karşı dayanıklı olduğu için bitüm esaslı örtüleri tercih etmek gerekir. Bir yapıda korozyon oluşumunu engellemek amacıyla yapılması gereken konulardan biri olan yalıtım kararını almak, yalıtımı doğru şekilde yapabilmek kadar önemlidir. Çünkü seçilen malzemenin özellikleri ve uygulama şekilleri de yapının dayanıklılığını doğrudan etkilemektedir.

Sonuç

Betonarme bir yapının kullanım ömrü yaklaşık olarak 50 yıldır. Ancak, çevresel etkenlerin zamanında sağlıklı olarak değerlendirilememesi, yapının kullanım ömrünü olumsuz yönde etkileyebilir. Bu etkenlerden biri de sudur. Ülkemizde su yalıtımıyla ilgili standartlarda eksiklikler vardır. Bu nedenle yapılan yalıtım daha çok bireysel çabaların insiyatifinde şekillenmek zorunda kalmaktadır. Bilim ve tekniğe dayalı sistemli ve kurallı bir takım standartların ya da şartnamelerin bir an önce yürürlüğe girmesi gerekmektedir.

  • Yapının konumlanacağı arazideki su durumu ne olursa olsun mutlaka, her yapı uygun yalıtım sistemi ile standartlara göre yalıtılmalıdır. Ancak, bunların belli kurallara göre yapılıp yapılmadığı da kontrol edilmemektedir.
  • Malzeme seçiminde ve uygulanmasında ilgili standartların da yol gösterici, kontrol edici ve zorunlu olması gerekmektedir. Sürme esaslı kullanılan su yalıtım malzemeleri için Avrupa ve ülkemizde ürün ve uygulamaya dönük tek bir standart bulunmamaktadır. Plastik esaslı örtülerin büyük bir çoğunluğu ithal edilmektedir. Ve bu malzemelerin kullanımına yönelik de herhangi bir standart bulunmamaktadır [18]. Sadece bitüm esaslı örtüler için standartlar vardır. Bu nedenle en hızlı şekilde eksik olan standartların oluşturulması, varsa Avrupa standartlarıyla uyumlaştırılması gerekmektedir.
  • 2007 Deprem Yönetmeliğinde yapı malzemelerine ya da uygun malzeme kullanımına yönelik hiçbir tarif yer almamaktadır. Yalnızca, yapılarda kullanılacak malzeme ve işçilik bakımından Türk Standartları ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı “Genel Teknik fiartnamesi” kurallarının esas alınması belirtilmiştir [8].
  • 12 Ağustos 2001 tarih ve 24491 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Yapı Denetimi Uygulama Usul ve Esasları Yönetmeliği Esasları” kapsamında statik projeye uygunluk, zemin etüdü ve beton kalitesi ele alınırken, yapının su/nem ve diğer zararlı etkilerinden yalıtım ile korunması göz önünde bulundurulmamaktadır [19] .

 

 

Bir yapıdan beklenen dayanım, dayanıklılık, ekonomi, fonksiyon ve estetiğin sağlanmasıdır. Bir yapının öngörülen kullanım ömrü süresince kullanıcısına sağlaması gereken fiziksel konfor şartlarının dışında doğal afetler karşısında da dayanıklılığını kaybetmemesi, can güvenliğini tehdit etmemesi gerekir.

Kaynaklar

  1. Taşdemir, Mehmet Ali. “Betonun Dayanım ve Dürabiliteye Göre Tasarımı ve Üretimi”, İMO İstanbul Şubesi, Sürekli Eğitim Seminerleri, 2002, Harbiye İstanbul.
  2.  http://www.dpt.gov.tr/kamu yat/2008_prog_izl_deg/ BAYINDIRLIK_VE_ISKAN_ BAK.xls
  3. www.bayindirlik.gov.tr/turkce/deprem2004.php
  4. Anon., “Corrosion of Metals” The University of Edinburgh Division of Engineering Session, Materials Science and Engineering, 2001-2002, Edinburgh.
  5. Report on Corrosion of Metals in  Concrete, American Concrete Institute, ACI 222R-96.
  6. Akman, Süheyl. “Yapı Hasarları ve Onarım ilkeleri”, syf 45-47, 1972,  İstanbul.
  7. Çoşgun, Turgay. “‹stanbul’da Deprem Sonrası Yapılan İncelemelerde Karşılaşılan Korozyon Hasarı Üzerine Bir ‹nceleme” İÜ Mühendislik Fakültesi, inşaat Mühendisligi Bölümü. ‹stanbul ‹nşaat Müh. Odası Bülteni Sayı 78
  8. Deprem Yönetmeliği, 2007.
  9. TS EN 206-1 “Beton Bölüm I: Özellik, Performans, İmalat ve Uygunluk”. Şimşek, Zuhal. “Yapı Yeraltı Kabuğunda Su ve Nem Sorunlarının Geçirimsiz Malzeme ile Giderilmesinin Araştırılması”, Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, 2005, Bursa.
  10. Şimsek, Zuhal, Akıncıtürk Nilüfer. “Betonarme Yapı Elemanları Üzerindeki Basınçlı Yeraltı Su             Geçirimliliğine Puzzolan Katkı Maddelerinin Etkisi” Uludağ Üniversitesi Müh.-Mim. FakültesiDergisi, Cilt 11, Sayı 2, 2006, Bursa.
  11. Bonfil, Jozef. “Su Problemine Yapı Bittikten Sonra Çözüm Aranıyor”, Yapı ve Yalıtım Teknolojileri Dergisi, 55(10), 2005.
  12. İYEM (İzocam Yalıtım Eğitim Merkezi), Su Yalıtımı Notları.
  13. Gel M. Kemal. “Betonarme Yapılarda Donatıların Korozyonu ve Su Yalıtımı” BTM A.Ş. Teknik Yayınları, İstanbul.
  14. www.yapikimyasali.gen.tr/dersnot.htm
  15. www.dortteknik.com/acrobat/su_yalitimi4.pdf
  16. TS 3647 “Binalarda Yeraltı Suyuna Karsı Yapılacak Su Yalıtımı Tasarım ve Yapım Kuralları”.
  17. www.bituder.org/m_standart.htm
  18. Çelebi, Gülser. “Detay Malzemeleri: Depreme Dayanıklı Yapı Üretiminde Yalıtımın Önemi” Türkiye       Mühendislik Haberleri Sayı: 433, 49-51, 2004

 

 


 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

Pratik ve Çözüm Üreten Bitümlü Örtülerde Çeşitlilik Artıyor

Gelişen teknoloji ve değişen ihtiyaçlar doğrultusunda dünya genelinde yapıların ve inşaat tekniklerinin değiştiğini gözlemliyoruz. Bu değişimlere bağl...
21 Kasım 2024

Üzeri Kumlu Her Membran, Proof Membran Değildir

Piyasada ticari adı proof olan çift yüzü polietilen kaplı bazı membranlar ve bir yüzü kumlu diğer yüzü polietilen film kaplı viyadük membranları,proof...
22 AÄŸustos 2024

Su Yalıtımsız Bina Sismik Performansını Sürdüremez

Binanızın statik hesapları ve zemin etüdleri mükemmel bir şekilde yapılmış, uygulaması en kaliteli malzemelerle ve üst düzey işçilikle yapılmış olabil...
20 Mayıs 2024

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Enerji & DoÄŸalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeÅŸilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü KataloÄŸu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü KataloÄŸu
  • Yalıtım Sektörü KataloÄŸu
  • Su ve Çevre Sektörü KataloÄŸu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.