E-Dergi Oku 
ROKA YALITIM
BOSTÄ°K

Orhan BALTACIGİL; Yıkımın başmimarı mimarlardır"

SÖYLEŞİ
20. Sayı (Eylül-Ekim 1999)

Gelişimci Mimarlar'ın ortaklarından Orhan BALTACIGİL ile mimarlık mesleği, deprem ve sonuçları konularında konuştuk.

 

Yalıtım: Bize kendinizi tanıtır mısınız?

 

Orhan BAlTACIGIl: Uzun yıllar önce biten mimarlık eğitimimden sonra Türkiye'ye 1975 yılında döndüğümde akla gelebilecek her işle uğraştım ama mimarlık yapmadım. Bunda Türkiye'de yapı yapma tekniğinin hala arkaik bir düzeyde olmasının etkisi de olabilir. Her türlü burjuva değerinin yıkıldığı bir dönemde 1968'de Paris' de Mimarlık okulundaydım. Okulda hocalarımız hevesimizi kırmak için "Mimarlık sanatının geçmişte şanlı günler yaşadığını bugün ise eski günlerin hatırına katlanıian bir meslek olduğunu" bize hissettirdiler. Daha sonra eğitimime Şehireilik Bölümünde devam ettim. Bu arada çalıştığım ilgili bir firmada çevre düzenlemesinin ciddi bir şekilde ele alındığını gördüm. Yurda döndüğümde ilkesiz ve ilkel yöntemlerle binaların yapılması benim zaten mimarlık yapma hakkında sarsılmış olan düşüncelerimi etkiledi ve meslekten soğudum. Marmaris'te tekne iç düzenlemesi, eski teknelerin onarımı gibi kendimce zevkli işlerde uğraştım. Eşe dosta da para almamak koşuluyla birkaç ev çizdim. On yıl önce lstanbul'a döndüğümde bir tanıdık yeni taşınacakları binanın çizimini yapmamı istedi. Israr edince de ben betonarme yapmam dedim. Tecrübesizlikten. korkudan kaynaklanan bir karşı çıkıştı bu. Neden yaparsın diye sorulduğunda ise bir cevap vermem gerekiyordu, ben de "Çelikten yaparım" dedim. Deyiş o deyiş oldu, adımız çelikçiye çıktı.

 

Yalıtım: Mimar-mimarlık-deprem ilişkisininin boyutları nelerdir?

 

Orhan BAL TACIGIl: Mimarlığın özünde insanın ve dolayısıyla da felsefenin olduğunu düşünüyorum. Şehireilik konusunda ilk düşünenin bizim tıbbın babası olarak tanıdığımız Hipokrat olduğunu ben de şaşırarak öğrendim. Hipokrat daha o zaman yeni yapılacak kentlerin yönlerinin hava akışına göre düzenlenmesini, savunmanın kent planı ile ilgisini, salgın hastalıkların kent içinde yayılmasının önlenmesi gibi konularla düşünmüş. Yine Milet'li Hipodomos şehireiliğin babası olarak bilinir, ama o da öncelikle filozoftur. Mimarlık her dönemde hakim güçlerin isteği doğrultusunda yapılmış, güç ve para kimdeyse mimarlık da onun hizmetinde olmuş ama mimarlığı yönlendirenler hep insanlar olmuştur. Ne yazık ki Türkiye' de deprem şunu gösterdi, bizdeki mimarlık uzun bir süredir insanlıktan kopuk bir meslek haline gelmiştir. Mimarlığın şekillendiği okullar, hocalarının kendi ana bilim dallarını oluşturabilmek adına malzemenin, yapı tekniklerinin ön plana çıktığı teknik ve bürokratik birer kurum haline gelmiş, örneğin Mimarlık Fakültesinde bir "Betonarme Ana Bilim Dalı" kurulmuş, Türkiye de mimarlık insanlığın hizmetinden çıkmış betonarme tanrısının hizmetine girmiştir. Mimarlık Odaları başka bir şey düşünememişler, bizim asıl görevimiz neydi? Insanlara barınak yapmak mıydı, betonarme bina yapmak mıydı? Bu soruyu sormamışlar bile. Sonunda bu felaket ortaya çıkınca tapınılan tanrının yapay bir tanrı olduğu ortaya çıktı. Bu gün hala betonarme kaliteli olsaydı bu felaket olmazdı tartışması yapılıyor olması bir çok şeyin farkına varrlrnadıqım gösteriyor. Bu felaketin baş mimarı mimarlardır. Itiraz edeceklerini biliyorum, sadece mimarlar mı suçlu kalfalar, müteahhitler, bürokratlar, yerel otoriteler çok mu masum diyeceklerdir.

 

Adana depreminden sonra A.M.M.O.' nın yayımladığı bir broşürde yazılanlar çoğunluğun düşüncesi ise eğer ben düşüncemde ısrarlıyım. Insanların doğaya zarar vermeden yaşayabilmelerini sağlayan bilim teknolojisi varken ve biliniyorken hala betonarmenin yaygınlaşmasını nasıl sağlarız diye düşünülmesi, insandan kopukluk hissinin çok gerçek olduğunu düşündürüyor. Çeliği gündeme getirdiğimizde ise, biz çeliği bilmiyoruz, yeterince uygulamasını görmüyoruz,yeterli vasıfta çelik yok sızlanmaları inandırıcı değiL. Aslında mimarlar şunu söyleyebilmeliler; Biz ülkemizin koşullarını ve özelliklerini göz ardı ettik. Denetlenmesi mümkün olmayan, iyi mi kötü mü yapıldığı denetlenemeyen, bilen bilmeyen herkesin iki kürek ile girişebileceği inşaat yapma "tekniği" ne alternatif hiç bir şey üretmedik. Şimdi alelacele çelik yapı nasıl yapalım öğrenelim, Japonya'dan teknik getirelim, Amerika'dan uzman getirelim tarzında kısa yollu, işin kolayına kaçan çözümler peşinde koşulacaktır. Bir de şu tehlike var; Beton tanrısı öldü, yaşasın çelik tanrısına dönüşebilir işler.

 

Neden aklımıza Anadolu da bin yıllardır kullanılan yapı teknikleri nelermiş diye bir soru gelmiyor. Ege Üniversitesinden yeni mezun mimarlarla tanıştığımda onlara şunu sormuştum: "Siz her halde Efes'e, Prıene'e sık sık gidiyordunuz değil mi?" Yüzü me şaşkınlıkla bakıp "Hayır, gitmedik" dediler. Oysa ki Pnene bu gün ayakta duran dünyanın en önemli şehireilik maketi, o kentin taşınma öyküsü de biliniyor. Önceden planlanarak yapımına başlanılan kentin aşağıda, ovada halk bitmesini beklemiş. Miletos'un dama planı Amerika'nın birçok kentinde ödün verilmeden uygulanmış. Dünyada hala en mantıklı kent planı olarak kabul edilen bu sistemin yaratıldığı ülkede yaşıyoruz. Japonların metabolizmacı mimarlığından söz edilir ama onun da ilk örneği bizim topraklarımızdaki Kapadokya'dır. Bütün yer altı kentleri her türlü insan ihtiyacının (ibadetten, savunmaya, havalandırmadan, besin saklamaya kadar) karşılandığı insan eli ile kayaların özelliklerinden yararlanarak yaratılmış yaşam alanlarıdır. Horasan harcı ile dünya şaheserlerinin yapıldığı bir ülkeyiz.

 

Ayasofya bunun en güzel örneği. Bütün bu tecrübelerden yararlanmamız gerekirdi. Evet, horasan haroyla gökdelen yapılmaz -ayrıca yapmak gerekir mi? - ama iki katlı evi bile betonarmeden başka türlü yapmak mümkün değilmiş gibi bir kabullenme var bizde. Son deprem gösterdi ki ylğma binalar ayakta kalırken kolon kiriş ile yapılmış iki katlı binalar bile yıkıldı. Artık bizim hazıra konmacılıktan kurtulup, özgün yeni teknolojiler üretmemiz gerek. Tarihte bunu yapabiidiysek yine yapabiliriz. Amerikalının önerisi, Japonun tekniği kendi koşullarında ve yaşam biçiminde doğru olabilir ama aynen almak bize uygun olur mu? Amerika'da gelenekselolarak büyük arazilerde tek evlerde oturmak tercih edilen bir yerleşim biçimidir. Japonya'da arazi kıtlığından küçücük alanlardan bile en yararlı yerleşim birimleri üretilir. Bizde ise artçı depremin birazcık şiddetlisinde bile aile büyükleri hemen uzak akrabaları da çağıralım, öleceksek birlikte ölelim diyebiliyorlar. Hala cemaat düzeyinde yaşayan ve bundan hoşlanan bir toplumuz. bu da bizim gerçeğimiz. Sapanca'da ki yazlık evler boş duruyor, insanlar kışın ben ne yaparım tek başıma orada diyorlar ve çadırda yaşamayı sürdürüyorlar. Dolayısıyla dışardan gelecek teknolojilerin bizim gereksinimierimize ne ölçüde karşılık vereceklerini de iyi düşünmek gerekir.

 

Yalıtım: Prefabrik çözüm müdür? Acilen barınma gereksinimi nasıl sağlanır?

 

Orhan BALTACIGİL: Çadırda yaşayan insanlara ya bu diyardan gidin ya da çadırlarda yaşayın deniyor. Prefabrik ile çözüme ben de karşıyım, bunlar daha sonra doğada çöp olarak kalacaklar. Kış şartları için acilen yapılması gerekenler konusunda benim de beimsediğim bir çözüm var. Çadırkent'lerin üzeri çok basit bir teknoloji ile, tır brandası ve inşaat makasları kullanarak 70- 80 m çapında yarım küreler şeklinde kaplanabilir. Daha sonra sağlıklı konutlar üretildiğinde bu çadırlar sökülerek depolara kaldırılır ve toprak da eski haline döner. Ayrıca, prefabrik deyince de tavuk kümesini anlamıyoruz. Önceden belirlenmiş belirli teknik standartlarda üretilmiş parçaların birleştirilmesiyle oluşturulan yapıyı anlıyoruz. Bu konutların taşıyıcı bölümlerinde çelik ve alışımları, bölmelerde gerekirse plastik bile kullanılabilir. Piyasada bulunan S 37 vasıflı çelik bu işe uygundur ve üretiminde de kullanımında da doğayı kirletmeyen bir malzemedir.

 

Yalıtım: Kalıcı çözümler nelerdir?

 

Orhan BALTACIGİL: Türkiye'nin koşulları gereği apartmanlaşmanın süreceğini düşünüyorum, bu nedenle özel bir apartman tipi geliştirilebilir. Herkesin yapabileceği, hatta yapı marketlerde bile satılan, satın alındıktan sonra sadece bağlantı cıvatalarının sıkılarak birleştirildiği çelik kolon - kiriş sistemi üzerinde çözümler üretmek gerekir. Bunun cesur bir karar olduğunu bir çok kişi ve kuruluşun bunu göze alamayacağını biliyorum. Sanayi ve işletme koşulları buna izin vermez ama malzeme üreticileri ve uygulayıcıları kendilerini bu yeni duruma uydurabilirler.

 

Yalıtım: Ãœniversitelerin mimarlık fa- kültelerinde "Yapı FiziÄŸi" dersi ne ifade ediyor, mimarlık eÄŸitimi nasıl olmalıdır? 

 

Orhan BAlTACIGIl: Üniversitelerdeki durumu ancak Gelişimci Mimarların genç üyelerinden öğreniyorum. Yapı Fiziği'nden daha önemli bir sorun var Mimarlık Fakültelerinde; Betonarme dersinin olması. Genç mimar adaylarını koşullandırmaktır bu. Mimarlık bina yapmak, bina yapmak da betonarme yapmak demektir diye bir düşünceye zorluyorsunuz öğrenciyi. Bir kere mimarlığın yapı yapma mesleği olarak da tanımlanması çok yanlış bana göre. Insanların barınma ihtiyacını sağlayan bir uğraş olarak görülmesi gerekir mimarlığın. Dolayısıyla yapı yapmayı vazgeçilmez bir dogma olarak kabul edip, tekniklerini ana bilim dalı haline getirmek de çok yanlış. Yapi Fiziğinin ders veya ana bilim dalı olarak Mimarlık Fakültelerinde olmaması gerekir diye düşünüyorum. Depremin ortaya koyduğu tablo bana şunu rahatlıkla söyleme özgürlüğü tanıdı; Yıkımın başmimarı mimarlardır, çünkü başka hiçbir çözüm yolu üretmemişlerdir. Halkımıza başka hiçbir barınma olanağı sunmadıkları için baş sorumludurlar. Artık mesleğin tanımı yeniden yapılmalı, bu tanıma göre gelişecek mimarlık eğitiminin de bu ülkenin şanIı uygarlık geçmişinden alabildiğine yararlanacak şekilde şekillenmesi sağlanmalıdır. Mesleğimizin tanımı da felsefi boyutu göz ardı edilmeden yapılmalıdır. Sadece piyasa koşullarının yönlendirmesi ile veya büyük mimar olacağım gayretindeki insanların anlayışıyla meslek tanımı yapılamaz.
 


R E K L A M

İlginizi çekebilir...

Tolga Ceylan; 'Bonus Yalıtım, Sektörünün % 100 Yerli Sermayeli Öncü Kuruluşudur'

Bonus Proof ile Yılın Su Yalıtımı Ödülü'nü kazanan Eryap Grup Yalıtım Malzemeleri San. ve Tic. A.Ş. Grup Satış ve Pazarlama Müdürü Tolga Ceylan de...
22 AÄŸustos 2024

Emre Soydan; 'Qis Yapı Kimyasalları Samsun Tesisimiz Karadeniz'in Yalıtım Üssü Olacak'

9 yılı aşkın süredir deneyimli ve uzman kadrosu ile hizmet veren QIS Yapı Kimyasalları, ürettiği kaliteli ürünler, uygulamalarda aktardığı doğru çözüm...
22 AÄŸustos 2024

'Pasif Yangın Koruyucu Bostik ürünleri, alev yayılmasını önleyerek insan hayatını ve yapıları korur'

BOSTİK, Yangın koruyucu sistem çözümleri ile Yalıtım Sektörü Başarı Ödülleri 2024'de, Yılın Yangın Yalıtımı Ürünü Ödülü'nü kazandı. Teknik Müd...
20 Mayıs 2024

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • DoÄŸalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeÅŸilBina Dergisi
  • Ä°klimlendirme Sektörü KataloÄŸu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü KataloÄŸu
  • Yalıtım Sektörü KataloÄŸu
  • Su ve Çevre Sektörü KataloÄŸu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.