E-Dergi Oku 
ROKA YALITIM
BOSTÄ°K

Türkiye Neden Dış Sermayeye İhtiyaç Duyar?

Türkiye Neden Dış Sermayeye İhtiyaç Duyar?

KONUK YAZAR
69. Sayı (Kasım-Aralık 2007)

ALPER DOĞRUER İnş. Y. Müh. (MBA) Mardav Satış Müdürü Uluslararası sermaye akımları uzun süre, sermayeyi çeken ekonominin kaynak ihtiyacını tamamlayan ve sonuçta da dışarıya kár transfer eden iktisadi işlemler olarak görülmüştür.
Ancak, uluslararası sermayenin hálá böyle ciddi bir fonksiyonu ifa ettiği doğru olmakla birlikte, küreselleşen dünya ekonomisinde başka önemli fonksiyonları da ortaya çıkmıştır.

Bugün, uluslararası sermaye iki şekilde yer değiştirmektedir. Birincisi, sermaye piyasalarına girilerek yatırım yapılmasıdır. Sıcak para olarak da bilinen bu akımlar kısa dönemde makroekonomik istikrar üzerindeki etkileri nedeniyle dikkat çekmektedir. İkinci tür ise doğrudan doğruya gittiği ülkenin fiziki sermaye stoğunu artıran üretime dönük yatırımlardır.

Ekonomi yöneticilerinin açık bir ekonomide, ikincisini birinciye veya birincisini ikinciye tercih etme şeklinde bir seçeneği yoktur. Ancak, ikinci tür yatırımların uluslararası ticaret üzerinde doğrudan önemli etkileri bulunmaktadır. Bugün devletlerle boy ölçüşebilecek boyutta dev şirketler dünya ekonomisinde boy göstermektedir. Şirketler, hangi ülkede yatırım yaparak, kárlarını maksimize edecekleri konusunda kendileri karar vermektedir. Böylece ortaya çıkan yeni kardeş işletmeler aracılığı ile büyük çaplı bir "firma içi ticaret" ortaya çıkmaktadır. Örneğin, çok uluslu bir şirketin özellikle makine ve ulaşım araçları dallarında herhangi bir ülkeye yatırım yapmasını takiben yeni firma ile diğer ülkelerdeki kardeş firmalar arasında iki yönlü ticaret başlamaktadır. Diğer sektörlerde, özellikle kimya sanayiinde ise firma içi ticaretin yanı sıra sektör içi ticaret de meydana gelmektedir. Bunun sonucunda, firmaların rekabet gücünün dünya ölçeğinde öne çıkmasıyla bugün ülkelerin mukayeseli üstünlüklerinden söz etmenin bir anlamı kalmamıştır.(1)

Makine ve ulaşım araçları türü sanayilerde, üretim konusunda ihtisaslaşma ve mal düzeyinde üretimi paylaşma daha kolay olduğu için, firma içi ticaret daha büyük çapta olmakta, bu da özellikle gelişmiş ülkeler arası ticareti önemli ölçüde etkilemektedir.

Yapılan tahminlere göre dünya ticaretinin yaklaşık 1/3’ü firma içi ticaret şeklinde çokuluslu firmalar tarafından gerçekleştirilmektedir. Uluslararası firmalar, hem sabit sermaye yatırımları hem de teknoloji sağlanmasında ve kontrolünde önemli bir güce sahiptir. Ayrıca Ar-Ge harcamalarının yüzde 80’inin çokuluslu firmalarca yapıldığı tahmin edilmektedir. Teknolojinin el değiştirmesini gösteren royalty (telif hakkı) ve prim ödemeleri, global düzeyde yüzde 70 oranında ana firmalar ile bunların ortak olduğu firmalar arasında gerçekleşmektedir.

Önümüzdeki dönemde uluslararası yatırımların hızla artmaya devam edeceği tahmin edilirken, yatırımcıların üretim maliyetlerini düşürmekten çok, yeni piyasalara girme hedefi ile hareket edeceği belirtilmektedir.

Yatırımları çekebildiği ve rekabetçi bir ortam yaratabildiği taktirde Türkiye, büyümenin ve ticareti artırmanın önemli bir girdisi olan yeni teknolojilere sahip olma şansını elde edecektir.

Gelişmekte Olan Ülkelerde Dış Finansmana Duyulan İhtiyacın Nedenleri

Dr. Salih Yılmaz, Gelişmekte Olan Ülkelerde Dış Tasarrufa Duyulan İhtiyacın Nedenleri isimli makalesinde, Memduh Yaşa’dan alıntı yaparak, devletin dışarıdan borçlanmaya mecbur kalmasını başlıca iki sebebe dayandırmaktadır. Bunlardan birincisi, kaynak yaratma açısından ülke içerisinde vergi ve iç borçlanma hadlerinde bir üst sınıra ulaşılmadığı halde gerekli döviz ihtiyacının ülkenin mevcut döviz rezervleri ile karşılanamaması halidir. İkinci neden ise ülke içerisinde vergi ve iç borçlanma açısından, bir üst sınıra ulaşmışlık nedeni ile kaynak yaratılamaması ve bu nedenle ihtiyaç duyulan finansman açığının kapatılabilmesi için dış borçlanmaya gidilmesidir. (2)

Aynı makalede, gelişmekte olan ülkelerde planlanan büyüme oranına erişebilmek amacı ile ihtiyaç duyulan yatırımların gerçekleşebilmesi için gerekli finansal kaynakların bir bölümünün kendi iç tasarruflarından, arta kalanın ise dış kredi ile temin edilebileceğinden bahsedilmekte, gelişmekte olan ülkelerde fert başına düşen  milli gelirin düşük olması sebebi ile marjinal tasarruf eğiliminin düşük olduğu, zaten düşük seviyede olan bu tasarrufların ise bu ülkelere özgü hızla artan nufus tarafından tüketilmekte olduğu, iç tasarrufun bu kadar az olduğu yerlerde ciddi oranlarda dış ticaret açığının olduğu, gelişmekte olan ülkelerin genellikle ihracaatı ithalatından fazla olan, yani döviz gelirleri döviz giderlerinden az olan ülkeler olduğu, bu hususun sanayileşme ile ilgili olduğu, bu ülkelerin genellikle tarımsal ürünler ve hammaddeler ürettikleri, ihracaatında tarım ürünleri ve hammaddeleri gibi nisbi fiyatlar aleyhinde ve talep esnekliği düşük mallara karşın, ithalatında nihai mal tüketicisi olduğu ve bu cins malların nisbi fiyatlar ve talep esnekliği açısından tartışılmaz bir üstünlüğü olduğu, bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin dış finansman talebinin giderek artmakta olduğu, fakat artan dış finansman gereksinimine karşılık, gelişmekte olan ülkelerin borçlanabilecekleri bir üst sınırı olduğu, en azından teorik olarak gelişmekte olan bir ülkenin sonsuza kadar boçlanarak yaşayamacağı hususları tespit edilmektedir.

Yukarıdaki bu tespitten sonra, gelişmekte olan ülkeler ne yapsınlar ki bu gidişe bir son versinler sorusu sorulmaktadır. Bu sorunun cevabı ise yukarda belirtilen sebepler arasındadır. Yani daha fazla iç tasarruf yapılmalıdır, bunu yapabilmek için yüksek bir GSMH, dolayısıyla daha yüksek kişi başına düşen gelir milli gelir elde etmek gerekir. Daha fazla GSMH elde etmenin yoluda daha fazla ve daha verimli alanlara yatırım yapmayı gerektirir.

Borç ve Ekonomik Performans İlişkisinin Teorisi

Yatırımların yapılabilmesinde kapitalin önemi çok iyi bilinmektedir. Kapitalin, borç alma ve borç verme şeklinde politik sınırlardan öteye transferi Akdeniz’in en eski yerleşim yerleri kadar eskidir. 1940’ın sonlarına kadar gelişmekte olan ülkelere giden kaynak son derece sınırlıydı. Fakat 2. Dünya Savaşı’nın gelişmekte olan ülkelerin proplemleri üzerine çok erken gelen yansımaları, zaten geliri az olan bu ülkelerin kaynak sıkıntısı içerisine düşmesine sebep oldu. Bu görüşü tanınmış iktisatçılar Hans Singer ve Ragner Nurske savunmuştur. Nurske’ye göre, gelişmekte olan ülkeler fasit bir daire içindedir ve bu ancak daha fazla tasarruf yaparak kırılabilir. Bu görüş Arthur Lewis (1954), Rostow (1985) tarafından da desteklenmiştir. Sermaye birikimi, gelişmekte olan ülkelerde tasarruf miktarı çok az olduğundan yetersizdir. Yatırımları yapabilmek içinse mutlaka sermaye gerektiğinden, dış finansman almak, gelişmekte olan ülkeler için bir yerde mecburiyettir görüşü benimsenmiştir.

Gelişmekte olan ülkelerin dış finansmana duydukları ihtiyaç Hollis B. Chenery tarafından "Two-Gap" yaklaşımında şöyle savunulmuştur: Dış finansman kısa vadede bir takım ithal edilen malların, ürünlerin, servislerin vs. yokluğunun sıkıntısını hafifletecektir, uzun vadede bu ülkelerin kaderi ise çıktılarında meydana getirecekleri artmaya yönelik çalışmada bu kaynağın doğru kullanımıyla çizilecektir. Bu iki görüş karşı karşıyadır. 1970’ten sonra hem iktisatçılar hem de politikacılar dış yardımların faydası hakkında bir takım kuşkular içerisine düşmüşlerdir. Dış kaynağın teorik olarak yaratması beklenen tasarruflarda artış gerçekleşmemekte, hatta olması düşünülen büyümede gerçek uygulamalar da olmamaktadır. Her ne kadar araştırmalar bu ülkelerin niye aldıkları borcu daha fazla çıktıya dönüştüremediklerini açıklasa da sonuçta yaptığı faydadan daha fazla zarar vermektedir. Bu durum pek çok hükümetin, büyümeyi erteleyen kararlar almasına sebep olmuştur. (3)

Türkiye’de Dış Borç Sorunu

Dış borçlar, dış kaynaklardan sağlanan, alındıkları ya da geri ödemeleri sırasında ulusal gelir üzerinde artırıcı ya da azaltıcı etkide bulunan ve uluslararası ilişkiler sonucu doğan transfer akımlarıdır. Dış borçlar tanımdan da görüldüğü gibi başlangıçta milli gelire bir katkı sağlamakta, fakat ödenmesi aşamasında ise milli gelirde azalmaya yol açmaktadır. Genellikle devletleri dış borç almaya iten sebepler konusunda farklı yaklaşımlar söz konusudur. Bunlardan birincisi iç tasarrufların yetersiz olması, diğeri iç tasarruf düzeyinin dışında dövizin kıt faktör olması ve dış finansman gerektirdiği düşüncesidir. Tasarruf yetersizliği nedeniyle, az gelişmiş ülkelerde hem fert başına düşen sermaye miktarı azalmakta ve hem de mevcut sermayenin artışı pek yavaş olmaktadır. Halbuki milli gelirin sermaye birikimine ayrılan nispetinin büyük oluşu, kalkınma hamlesinin başarısını etkilemektedir. O halde, sermaye birikimi iktisadi kalkınmanın en stratejik noktası olmaktadır.

Gelişmekte olan ülkeler açısından dış finansmana başvurmaksızın kalkınmak pek mümkün gözükmemektedir. Dış finansman kaynaklarının kullanımı, kalkınmanın başlangıcı aşamasında faydalı görülmektedir. Kalkınma hamlesinin devam ettirilmesi ise ancak iç finansman kaynaklarının genişletilmesine bağlıdır. Eğer dış borçlar alındıkları amaçlara uygun olarak kullanılırlarsa, ülkeye döviz getirisi sağlayacak ve ülkenin kalkınma stratejisine uygun olacak şekilde yatırımlar gerçekleştirilirse, bu borçlar kendi kendini finanse edebilecektir. Aksi takdirde borçların ödenme zamanı geldiğinde borcun ödenememesi söz konusu olabilir ve pek arzu edilmeyen diğer bir borçlanma nedeni ortaya çıkar. O da borç ödemek için borçlanmadır (re-finansman). Borçlanılan kaynakların verimli alanlarda kullanıldığını varsaydığımız zaman diğer bir ifadeyle re-finansman miktarlarını bir yana bırakırsak, talep edilecek borç miktarı çeşitli faktörlere bağlı olacaktır. İlave dış kaynak gereksinimi ve buna bağlı olarak talep edilecek borç miktarını, kabul edilen gelişme hızının koyduğu sınırlar içinde, yatırım hacmi, iç tasarruf miktarı, marjinal sermaye hasıla oranı, ithal malı ve ihracat hacmi belirlemektedir. (4)

Yukarıdaki tablodan açıkça görülebileceği gibi en dikkat çekici husus, ihracatın yıllar içinde artmasına rağmen ithalatın da hızla artması ve dış ticaret açığının yıllık 54 milyar dolar seviyelerine gelmesidir.

Toplam dış borçlar 2005 yılında 170,1 milyar dolardır. Kamunun dış borç stoku 2005 yılı sonunda 67,7 milyar dolardır. Dış borcun vade yapısı 2003 yılından beri kısalmaya devam etmektedir. Toplam dış borç stoku içinde 2002 yılında kısa vadeli borçların payı yüzde 12,6 iken, 2005 yılında yüzde 22,5’e yükselmiştir. 2006 yılının şubat ayı itibariyle toplam iç borç stoku 187,9 milyar dolar seviyesindedir. İç borç stokunun reel faizi 2005 yılı sonunda yüzde 7,96 olarak gerçekleşmiştir. Toplam dış borç stokunun GSMH’ye oranı 2005 yılında yüzde 47,2 olarak gerçekleşmiştir. Aynı şekilde kamu dış borcunun GSMH’ye oranı da 2003 yılından bu yana yüzde 38,1’den yüzde 26,2’ye inmiştir.

2005 yılında brüt toplam kamu borcu 250,1 milyar dolardır. Böylece brüt kamu borcunun  milli gelire oranı yüzde 69,4’e inmiştir. 2006 yılında bu oranın, Maastricht kriteri olan yüzde 60’ın altına inmesi hedeflenmektedir.

Türkiye açısından borçlanma nedenlerinin neler olduğuna baktığımızda, şayet döviz yetersizliğini, iç tasarruf hacminden ayrı, kısıtlayıcı bir faktör olarak göz önüne alırsak, iç tasarruf seviyesi yükseltilse dahi bu ilave iç tasarrufun, ithalat veya ihracatın artırılması veya dövize çevrilmesi her zaman sağlanmayabilir. Diğer bir deyişle, dış ticaret hadlerinin aleyhe dönüşü sebebiyle büyük değer kayıplarına uğramadan, iç tasarrufların dövize çevrilmesi olanağı sınırlıdır.

Bu görüşün ulaştığı doğal sonuç, gelişmekte olan ülkelerin büyük bir bölümünde dış kredilerin döviz yetersizliği sorununu çözümlemesi, yatırım kaynaklarını takviye etmesinden çok daha önemlidir. Kalkınma planlarımızda ve yıllık programlarda dış kaynak gereksiniminin belirlenmesinde, iç tasarruf açığı ile dış ticaret açığının ayrı ayrı değerlendirildiği, hatta bu hesaplamada dış ticaret açığının egemen faktör olarak kabul edildiği görülmektedir. Buna bağlı olarak ülkemizin gereksinim duyduğu dış borç miktarını başlıca etken olarak iç tasarruf açığı değil, aksine dış ticaret açığı belirlemekte ve planlarımızda iç tasarruf miktarı diğer yan belirleyici faktörler olarak kabul edilmektedir.

Özetle ifade etmeye çalışırsak, ülkemiz ihracat yapısında önemli değişiklikler sağlanamadığı ve mevcut kaynaklarını tüketim malları üreten alanlardan, sermaye mallarına doğru kaydırmadıkça, "İç tasarruf açığı ile dış ödemeler dengesi açığını" ayrı ayrı dikkate almak zorunda kalacaktır. Bu nedenle dış kredilerin Türkiye’nin döviz kaynaklarını takviye etmesi, yatırım kaynaklarını artırması kadar önemlidir.

Sonuç

Bugün, uluslararası sermaye iki şekilde mekán değiştirmektedir. Birincisi, sıcak para olarak diğeri ise doğrudan yatırım olarak. Ekonomi yönetiminde her zaman ikincisi birinciye tercih edilir. Bu tip doğrudan yatırımların artırılması için gerekli kanuni alt yapı ile kolaylıkların hükümetlerce sağlanması gerekir. Çünkü bunlar üretime dönük yatırımlardır. Türkiye bu tip yatırımları çekebildiği ve rekabetçi bir ortam yaratabildiği takdirde, büyümenin ve ticareti artırmanın önemli bir girdisi olan yeni teknolojilere sahip olma şansını da elde edecektir.

Türkiye, 1980 sonrasında ihracat alanında gösterdiği bütün başarılı performansa rağmen, ihracatının yapısı ve teknolojik görüntüsü açısından hala dünya ortalamasından oldukça farklı bir yerdedir. Bunun hızla düzeltilmesi, teknolojik ihracatın artırılması ve dış ticaret dengesinin mutlak yakalanması gerekmektedir.

Devletin dışarıdan borçlanmaya mecbur kalmasının başlıca iki sebebi vardır. Bunlardan birincisi, ülke içerisinde vergi ile alınabilecek ve iç borçlanmayla yapılabilecek son noktaya gelinmediği halde gerekli döviz ihtiyacının ülkenin mevcut döviz rezervleri ile karşılanamaması halidir. İkinci neden ise ülke içerisinde vergi ile alınabilecek ve iç borçlanmayla yapılabilecek son noktaya gelindiği halde yatırımlar için kaynak yaratılamaması ve bu nedenle ihtiyaç duyulan finansman açığının kapatılabilmesi için dış borçlanmaya gidilmesidir.

Türkiye şu an için kritik bir borç seviyesine sahiptir. Bu borçları zamanında alıp iyi kullanmadığı ve ihracatını bütün iyi gelişmeler ve çabalara rağmen yeterince artıramadığı, ithalatın hala ihracatın önünde olduğu gözlenmektedir. Bu durumda mecburen iç tasarrufu artırmak durumundadır.

Benim bu yazı sonunda şahsi kanaatim, dış borcun gelişmekte olan ülkelerde, yatırımları yapabilmek için kesinlikle gerekli ve doğru olduğudur. Fakat bu dış finansman ileride kendini ödeyebilecek doğru ve verimli yerler ile yatırımlarda kullanılmalıdır. Böyle yapıldığı takdirde ne dış borç, ne de globalleşme, ne paranın hızla hareket etmesi vs. gelişmekte olan ülkelerin önünde engel değil, aksine ülkenin büyümesi ve ticaretini artırması için bir destek, bir avantaj haline gelir. Bunu yapabilmek de bizim kendi ellerimizdedir.

Kaynaklar

- Carol Welch , A World in Chains,  The Ecologist, Sept, 2000

- Dr. A.Yavuz Ege, Türkiye’nin Dış Ticaretinin Bugünü ve 21. Yüzyıla Doğru Muhtemel Gelişmeler, Dış Ticaret Dergisi, Ekim 1998 Özel Sayı

- Dr. Oktay Vural, Bilgiye Dayalı Kalkın, Ulaştırma Bakanı

- Dr. Salih Yılmaz, Gelişmekte Olan Ülkelerde Dış Tasarrufa Duyulan İhtiyacın Nedenleri, Hazine ve Dış Ticaret Dergisi, 1994/1

- Ersan Öz, Globalleşme Nedir?, Dış Ticaret Dergisi Sayı 22, Temmuz 2001

- Haluk Tandırcıoğlu, Türkiye’de Dış Borç Sorunu, Dış Borçların Sürdürülebilirliği ve Dış Borçların Sınırlandırılması,
Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Cilt 2, Sayı: 2, 2000

- IMF World Economic Outlook 1997

- Maureen Were, The Impact of External Debt on Economic Ggrowth and Private Investments in Kenya: An Emprical Assessment, Wider Development Conference on Debt Relief, 17-18 August 2001, Helsinki

- Özlem Özkıvrak, Dilek Dileyici, Globalleşme, Bölgeselleşme, Mega Rekabet ve Türkiye, Dış Ticaret Dergisi, Sayı 20, Ocak 2001

- Robert WRIGHT, "Will Globalization Make You Happy" (Foreign Policy, September 2000)
 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

Global Bitümlü Membran Pazarı Büyümesini Sürdürüyor

Chemical Research'te yayınlanan araştırmaya göre bitümlü membran pazarının 2029 yılında 3 milyar dolara yaklaşması bekleniyor....
22 AÄŸustos 2024

Su Yalıtımı, Depreme Karşı En Basit, En Ekonomik, En Temel Güvencedir

Güvenli yapılar oluşturmada ve depreme karşı korunmada su yalıtımı-deprem ilişkisi önemlidir. Su yalıtımı her şeyden önce yapısal bütünlüğü sağlamada ...
20 Mayıs 2024

Ülkemizde Deprem Gerçeği ve Güvenli Yapılar

Binalar tasarım aşamasından itibaren, kullanım amacına uygun, can ve mal güvenliğini koruyacak şekilde, bulunduğu iklim ve doğa şartlarında güvenli ve...
11 Mart 2024

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • DoÄŸalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeÅŸilBina Dergisi
  • Ä°klimlendirme Sektörü KataloÄŸu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü KataloÄŸu
  • Yalıtım Sektörü KataloÄŸu
  • Su ve Çevre Sektörü KataloÄŸu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.