Türk Kültür Sistemine En Uygun Yönetim Biçimi 1
Bir anlamda "B2B" (Endüstriyel Pazarlndustrial Market) diyebileceğimiz çalışma şeklinden, "B2C"ye (Tüketici PazarıConsumer Market) geçiş söz konusu. Bu da yıllardır kullandığımız pek çok satış, pazarlama ve yönetim tekniklerinde, biz sektörde söz sahibi şirketlerin de kendini yenileme ve gözden geçirme ihtiyacını beraberinde getiriyor. ¦ürkiye gibi gelişmekte ve dünyaya entegre olmak üzere olan ülkelerde yönetim, yönetim anlayışı ve liderlik kavramları gelişmiş ülkelere oranla çok daha fazla bir önem arz ediyor. Sebebi ise çok açık; büyüyebilmek, daha fazla kazanarak verimli çalışmak ve gelişmiş ülkelerle rekabet edebilmek için eldeki insan ve diğer kaynakların son derece iyi kullanılması gerekiyor. Yönetim ve liderlik kavramları, içinde bulunulan toplumun kültür, aile yapısı, gelenek ve görenekleriyle son derece yakın alakalı olduğundan ve yersellik ifade ettiğinden, dünyada mevcut durumda kullanılan pek çok yönetim teorisi ve kavramının Türk kültür ve sosyolojik yapısı ile bağlantısı incelenerek en uygun ve en doğru çözüme gitmek gerekmektedir. Aksi halde batıdan veya kendimizce gelişmiş kabul ettiğimiz bir başka ülkeden doğrudan ithal ettiğimiz yönetim ve liderlik sistemleri kendi insanımız tarafından kabul görmemekte, uyum ve uygulama problemleri yaşanmaktadır. Her ülke tabii ki dünyadaki gelişmeleri izleyerek, öncelikle onları anlayıp, inceleyip analiz ettikten sonra kendi insanı ve kültürüne göre en uygun ve başarılı olabilecek yönetim sistemini ortaya çıkaracaktır. Türk Kültürüne Uygun Lider ve Yönetim Biçimi Özellikleri A. Selami Sargut, Amme İdaresinin 4 Aralık 1999 tarih ve 29 cilt no'lu dergisinde yayınlanan Liderlik Kuramları İçin Bağlamsal Bir Çerçeve: Kültürler Arası Bir Yaklaşım isimli makalesinde, "Uluslararası stratejilere ve bölgesel çatışmalara ilişkin yeni gelişmeler, yönetici ve akademisyenlerin iyimser, düzmece, evrenselci ütopyalardan uzaklaşma olasılığını artırmaktadır. Yıllardan bu yana öğretmen ve araştırmacılar dünyanın her tarafındaki yöneticilere batılı yönetim ve örgüt kuramlarını, büyülü etik becerilerini anlatmaktadırlar. Yönetim ve örgüt kuramlarıyla ilgili kesimlerin emiketik (yerelevrensel) farklılaşmasını zaman zaman önemsemedikleri görülmektedir. Çok sayıda araştırmacı sanayileşmenin, çağdaşlaşmanın ve serbest pazar ekonomisinin oluşturduğu yadsınamaz sonuçların, tartışılmaz bir evrenselciliğin kurulmasını sağlayacağını varsaymaktadır. Bu çerçevede bütün sanayileşmiş ülkelerin Batılı toplumlar gibi gelişeceğini öneren yakınsama kuramı, evrenselci yaklaşımlara 1970'li yıllara kadar önemli destekler vermiştir. Oysa izleyen yıllarda yakınsama kuramı yapılan araştırmalardan beklenen desteği görememiştir." diyor. Prof. Dr. Emre Kongar ise Küreselleşme ve Kültürel Farklılıklar Çerçevesinde Ulusal Kültür (1997) isimli makalesinde şu ifadelri kullanıyor. "Ekonomik olarak uluslararası sermayenin egemenliği, bir yandan günlük yaşam açısından dünyayı 'bir örnekleştirirken', öte yandan ekonomik verimliliğin, yani üretim verimliliğinin, dünya ekonomisindeki en belirleyici ölçüt olarak ortaya çıkmasına yol açmıştır. Böylece gittikçe bütünleşen dünya ekonomisindeki rekabetin belirleyici sonucu üretim verimliliği kavramına bağlanmıştır. Küreselleşme, en küçük bir kültürel farklılığı bile vurgulayarak, elektronik medya aracılığıyla bunu tüm dünya kamuoyunun dikkatine sunan, ayrıca siyasal açıdan kültürel farklılıkların korunması ilkesini demokratik hak ve özgürlükler alanının ayrılmaz bir parçası olarak gören bir anlayışı yaygınlaştırmaktadır. Küreselleşmenin kültürel ayağının ikinci ayağının sonucu, özellikle tüketici davranışını etkileyerek, dünya çapında kültürel bir örnekliğin önünü açmış olmasıdır. Küreselleşme bir süreç, bir olgudur. İyiliği veya kötülüğü belki tartışılabilir ama kaçınılmazlığı ortadadır." Başlangıçta zıt gibi gözüken yukarıdaki iki paragraf dikkatlice incelendiğinde ilk paragrafta yönetim öğretileri ve liderlik bağlamında küreselleşmenin çok mümkün olmadığının savunulduğu, ikinci paragrafta ise ekonomik olarak sermayenin küreselleşmeye doğru gittiği ve bunun kaçınılmaz olduğu konularına işaret edildiği görülmektedir. Bu iki konu Türkiye açısından çok önemlidir. Tarih boca da bulunduğu yer itibariyle Asya ve Avrupa arasında bir köprü görevi gören Türkiye, aynı anlamda bir kültür köprüsü de olmuştur. Ekonomik anlamda, üretilen ürün ve tüketim malzemeleriyle küreselleşmeye doğru kaçınılmaz gidiş esnasında türk insanı acaba küresel değerlerle mi yönetilmeli, ya da kendi kültürel değerlerine uygun yönetim biçimlerini mi oluşturmalı? Yoksa ne yapılırsa yapılsın bu değişim, eninde sonunda Türk insanının da yapısınıdeğiştirerek kaçınılmaz bir küreselliğe mi kavuşacaktır?.. Yerel veya küreselfarklılaşmasından ortaya çıkan; genellikle bir çok batılı ve yerel araştırmacının, evrensel saydıkları yönetim ve örgütlenme kuramlarını ya da başka bir deyişle belirli kültürlerin yerel farklılıklar içeren diğer kültürel bağlamlara uyguladıkları gerçeğidir. Küresel bir yaklaşımın getirdiği olanakları kullanabilmek için kültürlerin tümünde ya da çoğunda aynı sonuçları veren. gerçek anlamda evrensel yöntemlere ya da deneysel kavramlara sahip olmamız gerekmektedir. Bu arada kültür kavramının da açıklanması gerekiyor. Emre Kongar'a göre kültür en kısa tanımıyla, insanın doğaya eklediği tüm maddi ve manevi varlıkların toplamıdır. Bu anlamda insanoğlunun yarattığı, ürettiği her mal, her ahlak kuralı bir kültür öğesidir. Bir başka deyişle, üzerindeki elbise de bir kültür öğesidir, kafamızın içindeki "insan öldürmek kötüdür" ilkesi de. Genellikle fiziksel nitellik taşıyan öğelere maddi kültür, zihinsel ve ruhsal nitelik taşıyanlara da manevi kültür denir. Bu tanımıyla kültür, toplumlar arasında, içinde olunduğumuz dünya olarak bakılırsa pek çok farklılıklar göstermektedir. Bu da kaçınılmaz olarak toplumar arasında lider tipi ve yönetim tarzlarında da bir değişiklik demek4 Selami Sargut, Amme idaresinin 4 Aralık '999 tarih ve 29 cilt no'lu dergisinde yayınlanan "Liderlik Kuramları için Bağlamsal Bir Çerçeve: Kültürler Arası Bir Yaklaşım" isimli Tiakalesi. tir. Her ne kadar ekonomi alanında dünya globelleşmeye gitse de yönetim metotları yakın tarihte hala yersel özelliklerini korumaya devam edecek gibi gözükmektedir. Kiiltürlerarası Farklılaşmaya İlginin Artması Seksenli yıllara kadar, özellikle de savaş sonrası dönemde ABD, örgütler ve yönetimle ilgili bilgi üretiminin tartışmasız önderidir. Bunu, ABD'nin aynı dönemde dünya iktisadındaki egemenliği ile koşut olarak görmek mümkündür. ABD'de üretilen bilgi ve önerilen yöntemlerin evrensel olduğu varsayılmış, bir yandan da endüstrileşme ve kalkınmayla birlikte örgütsel form ve yönetim uygulamalarının benzeşme eğilimi göstereceği, birincisinin de ikincisine katkıda bulunacağı kabul edilmiştir. Dolayısıyla başka ülkelerde, ABD kaynaklı kuram ve yöntemler aktarılmaya, Amerikalıların araştırma ve eğitimleriyle ilgili yaptıkları taklit edilmeye çalışılmıştır. Daha eski yönetim kuramlarında olduğu gibi durumsallık yaklaşımı da kültürel ve toplumsal ortamlardan bağımsızlık varsayımına dayanmaktadır. Seksen sonrası bu varsayım ve anlayışların hem dünyanın başka yerlerinde hem de bir ölçü ABD'de de sorgulanmaya başladığı yıllar olmuştur. Bu yöndeki eğilimleri, hem koşulların değişmesi ve bunların yarattığı yeni gereksinmelere, hem de bilgi üretimi ile ilgili nedenlere bağlamak mümkündür. Yetmişli yılların ikinci yarısından itibaren ABD'nin dünya ekonomisindeki konumunun sarsılmaya başlaması ile başta Japonya olmak üzere diğer bazı uzak doğu ülkeleri ve Avrupa firmaları, Amerikan şirketlerine uluslararası rekabette üstünlük sağlar hale gelmişlerdir. Özellikle Japonya'nın kendilerine özgü örgütlenme biçimleri ve yönetim uygulamaları, uluslararası alanda başarı için Amerikan yönetim anlayışına uygun hareket etmenin pek de zorunlu olmadığını göstermiştir. Yönetim ve örgütlerle ilgili öğrenme ve uygulamaları meşru kılmak için ABD tek kaynak olmaktan çıkmıştır. Çokuluslu işletmelerin faaliyet alanlarının giderek genişlemesi, uluslararası işlerin öneminin artması da ikinci bir neden olarak söylenebilir. Küreselleşme olarak nitelenen gelişmeler kültürel çeşitliliğe ve bunu yönetmenin sorunlarına ilgiyi artırmıştır. Türkiye'de Yönetimsel Anlamdaki Durum Türkiye, altmışlı yıllara gelinirken, ABD'den hem yönetimle ilgili geleneksel ilkeler ve işlevler yaklaşımını hem de işletme eğitiminin kurumlarını hızla taklit ederek aktarmaya başlamıştır. Ancak ABD'de hemen arkasından gelen bilimsel devrimi, ne akabinde ne de sonraları yakalayabilmiştir. Dolayısıyla ABD için saptanan sosyal bilimlileşme yönündeki gelişme gerçekleşmemiştir. Dışarıda, özellikle de ABD'de, üretilen bilgiye dayanarak uygulamacılara ve geleceğin yöneticilerine, yönetimi oluşturan işlevlerle ilgili ilkeler ve teknikleri öğretme baştan bu yana egemen kaygı olarak kalmıştır. İlk dönemde vurduğu bu damga çok kuvvetli olmuştur. Akabinde yönetimle ilgili akademik faaliyetin işletme bölüm ve fakülteleri içinde kurumlaşmasının Türkiye'de yarattığı sonuçlardan biri de organizasyonun geleneksel düşüncede olduğu gibi yönetimin işlevlerinden biri olarak görülmesidir. Bu durum ABD'de böyle başlamıştır. İlerleyen zaman içersinde Amerika'nın Türkiye üzerinde etkisi devam etmiş, son olarak 1990'lı yıllar ve sonrasında Türkiye'deki bir takım özel şahıs ve kurumlar vasıtasıyla Toplam Kalite Yöntemi de Türkiye'ye getirilmiş, yaygınlaştırılmaya çalışılmış ve hala çalışılmaktadır. Fakat bu metotlar tamamen incelenmeden ve yerel koşullara göre adapte edilmeden olduğu gibi uygulanmaya çalışılmıştır. Bu konudaki uğraşlar devam ederken bir takım akademisyenler ve şahıslar tarafından bu yönetim teorileri ve Türk geleneksel ve toplumsal yapısına uygunluğu hakkında araştırmalar ve çalışmalar yeni olarak başlamaktadır. ALPER DOĞRUER
İlginizi çekebilir... Global Bitümlü Membran Pazarı Büyümesini SürdürüyorChemical Research'te yayınlanan araştırmaya göre bitümlü membran pazarının 2029 yılında 3 milyar dolara yaklaşması bekleniyor.... Su Yalıtımı, Depreme Karşı En Basit, En Ekonomik, En Temel GüvencedirGüvenli yapılar oluşturmada ve depreme karşı korunmada su yalıtımı-deprem ilişkisi önemlidir. Su yalıtımı her şeyden önce yapısal bütünlüğü sağlamada ... Ülkemizde Deprem Gerçeği ve Güvenli YapılarBinalar tasarım aşamasından itibaren, kullanım amacına uygun, can ve mal güvenliğini koruyacak şekilde, bulunduğu iklim ve doğa şartlarında güvenli ve... |
||||
©2024 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.