14 Aralık 2009 | DOSYA 81. Sayı (Kasım - Aralık 2009) | |
Hazırlayanlar: Makine Y. Mühendisi Yavuz Bayülken Makine Y. Mühendisi H. Cahit Kütükoglu Sektörün Misyonu ve Vizyonu Enerji ve doğal kaynaklar ele alındığında, kullanılan yıllık birincil enerji üretim değeri, ülkemiz temelinde ve dünya genelinde GSYH’ların yaklaşık yüzde 7’sini oluşturmaktadır. Sektörün Misyonu ve Vizyonu
Enerji ve doğal kaynaklar ele alındığında, kullanılan yıllık birincil enerji üretim değeri, ülkemiz temelinde ve dünya genelinde GSYH’ların yaklaşık yüzde 7’sini oluşturmaktadır. Dünyadaki kurulu enerji sistemlerinin yatırım değeri 12 trilyon USD civarında olup, enerjiye yapılan yıllık yatırımlar ve uluslararası enerji ticareti ise 1 trilyon USD’yi aşmaktadır. Bu enerji santrallerinin ortalama yenilenme süresi 30 yıldır. Dünyadaki pek çok enerji santrali beş yılda bir sürekli yenilenme durumunda kalmaktadır. Diğer taraftan da tüm sektörlere girdi sağlayan enerji sektörü, ekonomideki büyüme hızları arttıkça daha yüksek maliyetlerle çalışmaktadır. Enerji uzmanlarına göre dünya ülkeleri bundan 35 yıl öncesine kıyasla yüzde 30 daha fazla enerji tüketmektedir. Yapılan tahminlere göre 2030’lu yıllarda enerji ihtiyacı bugünkünden yüzde 60 daha fazla olacaktır. Bu durum, yalıtımın önemini gün geçtikçe artırmaktadır. Zira enerjinin tasarrufu, verimli kullanımı ile başa baş bir eğilim sürdürmektedir.
Yalıtımla ilgili çalışmalar, 20. yüzyılın başından itibaren, yalıtım bilincine varıldıkça gelişen bir eğilim göstermektedir. Ancak, bu eğilimde kritik dönem ve uygulamanın hızlanması, 1970’li yıllarda petrol krizi ile dönüm noktasına ulaşmıştır. Bu tarihi dönemde enerji tasarrufu önlemleri çerçevesinde, ısı yalıtımının önemi ortaya çıkmış ve sosyo-ekonomik boyutta önemli bir yol alınmıştır. İklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda bilim adamlarının ciddi uyarıları ve somutlaşan tehlike, konuyu sürekli gündemde tutmakta ve yalıtım sektörü yeniden yapılanmaktadır.
19. yüzyılın başında ilk defa reflektif yalıtım malzemelerinin (parlak metalik yüzeylerin kullanıldığı) patenti alınmıştır. 1910’dan itibaren levha biçimindeki yalıtım ürünleri imal edilmeye başlamış, ardından rijit yalıtım levhaları piyasaya verilmiştir. Elyaf yalıtım levhaları ise 1920’li yıllarda yaygınlaşmıştır. Cam lifi üretimi 1930’lu yılların ortalarında başlamıştır. Bu yıllar ilk klima cihazlarının imalatına başlanılan döneme denk gelmektedir. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da savaşan ABD ordularının nehirlerden geçebilmesi için yüzer köprü malzemesi olarak kullanılmak amacıyla yüksek dirençli ekstrude polistiren (XPS) geliştirilmiştir. Daha sonraları, ısı yalıtım özelliğinin anlaşılması üzerine XPS ısı yalıtım malzemesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Genleştirilmiş polistiren köpüğü (EPS) ilk kez 1948’de Almanya’da üretilmiştir.
Ülkelerin enerji politikalarını yönlendirmeleri için stratejik çalışmalar 1973 yılında OPEC’in petrol arzını kısması ve fiyatları beklenmedik düzeyde artırması ile gündeme gelmiştir. Bir taraftan petrol krizinin yol açtığı ekonomik çıkmaz enerji konusundaki alternatif enerji kaynakları arayışlarını tetiklerken, diğer taraftan enerji verimliliği ve enerji tasarrufu konularında acil önlemler alma yoluna gidilmiştir. Bu bağlamda hemen her ülkede enerji politikaları yeniden düzenlenmiştir. Böylece yalıtım sektöründe “yeni ürünlerin” ekonomik olarak üretilmesi, çevre kirliliğinin önlenmesine yönelik olarak “geri dönüşümlü” malzemelerle birlikte ele alınmıştır. Isı yalıtımı malzemelerinin insan yaşamına girişi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.
Su yalıtımı ile ilgili ilk uygulamalar, inşaat sektörünün bir parçası olarak ele alınarak gündeme gelmiştir. ‹nşaatlarla ilgili standartlar ve bu standartları uygulama zorunluluğu, su yalıtımında bir hayli yol alınmasını sağlamıştır. Burada da çevre faktörü ve maliyet ön plana çıkmakta, malzemelerin geliştirilmesinde ekonomik ölçekte ve rekabet gücü yüksek tesislerin kurulması önemli rol oynamaktadır.
Çağdaş yaşamın bir ölçüsü olarak belirlenen gürültü konusunda da ciddi çalışmalar yürütülmekte, Ar-Ge çalışmalarına hız verilmektedir. Özellikle gelişmiş ülkelerde bu konuda standartlar çıkarılmakta ve geliştirilmektedir. Böylece ses yalıtımı ciddi bir biçimde, üretime konu olan malzemeleri ortaya çıkarmaktadır. Yangın güvenliği de giderek gelişmiş ülkelerden başlayarak üretim programlarına giren malzemelerin çeşitlenmesini sağlamaktadır. Zira teknolojinin gelişmesine paralel olarak elektrikli aletlerin sayısı artmakta, yangın riski büyümekte ve böylece yapılarda yeni standartlar uygulanmaktadır. ‹nşaatlarda hafif malzemelerin kullanımı da ayrıca risk artırıcı bir faktör olmaktadır. Dolayısıyla yangına karşı dayanıklı malzemelerin üretilmesi, sektörde önemle ele alınmaktadır.
Yalıtım malzemeleri üretiminde son yıllarda önemli yenilikler gerçekleşmektedir. Kaliteyi yükseltmenin yanı sıra maliyetleri düşürmek, tüketiciye kullanım yerine bağlı olarak yeni seçenekler sunmak, sektörün Ar-Ge çalışmalarına önem vermesini ve bu alana fon aktarılmasını zorunlu kılmaktadır. Yalıtım sektörü, yapı sektörü teknolojilerine, ülkenin kültürel yapısına, mimari ve fonksiyonel tasarımlara bağlı olarak ürettiği malzemeleri de geliştirmekte ve çeşitlendirmektedir.
Türkiye’de kullanılan birincil enerji kaynaklarının büyük bir bölümü ithalatla sağlanmaktadır. Enerjinin üçte biri ısıtma ve soğutma alanında kullanılmakta, böylece yalıtımın önemi daha da artmaktadır. Türkiye boyutunda mevcut bina stokunda TS 825 Standardı’na göre ısı yalıtımı yapılması yılda 1 milyar USD’nin üzerinde tasarruf sağlayacaktır. Ayrıca küresel ısınma riskinin azalmasını sağlayacak bir uygulama da söz konusudur.
Benzer hesaplar su yalıtımı, ses ve yangın için yapılan destekleyici önlemlerle, yapılan uygulamaları da içerebilir. Böylece tasarruf daha büyük boyutlarda olacaktır. Yalıtım sektörü, bütün bu yaklaşımların hayata geçirilmesinde önemli bir misyon yüklenmiştir.
2009 yılına gelindiğinde, yalıtım malzemeleri üretim, satış ve uygulama sektörünün 225 üretici, 62 ithalatçı, 1100’ü aşkın satıcı-uygulamacı firmayla (belirli bir cironun üzerinde kurumsallaşmış firmalar) 3,0 milyar USD’nin üzerinde iç pazar hacmine ulaştığı görülmektedir. ‹thalat ve ihracat oldukça düşük boyutta olup, hammadde, yardımcı madde ve katkı maddelerinin önemli bir bölümü (yaklaşık yüzde 60’ı) yurt dışından ithal edilmektedir. Bu karakteri ile sektör vazgeçilmez bir boyuta ulaşmış olup, önemli bir enerji ve döviz tasarrufu potansiyeli olan, sürekli büyüyüp gelişen ve değişen bir yapılanma içindedir.
Sektörün misyonu aşağıdaki özellikleri içermektedir. - Uluslararası standartlara uygun malzemeleri üretip uygulamaya yönelmiş bir yapılanma
- Daha yüksek katma değerli ürün ihracatını gerçekleştirmek zorunda olan pazar stratejisi
- Çevreye duyarlı, küresel ısınmaya karşı enerji verimliliğini esas alan üretim yelpazesi oluşturma
- Ülkede yalıtım bilincinin yaygınlaştırılması amacıyla çeşitli eğitim faaliyetleri, seminer ve kampanyalardüzenleme
- Rekabeti küresel rekabet olarak benimsemiş bir kalite-maliyet optimizasyonu ve buna uygun finansal yapıyı oluşturma isteği
- Optimal ölçeğin yüzde 25 firmayla gerçekleştiği bir ölçek sorunu ile karşı karşıya kalmaktan kaynaklanan haksız rekabeti ortadan kaldırma
- Düşük ihracat, yetersiz Ar-Ge altyapısı ve yabancı sermayeye olan ihtiyacı minimize edecek ve daha yüksek katma değerli ürün imal edecek bir yapılanma sağlama.
Yalıtım sektörünün vizyonu ise, 2013 AB standart ve müktesebatı ile bütünleşme esas alınarak aşağıdaki gibi
- Daha büyük ölçekte, markalaşmış, iç pazarın tamamına yönelik bir üretim
- Kurallar ve teknik kriterlere uygun, tüketiciye avantaj sağlayan satıcı-uygulayıcı firmalar entegrasyonu
- Kampanya, tanıtım ve yapı stokunun yüzde 80’ini yalıtımla bütünleştiren bir anlayış
- İnovasyon ve Ar-Ge’si ile nitelikli eleman istihdamına yönelmiş, bankaların desteğiyle pazarı 10 milyar USD’ye eriştirecek bir sektör yapılanması
- Denetim ve standartlara uyum sağlayacak bir üretici-satıcı organizasyonu
- Standart dışı üretimin ve kayıt dışı işletmelerin ortadan kalktığı bir yapılanma olmaktadır.
Üretim ve İhracat Sorunları
Yalıtım sektörü son on yıl içinde önemli gelişmeler göstermiştir. Yalıtım bilincinin gelişmesine paralel olarak, küresel ısınmaya yönelik uyarılar, çevreye olan duyarlığın/duyarlı davranışın artması, özellikle sektörün büyümesinde olumlu faktörler arasındadır. Enerji tasarrufu, su yalıtımının zorunlu kılınması, ses ve yangın yalıtımı konusunda yeni malzemelerin bulunması üretimin artışını körüklemiştir. Bu dönemde oldukça tatminkar yatırımlar yapılmıştır. Ancak bu yatırımların pazar öngörüleri pazar analizlerine dayanmamakta, mevcut üretim kapasiteleri dikkate alınmamaktadır. Böylece üretim kapasitelerinin büyümesi ile talebin gelişmesi farklı trendler oluşturmaktadır. Yıllara göre kapasite kullanım oranları düşüş göstermektedir.
Sektörde üretici, satıcı-uygulayıcı firma olarak oldukça çok sayıda şirket faaliyette bulunmaktadır. Üretici firmaların yüzde 20-25’i optimal ölçekte işletmeler olup, gerisi KOB‹ niteliğindeki işletmelerdir. Bu yapılanma kaliteyi, maliyetleri ve rekabeti olumsuz yönde etkilemektedir.
Üretime ilişkin sorunlar, temel çizgileri ile aşağıda belirtilmiştir: - Tüketicinin bilinçsizliği talep oluşmasını olumsuz olarak etkilemekte, gerek mevcut yapı stoku için gerekse yeni inşaatların yalıtımı için olması gereken talebin altında kalınmaktadır. Potansiyel talep büyük olmakla birlikte fiili talebe dönüşememektedir. Burada tüketicinin ucuz konuta yönelip, uzun dönemde yalıtımın getirilerini önemsememesi rol oynamaktadır. Uygun şartlı kredi olanakları ile tüketiciye yönelik kampanyalar bunun sinerjiye dönüşmesini sağlayacaktır. Böylece tüketicilerin ve inşaat firmalarının yalıtımı öncelikle gündemlerine almalarına zemin hazırlanmış olacaktır. Yasal zorunluluklar da burada olumlu rol oynayacaktır. Özetle tüketici bilinçsizliği ve finansal olanaksızlık önemli bir sorun olarak belirlenmiştir.
- Bazı ürün gruplarında küçük ölçekli işletmelerin sektörde ağırlıklı olması pazara düşük kalitede ve standart dışı mal arzına neden olmaktadır. Bu durum haksız rekabeti körüklemekte, hem ihracat potansiyelinin kullanılmasını önleyen hem de iç pazarda talebi sınırlayan bir imaj zedelenmesi yaratmaktadır.
- KOBİ niteliğindeki firmaların sektörde önemli sayıda olması kurulu kapasiteleri büyütmekte, ancak kapasite kullanım oranlarını düşürmektedir. Daha önceki bölümde de görüldüğü gibi, her ürün grubunda kurulu kapasitenin yüzde 55-65’i üretime dönüşmektedir. Bu da maliyet/kalite optimizasyonuna engel olmaktadır.
- Özellikle plastik esaslı yalıtım ürünleri ile sürme esaslı ürünlerin hammadde ve yardımcı katkı maddeleri büyük ölçüde ithalatla sağlanmaktadır. Yani sektör hammadde temini açısından dışa bağımlıdır. Ayrıca, ülkemizdeki isletmeler sanayi elektriğini ve doğalgazı çok yüksek fiyatlarla temin etmektedir. Yani girdilerin yaklaşık yüzde 65-70’i yurt dışı kaynaklardan sağlanmaktadır. Bu durum maliyetleri artırmakta ve küresel rekabet şansını azaltmaktadır.
- Sektördeki yatırımlar bilinçsiz ve plansız olarak yapılmaktadır. Pazar etütlerine ve piyasa dengelerine dayanmayan, mevcut kapasiteleri dikkate almayan projeler, yatırımlarda finansman kaybına neden olmakta ve işletmeleri baştan kaybetmeye mahkum etmektedir. Kullanılmayan
- kapasiteler birim maliyetlerini artırmaktadır. Devlet denetimlerinin yetersizliği, yanlış yatırım stratejileri, yurt içi kredilerin maliyetlerinin yüksekliğinden dolayı yurt dışı kredilere yönelim sektörde darboğaz yaratmaktadır.
- Ara elemanların yetersiz olması ve nitelikli işgücünün düşüklüğü, işgücünün kullanılmasında sıkıntılar ortaya çıkarmakta, işgücü verimliliğini azaltmaktadır.
- Sektördeki yatırımlar, bölge ve yatırım büyüklüğü göz önüne alınmadan desteklenmekte, teşvik ve desteklerin yetersizliği finansman darboğazına neden olmaktadır. Tesislerin tamamına yakın bir kısmı Marmara, Ege ve ‹ç Anadolu’da toplanmıştır. Doğu, Güney Doğu ve Karadeniz bölgelerinde çok düşük bir kurulu kapasite
- mevcuttur.
- Sektörde genel olarak katma değeri düşük ürünler üretilmektedir. Ar-Ge çalışmaları yetersizdir. Envantere konu olan birçok firmanın Ar-Ge bölümü yoktur. Olanlarda da elemanlar başka bölümlerde çalıştırılmaktadır. Firmaların cirosundan Ar-Ge’ye ayrılan miktar oldukça düşüktür (ortalama yüzde 0,4 civarında).
- Denetimsiz ithalatın sebep olduğu, düşük kaliteli, ısı iletkenlik katsayısı yüksek ve düşük kalınlıklı ürünler haksız rekabet yaratmaktadır.
İhracata ilişkin sorunlar ise aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
- Üretici ve ihracatçı firmaların pek çoğu firma odaklı bir ihracat politikasından yoksundur. Ülkelere, ürünlere ve rakiplere yönelik ayrıntılı pazarlama taktikleri çıkarılamadığından, yıldan yıla ülke grupları ağırlığı değişmektedir. Çözüm ortaklıkları ve stratejik pazarlama işbirlikleri ortaya konulamamaktadır.
- Üretilen yalıtım malzemeleri genellikle büyük hacimli (havaleli) ürünler olduğundan ihracatta navlun bedellerini artırmaktadır. Dolayısıyla CIF maliyetler yükselmektedir. Sırf bu nedenle pek çok yalıtım ürünün tek başına ihracatı söz konusu olamamakta, ancak ağır yüklerin üzerinde kalan boş hacimleri değerlendirerek ihracat yapılabilmektedir.
- Sektörün ürün ihracatı düşük seviyededir. Değer olarak tüm üretimin ancak yüzde 10-12’si kadardır. Benzer şekilde ithalat da düşüktür. Sektör büyük çapta iç pazarı hedeflemiş durumdadır. Ancak, önümüzdeki yıllarda iç pazar (inşaat sektörü) daralacağından ihracat önem kazanacaktır.
- İhracatın analizi yapıldığında yüksek katma değerli ürünlerin sayısı mevcut ürün sayısının yüzde 10’unu aşmamaktadır. Ar-Ge yapan firma sayısının azlığı, bu yapısal özelliğin ancak uzun vadede değişebileceğini göstermektedir. Dolayısıyla öncelikle yeni ürünler ve inovatif ürünler için çalışmalar hızlandırılmalıdır.
- Sektördeki firmaların önemli bir bölümü ihracatta devlet destek ve teşviklerinden yararlanamamaktadır. Bu durumu değiştirmek, yeni teşvik sistemine bölge ve yatırım büyüklüğü esas alınarak önlemler getirmekle mümkündür.
- Ürünlerin tanıtılması, reklam ve kampanyalar ile ilgili tüketici ve gruplarının etkilenmesi, fuarlara katılım, imaj ve marka çalışmalarının teşviki sektörde yetersiz olup, araştırmanın ilgili bölümünde bu konular ayrıntılı olarak verilmiştir.
R E K L A M