E-Dergi Oku 
ROKA YALITIM
BOSTİK

Afet Sonrası Alınan En Kapsamlı Önlem Olarak Yapı Denetimi İle İlgili KHK ve Getirdikleri

DOSYA
24. Sayı (Mayıs-Haziran 2000)

SİNAN M. SEMER / YÜKSEK MİMAR I.T.Ü. 17 Ağustos ve 12 Kasım Afetlerini takiben alınan ön-lemler arasında geleceğe dönük olarak en etkin sonuç alınması beklenen grubu kuşkusuz yasa ve yönetmeliklerde gerçekleştirilen ve uygulanmaya başlanan köklü değişiklikler olduğu açıktır.

Bugüne kadar gerçekleştirilen en kararlı ve en fazla sonuca dönük adı-mın da, çıkarılan son kanun hükmünde kararname ve ona bağlı yönetmelik olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Öz itibarıyla son derece doğru ve çağdaş konseptlere yakın bu düzenlemenin yapım sürecinde oluşturabileceği durumlara ilişkin öngörülere dayalı bir irdeleme, kanımızca bu düzenlemelerin özündeki olumlu yapıya katkı sağlayacaktır. Bu irdeleme yeni düzenlemelerden etkilenen gruplar açısından üç başlık altında yapılabilir;

 

?          İnşaat Sektöründeki meslek grupları açısından

?          İnşaat sektöründeki rol paylaşımları açısından

?          Yerel Yönetimler ve İnşaat denetimi, imar uygulamaları açısından.

 

İnşaat Sektöründe Rol Alan Meslek Grupları Açısından inşaat sektöründe rol alan , meslek grupları göz önünde bulundurulduğunda,   özel-v),likle müelliflik hizmetleri üreten firma ve gerçek kişilerin, proje asgari hizmet bedelleri ile yapı denetim hizmet bedelleri arasındaki farklılaşmalardan etkilenecekleri son düzenleme ile kesinleşmektedir. Üstelik bu durum yapı denetim kuruluşları lehine ve müelliflik hizmetleri aleyhine nerede ise birkaç misline varan oranlarda gelir dağılımlarına neden olacaktır. Bir binayı başından sonuna tasarlayıp projelendirmek, gerekli hesaplarını yapmanın bedeli; onun projesine uygun yapılıp yapılmadığını kontrollük bedelinden daha düşük bir bedele sahip olmaktadır. Bu ise projecilik anlamındaki üretkenliğinin teşvik edilmemesine aksine engellenmesine neden olacaktır. (10.04.2000, Resmi Gazete Sayı: 24016, KHK Madde 7, ss: 5). Bunun sonucu olarak mimar ve mühendisler tasarım ve/veya hesap yapmak yerine giderek 'yapım sürecini denetleme'yi yeğler hale gelebileceklerdir. Bunu aşağıdaki örnek ile incelemekte yarar görüyoruz.

 

Ülkemizde hemen her ilde 1500 m2 inşaat alanına sahip bir apartmanın (IIIB grubu yapı) toplam yapı kontrollük bedeli, böyle bir binanın genellikle iki yılda biteceği düşünülerek ve binanın toplam maliyeti 1999 birim fiyatları ile hesaplandığında bu yapı türüne karşılık gelen % 7.2 ile çarpılarak 10.933.922.000 TL tutmaktadır. Aynı binanın mimarlık hizmetleri bedeli ise aynı kriterler göz önüne alınarak he-seplandığında 3.078.587.300 TL + KDV tutmaktadır. Bu mimar ön proje uygulama projesi, sistem detayı, nokta detayları, binanın metrajını ve kesifini hazırlayacaktır. Yani mimarlık hizmet bölüm oranı % 72 olarak alınmıştır. İnşaat mühendislik hizmetleri bedelinin de bu rakamın altında ama oldukça yakın olduğu düşünülürse, yapı denetim hizmetlerinin ana omurgasını teşkil eden inşaat mühendisi ve mimar grubunun toplam müelliflik bedeli 1.500 m2 bu Türkiye'nin en tipik ve çok tekrar eden apartman tipi için toplam 6.000.000.000TL+KDV'yi geçemeyecektir. Bu ikili bir C sınıfı yapı denetim şirket kurarak çalışmaya başlasa, yıllık 30.000 m2 tavandaki yapı denetim hizmetinden 1500 x20 apartmanı ve iki yılda da 40 apartmanı denetlediklerinde alacakları bedel ikinci yılın eska-lasyonları hariç 10.933.000.000 TL x 40 olacaktır. Bu 400 milyarın üzerinde bir rakama tekabül edecektir. Oysa mimar ve mühendisten oluşan bu çekirdek grubun 1500 m2 alana sahip bu apartman ve benzerlerinden, ama 40 farklı yer ve tipte tasarımı yapması iki yılda fiziki olarak imkansıza yakın olsa bile, toplam 40 x 6 milyar yani 240 milyarlık bir tavanı ancak yakalayabilir. O halde artık mimarlık mühendislik değil, denetçilik yapmak başlı başına daha az zahmetli ve bol kazançlı bir alan haline gelmektedir.

 

Denetimin önemini takdir etmemek elde değildir, ama kanımızca 'böylesi yeni bir rant alanının teşkil edilmesi deprem afetlerine karşı bir önlem midir?' sorusu doğrusu tartışılmalıdır. Doğru tasarım ve hesaplama yapılmadığından hiç mi deprem zararı oluşmamıştır? O halde bütün zemin katların mağaza için boşaltıldığı (yumuşak kat oluşturulmuş), alabildiğine asimetrik plana ve strüktüre sahip binaları tasarlanması bu süreçte hiç mi etkili değildir? Tasarımdaki hatalar, yapı denetim kurumlarınca yeterince denetlenebilecek midir? Çünkü bellidir ki inşaat maliyetinin % 10'unu kimse güle oynaya bu ülkede denetlemeye verecek değildir. Rekabet oluştuğunda da bugün nasıl mühendis ve mimarlar asgari ücret tarifesinin altında iş alıyorlarsa, denetim kuruluşları için de aynı durumun geçerli olmayacağını kim söyleyebilir? Ortaya çıkan afetlerde denetimsiz yapılaşmanın etkisi kuşkusuz büyüktür. Diğer yandan yerel yönetimlerin inşaat denetimlerini sadece imar mevzuatı açısından yaptığı, teknik uygulama sorumluluğunun da mühendis ve mimar-larca ne derecede başarı ile yürütüldüğü bugüne kadar yoğun eleştiri alan bir konudur. Buna ek olarak nitelikli tasarım ve mühendislik hizmeti almaksızın gerçekleştirilen yapılaşmaların da, son iki afette daha önemli hasarlar al-dığı unutulmamalıdır.

 

Bu iki afet yalnız yapıların mimar ve mühendislerce projelendirilip belediyelerce iyi denetlenmeden yapıldığı için mi oluştu ki? Yapıların sadece taşıyıcı sistemini ve inşaat mühendisliğini hedefleyen bir kontrol mekanizması kurgulandı diye düşünmemek elde değildir. Gecekondular, kaçak yapılar, proje dışı kullanıcı tadilatları ve ilaveler, jeolojik yapıya aykırı yerlerin seçilip fazla gabari verilmesi, tarım alanları üzerinde yeni yerleşmelerin imara açılması gibi çok daha kapsamlı problem yumağını bu denetleme süreci çözebilecek midir? Diğer yandan KHK nin yapı denetim kuruluşu kurucularının deneyimlerini büyük ölçüde zaman faktörüne en-dekslemesi önemli bir yönü olarak görülebilir. 4 yılda lisans, 2 yılda uzmanlık, 4 yılda mühendislik mimarlık doktora eğitimin tamamlandığı düşünüldüğünde 12 yıl sınırının nasıl saptandığı açıklanmamıştır. Bu 12 yıllık deneyim diğer yandan jeolojik etüdleri yapacak mühendislik gruplarında da aranmamaktadır.

 

Bir başka problem yaratabilecek konu ise bu kararnamede yapı denetim kuruluşlarının kurucu ortaklık payındaki mühendis ve mimar hissesinin % 51 ile yetinilmesidir. Böylece bu derece ciddiyetle üzerinde durulduğu ve uzun mesailer sarfedildiği belli olan bu düzenleme, mühendislik dışı % 49 girişimciye bu alanı sermaye yatırım alanı olarak açmaktadır. İnsan hayatının ve ülkemizdeki yapı kalitesinin söz konusu olduğu bu durumda % 90'a yakın hissenin yapı denetimini bizzat yapabilecek meslek adamlarına ait olması yararlı olacaktır.

 

Afetleri engelleme çabasında yapı denetimini özelleştirerek kaliteyi arttırma amaçlı bu düzenleme paketi, yapı kontrollük hizmet bedellerinin bu aşamadaki tutarları müelliflik hizmet bedellerini gölgede bırakmanın ötesinde, inşaat girişimlerini dahi engelleyebilecek ölçüde gözükmektedir. Ülke ekonomisi ölçeğinde yüklü bir ek maliyeti de gündeme getirmektedir. Bu ek. yük, kendi inşaatını kendi olanakları ile yapmaya çalışan ve müteahhit de olmayan küçük inşaat sahipleri için zamana bağlı olarak % 8-10.65 gibi bir orana varabilmektedir. Bu hali ile uygulandığında, ödenecek denetim bedelleri nerede ise bir katma değer vergisi ölçeğine ulaşacaktır. Bu durum, tüm dünya ekonomilerde lokomotif olan inşaat sektöründe afetleri önlemek adına ciddi bir durgunluğa da sebep olabileceği endişesini yaratmaktadır. Bir başka problem ise kanımızca bu bedeller ve kurallar paketinin, yalnızca yapısını imar mevzuatına uygun, projeli, ruhsatlı yapmaya niyetli vatandaşlarımızın önüne bir fatura çıkaracağıdır. Kaçak yapılaşmanın dolu dizgin gittiği ve çoğu da deprem kuşağı üzerindeki metropoller gözönüne alındığında, bu tür kural ve yönetmeliklere uyma alışkanlığı olmayan büyük bir yapı kullanıcısı/yapımcısı grubu ile bu grupları oy deposu olarak gören yerel yönetimlerin de varlığı düşünüldüğünde, bu kararname sadece yapı yapma konusunda iyi niyetli ve yasalara saygılı vatandaşları bağlayan bir durum olarak kalma riskini taşımaktadır.

 

İnşaat Sektöründeki Rol Paylaşımları Açısından

 

10 nisan 2000 tarihli KHK' nin 9 uncu maddesinde müellifin yükümlülüklerinde yeralan jeoteknik rapor hazırlatılması yeni bir hizmet oranı hesaplamasını gerektirmektedir. Bu hizmetin ise inşaat mühendisince mi, jeolog veya jeofizikçi tarafından mı verileceği ise açık bırakılmıştır. Diğer yandan 8-11 maddelerindeki ta-nımlamalar incelendiğinde, KHK hazırlanırken ülkemizde inşaat sektöründe çok rastlanan durumların bu kapsamda da olabileceğinin düşünülüp düşünülmediğini akla getirmektedir. Şöyle ki, yapı denetim kuruluşu sahip ve ortaklarının müelliflik ve müteahhitlik yapamayacağı yakın hısım ve akrabalarının da bu firmalarda yer alamayacağı gibi bir gereklilik KHK nın 17'inci maddesinde 'yapılamayacak işler' başlığında yer almaktadır. Yapı deneticilerinin sadece akrabalarına menfaat sağlayabileceği gerçeği düşünülerek oldukça da etraflı bir madde hazırlanmıştır ve çok yerindedir. Ancak karşılıklı menfaat temininin akraba harici kişilerle de anlaşmalı gerçekleştirebileceği, herhangi bir ihbar ve şikayet olmadığı takdirde bir müteahhit firma, bir müellif veya firması, ve bir denetici firmanın bir il içinde yazılı olmayan bir protokol ile, sürekli olarak birbirini kollar durumda olduğunda, düşünülen tüm denetim mekanizması kolaylıkla aşılabilecektir. Bu durum, bazı denetim firmalarının, bazı müteahhitleri 'daha az veya gevşek denetlemesi' koşulu ile işlerinin daha kolay yürütmesi karşılığı daha cazip görülmesine neden olabilecektir. Yeni oluşan denetim pazarında (yaklaşık inşaat sektörünün toplam cirosunun yaklaşık %10'u) bu tür ayrıcalıklardan yararlanmak bazı mal sahiplerinin tercihi olacaktır. KHK' nin afetlere karşı önlem olarak iyi niyet ile hazırlanması esnasında ülkemizde hayli 'aşina' olunan bu gibi faktörler gözden kaçmış gözükmektedir. Denetimi etkinleştirme ve sıkılaştırma amaçlı yeni uygulama, kendi sorununu da kendi çekirdeğinde taşır endişesine neden olmaktadır. Diğer yandan KHK nin 11'inci maddesindeki şantiye şefi tanımlaması, bu meslek mensubunu yapı denetim kuruluşuna karşı her yönden sorumlu tutmaktadır. Yönetmelik, inşaat mevzuatı ve standarlar açısından bir yandan yapı denetim kuru-luşunun baskısı altında kalan şantiye şefi, diğer yandan da yapı ve yapım maliyeti açısından müteahhidin basıncı altında kalacaktır. İki güçlü ve birbiri ile aslında çıkarlar açısından çelişkili görülen bu iki grubun arasında, sınırlı ücrete sahip bir meslek adamının sıkışmasının ne gibi sonuçlar doğuracağı da endişe edilmesi gereken bir başka konu olarak karşımıza çıkacaktır.

 

Aşikardır ki yapı denetim kuruluşu genellikle maliyet ile çelişen şeyleri isteyip kaliteyi ön planda tutarken, müteahhit tersi yönde maliyeti en önemli parametre olarak görecek ve düşmesi için kaliteden taviz verilmesini isteyecektir. KHK'nin 15. maddesinde yer alan ruhsat ve eklerine aykırı yapılan yapı bölümleri başlığında, yapı müteahhidinin yapı denetim kuruluşunun icraatına 'itiraz hakkı' ise yapı denetim komisyon ve üst komisyonlarında beklenmedik bir bürokrasi birikmesine neden olabilecek gibi görünmektedir. İhtilafların ve itirazların artması, komisyonların işleyişi için ciddi bir yük olacaktır. Ülkemizdeki 'kaçak inşaat ilavelerinin' nerede ise bir alışkanlık, hatta gelenek haline geldiği düşünüldüğünde, müteahhidin itiraz haklarını değerlendirmesi sonucu, çok kısa sürede yazışma kabarıklığının komisyonların karşısında belireceğini görmek gereklidir. Bir başka çelişkili gözüken konu ise, yapı denetim kuruluşlarının yapı kullanma iznini takiben yapının taşıyıcı sistemindeki hasarlardan 10 ve taşıyıcı olmayan kısımdaki hasarlardan 2 yıl süre ile sorumlu olmasıdır. Bu süreç olarak hayli kısa bir dönemi kapsamaktadır. Özellikle 10 yıl birşey olmayan taşıyıcı sistemin bir daha yapı ömrü boyunca bir hasara uğramayabileceği görüşü çok inandırıcı değildir. Bu KHK nin afet amacına dönük çıkarıldığı düşünüldüğünde, bu sürelerin özellikle taşıyıcı sistemi kapsayan kısmının daha uzun tutulmasının gerekliliği açıktır. Bu süreyi aşan sorumlulukların ise ne-dense müellife bırakılması öngörülmüştür. Yapının yapılmasından 10 yıl sonraki oluşabilecek yapı hasarlarının sadece dizayna bağlı olarak gerçekleşebileceğine ilişkin bu KHK ile getirilen parametre bilim çevrelerinde tartışılmalıdır.

 

Bu KHK'nin müellifler ile ilgili nerede ise yok denebilecek atıflarda bulunması da bugüne kadar bu alanda ençok sorumluluk almış büyük bir grubun konunun kapsamı dışında tutulmasını gündeme getirmiştir. Oysa meslek adamının eğitiminden başlayan daha kapsamlı paketlerin müelliflik ile birlikte değerlendirilmesi daha yararlı olabilecektir. Ancak pratik gereklilik düşünülerek tüm problemlerin sadece kont-roldan kaynaklandığı öngörüsü ile kısıtlı kalındığı endişesini de yaratmaktadır.

 

Yerel Yönetimler ve İnşaat Denetimi, imar Uygulamaları Açısından

 

Bu KHK 3194 sayılı yerel yönetimler yasasının 22 inci maddesi bakımından yerel yönetimlerin imar faaliyetlerini yönlendirici olma özelliğini bütünü ile olmasa dahi oldukça zayıflatmakta, plan ve karar mekanizmalarında olmasa bile, denetimde, yerel yönetim yerine şirketleşmeyi esas almaktadır. Bu durum, imar uygulamalarında özellikle bina ölçeğindeki denetim bakımından belediyeleri, sadece denetim firmalarının yeddi emini olma durumuna getirmiştir. Oysa pek çok yıkım görmüş örnekte, imara yanlış bölgelerin açılması gibi planlama eksenli denetim zaafiyetleri, bu kararname kapsamı dışında kalmıştır. Öte yandan bu kararname ile sıkılaşan yapı denetimi sonucu kaçak yapılaşmanın artabileceği ve bu duruma sürecin dışında bırakılan yerel yönetimlerin, umursamaz tavır alabilecekleri endişesi de yerinde durmaktadır. Yapı denetim üst komisyonları ve illerdeki komisyonların oluşumunda bilim çevrelerinin hiç yer al-madığı görülmektedir. Ayrıca 24060 sayılı resmi gazetedeki yönetmeliğin 8inci maddesinde yapı denetim komisyonlarının oluşumunda "merkez ilçe belediye başkanı veya görevlendireceği teknik temsilcisi " ifadesinde teknik temsilcinin niteliği belirsizdir. Belediye başkanlarının, hele 50.000 nüfusun üzerindeki nüfus olan ilçelerde, bu kurullara katılma zorluğu çekeceği açıktır. Dolayısı ile teknik temsilcinin niteliği önem kazanmaktadır.

 

Sonuç:

Deprem gibi parametreleri oldukça karmaşık olan afetlere karşı önlemlerin sadece kontrollük konsepti ile sınırlı kalmaması dileğimizdir. Bu konunun özellikle inşaat sektörünün mali kaynakları, meslek adamı ve yapı sektöründe çalışan meslek sahiplerinin aşırı gelir düşüklüğü, konut standartlarının olmayışı, konut edinme biçimleri ve kredi olanakları, ülke ve bölge planlamasının genel durumu ile mimarlık-mühendislik eğitimi ve deprem konusundaki araştırma olanak ve bütçeleri gibi önemli unsurların da önlemler paketi içinde yer alması kuşkusuz yararlı olacaktır.

 

Kaynaklar

 

1.         Resmi Gazete, Sayı: 24016, 10/04/2000,  Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Yürütme ve İdare Bölümü ss:1-12.

 

2.         Resmi Gazete , Sayı:24060, Yapı Denetimi Uygulama Yönetmeliği, Yürütme ve İdare Bölümü, ss: 1-38.
 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

İnşaatta yükselen değer: Yapısal Çelik

İnşaat sektörü gerek teknolojinin getirdiği yenilikler gerek sürdürülebilirlik gibi konular nedeniyle değişim geçiriyor. Özellikle çelik yapılar hem g...
20 Mayıs 2024

nZEB 101

Bu ay ki dosyamızı nZEB konusuna ayırdık. Yapacak çok şeyimiz var, yolumuz uzun ve zamanımız kısa. İş dünyası, hükümet ve sivil toplum arasındaki işbi...
23 Haziran 2022

Sürdürülebilir Konut

Sürdürülebilir konut dosyası...
21 Şubat 2022

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Doğalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeşilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü Kataloğu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü Kataloğu
  • Yalıtım Sektörü Kataloğu
  • Su ve Çevre Sektörü Kataloğu

©2024 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.