Yapılarda Nemlenmenin ve Su Buharı Yoğurmasının Sebepleri ve Alınabilecek Önlemler
Isı kısaca bir enerji şeklidir ve malzemeyi teşkil eden en küçük parçacıkların (atom ve moleküller) titreşimliyle meydana gelir. Eğer bir malzeme ısıtılırsa bu küçük parçaların-titreşimi hızlanır, tersine soğutu-lursa titreşim azalır. Isı muhtelif yollardan elde edilebilir. Mekanik enerjiden elde edilen ısı Bir dübel deliği matkap ile delindiğinde, matkap ve delinen yer ısınır, işte buradaki ısı sürtünme ile yani mekanik olarak elde edilmiştir. Kimyasal reaksiyondan elde edilen ısı Bir malzeme yandığında (petrol, odun, kömür vs.) ısı elde edilir. Bir kazanı ısıtırız veya yemeği pişiririz. Elektrik enerjisinden elde edilen ısı Elektrik akımı bir dirençten geçerken orayı ısıtır. Evlerdeki elektrik ocakları en iyi misaldir. Işınım yoluyla elde edilen ısı Güneş ışınları yer kabuğu tarafından tutulur ve ısınmaya başlar. Atom enerjisinden elde edilen ısı Malzemenin en küçük parçası (atom) herhangi bir usul bir parçalanırsa, bu parçalar çok büyük bir hızla etrafa yayılırlar ve mesela; suya ısılarını bırakarak suyu ısıtırlar. (Mesela Uran 235, Neut-ronla parçalanır). Isının bir yerden diğerine nakli ancak farklı sıcaklığa sahip yerler arasında oluşur ve daima yüksek sıcaklığa sahip taraftan düşük sıcaklığa sahip tarafa doğru olur. Kısacası kışın dışa bakın bir duvardan içerdeki ısı dışarıya, yazın ise dışardaki yüksek ısı içeriye doğru hareket eder ve bu denge sağlanana kadar devam eder. işte bu ısının bir yerden bir yere nakli 3 şekilde olur. Işınım yoluyla nakli (transferi) Bütün cisimler ısı neşrederler, (güneş, radyatör vs.) Bu yayılma elektromanyetik dalgalarla olur. Bu dalgalar bir cisme geldikleri zaman, malzmede ısıya dönüşür. Bu dönüşüm o malzemenin yüzey rengine bağlıdır, eğer koyu renk ise daha fazla, açık renk ise daha az ısınır. işte bu yüzden yazın açık renk elbise giyeriz. Bu suretle güneşten gelen ışınların bir kısmı geriye gider. Kışın ise tersine koyu elbiseler giyeriz güneş ışınlarını tutsun diye. Yazın koyu renkli bir araba güneşte kaldıktan sonra kapısı açılırsa içerisinin dışarıdan çok daha sıcak olduğu fark edilir. Isı taşımını yoluyla ısı nakli (konveksiyon) Isı taşınımı yoluyla ısı nakli kütle nakli ile gerçekleşebilir. Bu yüz-den bu tip ısı nakli sadece gaz ve sıvılarda mümkündür. Bir odada ısıtılan havanın yoğunluğu azalır bu yüzden yukarı doğru hareket eder. Ayrıca odada bir vantilatör varsa, pencere veya kapı açılırsa içeriye giren rüzgarla aynı hareket olur. Gaz veya sıvı ortamda, sıcaklığı çok olan yerden sıcaklığı az olan yere bir akım vardır. Oda içerisinde de sıcaklık daha soğuk olan duvar, tavan ve zemine doğru hareket eder. insan vücudu, % 60 ışınım ve % 40 taşımınla ısınırsa kendini çok rahat hisseder. Taşınım artarsa rahatsızlık başlar.
Isı iletimi ile ısı nakli Isı iletimi ile ısı nakli doğrudan doğruya malzemeye bağlıdır. Burada ısı nakli malzeme parçacıklarından malzeme parçacığına geçer. Bu, katı haldeki malzemelerde, sıvı haldeki malzemelerde ve gaz haldeki malzemelerde kütle nakli olmadan gerçekleşir. Burada malzeme nakli yoktur, enerji nakli vardır. Bu naklin hızı malzemeye bağlıdır. Gümüş, bakır, alüminyum, demir gibi malzemeler ısıyı naklederler.
Ahşap, poliüretan köpük, cam yünü, strapor ise ısıyı çok yavaş nakleder, hareketsiz hava da ısıyı geç nakleder boşluksa tam izole eder. Bakır, alüminyum, bronz, çinko, demir ve ağaçtan aynı ölçülerde çubuklar alıp üzerlerini sıcaklıkla renk değiştiren kağıtlarla kaplayalım ve bunları kaynayan bir suyun içine dikey şekilde sokalım. Bakırın diğerlerinden çok kısa zamanda ısındığını görürüz. Bu deneyden anlaşılacağı üzere her malzeme ısıyı aynı nakletmez. Bu da bize ısının muhafaza edilmesi lazım geldiği yerde kötü ısı nakleden malzemeleri kullanmamamız gerektiğini ifade eder. Bir yapı elemanın (duvar, pençe-re, kapı vs.) yüzeyinin komşu hava tabakası ile ısı alışverişine kısaca ısı transferi (ısı nakli) denilir. Buradaki ısı alışverişi temasla (sı iletimi) ve ışınım ile olur. Şimdi bir duvardan pratikte bir ısının nasıl nakledildiğine bakalım. 24 cm. genişliğinde delikli tuğla bir duvarın dış sıcaklığı -10°C, iç tarafta yani odada +20°C olursa duvarın iç yüzünde 16,5°C dış yüzünde -9°C olur. işte bu sıcaklıklar aradaki duvarın ısıyı hızlı veya yavaş nakletmesine bağlıdır. Isı ne kadar hızlı nakledilirse duvardaki iç sıcaklık düşer, dış sıcaklık artar, bu durumda duvarı ısıtıyoruz dolayısıyla havayı ısıtıyoruz demektir, ileride anlatacağımız gibi duvarın nemlenmesinin sebebi budur. Şimdi başka bir duvara bakalım. 24 cm kalınlığında delikli tuğla bir duvarın 2 cm. kalınlığında iç ve dış sıva yapılmış ayrıca dışarıdan 10 cm. kalınlığında Polistrol köpük ile izole edilmiş, iç sıcaklık yine 20°C iç sıvanın yüzünün sıcaklığı 19°C delikli tuğlanın iç sıcaklığı 18,5°C dış sıcaklığı 13°C, Po-listrolun dış sıcaklığı -9°C sıvanın dış yüzü -9,5°C ve dış hava sıcaklığı -10°C. Buradan şu netice çıkar, duvarın iç sıcaklığı oda sıcaklığına yakın, dış sıcaklık ise, dış hava sıcaklığına yakın, dolayısıyla, havayı ısıtmıyoruz demektir.Isının nakli, duvarlarda bu şekilde, köşelerde ise biraz daha değişiktir. Bir duvar kesintisinin eşit sıcaklıklara sahip 2°C aralıklı çizgilerle bölersek bu çizgilerin duvarın düz yerinde birbirine paralel olduğunu görürüz ama köşelere geldiğinde sapmalar başlar zira köşeye yaklaştıkça tesir alanı bü-yümüktedir. Bu yüzden köşedeki sıcaklıkları ölçecek olursak burada tam köşe sıcaklığının 4°C'ya kadar düştüğünü görürüz, işte nemlenmenin ve mantar teşekkülünün köşelerde başlamasının sebebi budur. Eğer yoğuşma istenmiyorsa duvarlar ve özellikle köşeler izolan bir malzeme ile izole edilmelidir. Eğer duvarın arasında bir beton kolon varsa beton ısıyı daha çabuk ilettiği için betonun içe bakan sıcaklığı daha düşüktür. Bu da orada yoğuşma olasılığını arttırır. Demekki beton yerler çıplak bırakılmamalı izole edilmelidir. inşaat fiziği açısından havanın içerisindeki nem çok önemlidir. Ve şunların muhakkak bilinmesi gerekmektedir. a. Hava o andaki sıcaklığına bağlı olarak belli bir miktardaki su buharını buhar olarak tutabilir. Eğer bu sıcaklıktan daha fazla su buharı verecek olursak bu fazlalık hava içerisinde buhar olarak kalamaz, yoğuşur yani suya dönüşür. Sıcaklık arttıkça bu buhar miktarı da beraber artar. Tersine sıcaklık düşerse bu defa o sıcaklıkta doyma miktarından arta kalan buhar yoğuşur. b.Hava molekülleri su moleküllerinden daha büyüktür. Yani havanın geçmesine engel olan bir katmandan su buharı rahatlıkla geçer. Pek tabiidir ki su buharının geçemediği katmandan hava da geçemez. Bu durum bilhassa hafif yapı elemanlarının kullanıldığı binalarda çok önemlidir. c.Hava fiziksel olarak gaz karışımıdır. Bunun manası, su buharı basıncının hava basıncına ilavesi o anki toplam basınçtır. Su buharı basıncı o andaki nem miktarına da bağlıdır. d.Farklı su buharı miktarına sahip iki boşluktan, fazla su buharı ihtiva eden taraftan, su buharı az olan tarafa bir buhar akışı başlar. Bu, iki taraftaki buhar miktarı eşit oluncaya kadar devam eder. Katı malzemelerde su alışverişi Katı malzemeler normal iklim şartlarında belirli alanda su ihtiva ederler. Buna "Doğal nem" veya "Denge nemi" denir. Bilimsel olarak katı malzemenin doğal nemi çevredeki havanın nisbi rutubet oranına bağlıdır. Bu oran ahşapta % 40 nisbi nemlilikte ağırlığın % 7'si ve % 80 nisbi nemlilikte ağırlığın % 14'ü civarındadır. Çimento harcında ise % 50 nisbi nemlilikte ağırlığın % 3'ü ve kireç-çimento harcında ise ağırlığın % 5'i mertebesindedir. Yapı malzemelerinin doğal nemliliğine sebep olan etkenler öncelikle 0,1 mm'den küçük olan mikro gözeneklerdir. Katı malzemelenin çevresindeki sınır değerleri değişecek olursa, malzemenin nemliliği de değişir. Çevredeki nem artar ise malzemenin nemi artar, eksi-lirse içerdeki su çevreye buhar olarak yayılır ve malzemenin nemi azalmış olur. Su buharı geçişi Su moleküllerinin sadece sıvı halde değil, buhar halinde de hareket kabiliyeti vardır. Bu hareketin en bilineni su buharı geçişidir. (Difüzyon) Binalardaki birçok rutubetlenme olayının arkasında su buharı difüzyonu ve yoğuşma gerçeğinin bulunduğunun anlaşılması çok eski değildir. Nasıl insanlarda romatizmanın, kesin teşhis konulamayan birçok hastalığın sebebi olduğu biliniyorsa, su buharı difüzyonu da birçok rutubetlenme olayının müsebbibi olarak görülmektedir. Acaba su buharı difüzyonu hangi etaplardan geçmektedir? Difüzyon, moleküllerinin bir gaz karışımında yaptığı kendi hareketidir. Örneğin, suyun en küçük parçaların yani moleküllerin havadaki hareketi gibi. Bu hareket için moleküllerin hava içinde farklı yoğunlukta dağılmış olmaları gerekmektedir. (Kon-sentrasyon akımı) Bir hacmin bir tarafında fazla diğer tarafında az su molekülleri toplanmışsa, doğanın ana kanunu mucibince fazla olan taraftan az olan tarafa doğru bir denge hareketi başlar. Çünkü az olan tarafta su molekülleri için daha fazla yer vardır. Bir an gelir ki, hareket durur. Bu an, su buharının hacmin her tarafına eşit olarak dağıldığı andır. Su buharı molekülleri maddenin en küçük parçacıklarından oluştuğundan katı maddeler buna karşı büyük aralıklı bir ağ gibi karşı dururlar, ancak bu moleküllerin katı madde içinde hareketine engel olamazlar. Havanın su buharı alabilmesi iki etkene bağlıdır. Hava sıcaklığı ve havanın su buharına doyma derecesi. Doyma dercesi (nisbi nemlilik) aynı zamanda su buharı kısmi basıncını verir. Su buharının tüm hareketleri kısmi basınçlar tarafından yönetilir. Kısmi basınca ve sıcaklığa bağlı olarak 1 m3 hava içinde (su buharı, su ve buz) değerler verilmiştir. Tablodaki değerlere ulaşıldığı zaman hava su buharına doymuş demektir ve bu daha fazla buhar alabilmesi olanaksızdır. Daha fazla buhar zorla verilmeye çalışılsa dahi bu buhar su şekline dönüşerek açığa çıkar. Aynı olay buharla doymuş havanın tamamen veya kısmen soğuması esnasında da yaşanır. Ne varki, havanın buharla tamamen doyması çok istisna hallerde gerçekleşir. Genellikle mevcut iç ortam sıcaklığına göre havadaki buhar miktarı maksimum taşıyabileceği buhar miktarından azdır. 1m3 havada gerçekten bulunan su miktarına "mutlak nemlilik" nedir. Ancak bu miktar ilgili maksimum nemliliğe ipucu değildir. Olayı daha kolay anlaşılabilir hale getirmek için "nisbi nemlilik (q)" ortaya konmuştur. Nisbi nemlilik, maksimum nemliliğin mutlak nemliliğe yüzde olarak oranıdır. Örneğin mutlak mevcut nemlilik mümkün olan maksimum nemliliğin yarısı ise, nemlilik oranı % 50'dir. Bu açıklamadan uzman olmayan kişiler dahi bir şey anlayabilirler. Önemli olan havanın yoğuşmaya başlamadan önce en fazla kaç dereceye kadar düşebileceğini hesaplamaktır. Bu noktaya "yo-ğuşma noktası" veya "terleme noktası" denir. Bir mekan içindeki her noktanın aynı sıcaklıkta olmadığının bilinmesi gerekir. Hangi sıcaklıkta mevcut su buharının (kısmi basınç) doyma basıncına ulaştığı, yani mutlak nemliliğin hangi sıcaklıkta maksimum nemliliğe ulaştığını hesaplamak, "yo-ğuşma noktasını" hesaplamak demektir.Pratikte sık sık karşılaşılan soru şudur. Yoğuşma olmaması için hangi sıcaklıkta hangi nem oranına müsade edilir? Mekan içerisinde hareket eden hava, yoğuşacağı bir sıcaklıktaki yere rastladığı anda orada yoğu-şur. Şimdi buna ait bir misal yapalım. Oda sıcaklığımız 20 C odadaki bağıl nem % 75 olursa hangi sıcaklıkta yoğuşmaya başlar? Belli nem oranlarındaki yoğuşma sıcaklıklarına göre 20°C ve % 75 bağıl nemin olduğu aralıkların kesiştiği noktayı bulursak burada 15,4 °C buluruz. Demekki oda içerisinde 15,4 "C'ye sahip bir bölge varsa buhar orada yoğuşmaya başlayacak demektir. O halde bu şartlarda odada hiçbir nokta 16 °C altına düşmemelidir. Başka misal yapalım. Oda sıcaklığı 20 C. Oda dış duvarının sıcaklığı 9,3 C, acaba hangi bağıl nemde yoğuşma başlar? Yine belli nem oranlarındaki yoğuşma sıcaklıklarına göre 20°C ve 9,3°C sıcaklığından yukarı çıkarsak % 50'nin altına düşürmemiz gerekir. Hava hareketiyle rutubetin birlikte hareket etmesi (konveksiyonla rutubetin yayılışı) Suyun hareketli havada birlikte hareketi, çok uzun süre teorik ve pratik olarak ihmal edilmiştir. Her ne kadar bina kabuğunda derzlerden su ve rüzgar girmemesi için bazı global şartnameler varsa da, bunların ana gayesi, ısının hava yardımıyla hareket ederek enerji kaybına mani olunmasıdır. Bu hareket esnasında, suyunda birlikte hareket ettiği ve bazı şartlar altında sebep olduğu gerçeği, yeni yeni ele alınmaya başlanmıştır. Burada hareket eden su buharı miktarı, prensip olarak buhar di-füzyon olayından çok daha fazladır. Özellikle çatılar, bu problemle karşı karşıyadır. Ne yazık ki kon-veksiyon yolu ile hareket eden su miktarını hesaplamak için hesaplama yöntemleri yoktur. Özellikle havanın alçak ve yüksek basınç etkisinde devamlı değişiminin kaçınılmaz olduğu sanayi tesislerinde yalıtım içinde oluşan kondens suyunun düzenli olarak pompayla emilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz tüm olay çok komlike olup he-saplanabilmesi için daha araştırmalara ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç, hem yapılar hem araştırılırken, tesislerde ise kesintili çalışmalar ve değişken sıcaklıklar da dikkate alınarak araştırma yapılmalıdır. Ancak yapılarda su buharı hareketinin, bu çok önemli kısmı mutlaka çok daha derinlemesine araştırılmalıdır. Bunun için şimdilik yapı kabuğundaki fugaların ka-patılması için uzmanlar çözüm önerileri getirmelidirler. Bireysel su hareketinin toplu etkileri Buraya kadar binalardaki suyun akışkan veya buhar halindeki hareketleri teker teker ele alınmıştır. Pratikte ise ortaya çıkan hasarların nedeninin sadece bir tanesine değil birkaçına bağlı olduğu görülmektedir. Örneğin toprak altı suyunun betona işlemesi, difüzyon yoluyla ilerlemesi, kapiler bir katmana rastlayınca yukarıya çıkması ve yukarılarda bir yerde iç yüzeylere gözle görülecek şekilde tezahür etmesi gibi. Danimarkalı Prof. Korsgaard tarafından geliştirilen yeni bir yönteme göre, yalıtımlı soğuk tesisatın yüzeyine difüzyon veya konveksi-yon yolu ile çıkabilmiş su kapiler emici özelliği bulunan fayanslar yardımı ile tekrar dış havaya verilebilmektedir. Bu suyun hareketleri ve etkileri konusunda bilgi sahibi olunca konvansiyonel olmayan çözümler bulunabileceğine ait güzel bir örnektir. Pencerelerde ve binalarda yoğuşma Pencerelerde kullanılan her türlü camlarda dış bakanlarında yoğuşma meydana gelmesi camın veya pencerenin kalitesiyle alakalı değildir. Yeni Avrupa normu-da EN 1279, bu hadiseyi şöyle izah etmektedir. Cam üzerine yoğuşma camın kalitesiz olduğunu ifade etmez. Bu bir atmosfer olayıdır ve atmosfer şartlarına bağlı olarak meydana gelir. Eğer havada sis yoksa ve hava açıksa böyle gecelerde çiğ meydana gelir. Zira böyle durumlarda toprak uzaya ışınım suretiyle çok ısı kaybeder, bu esnada havanın içindeki fazla nem yoğuşur. Çiğ teşekkülü için uygun hal: ? Yüksek rutubet oranı ? Bulutsuz bir gök ? Rüzgarsız bir hava ? Ve ısı iletim katsayısı düşük bir çiğ taşıyıcısı işte tabiatta kendiliğinden oluşan bu hadise pencere camında tekrarlanır. Çift camlarda kullanılan camların k değerlerinin farklı olması, sadece yalıtım miktarını değiştirmez, aynı zamanda camlardaki sıcaklıkları da değiştirir, iç ve dış camın sıcaklık hesabı amprik formüllerle tahmin edilebilir. Burada bahsettiğimiz (k) değeri, yapı malzemesinin ısıyı nasıl naklettiğini gösterir. Bu değer küçüldükçe malzemenin ısıyı daha zor naklettiğini dolayısıyla daha iyi izolan bir malzeme olduğunu ifade eder. Şimdi pratikte nasıl olduğunu görelim. Dış sıcaklık -15°C iç sıcaklık 20°C olduğunda ve k, değerleri 5,8 3,0 ve 1,3 ise iç ve dış cam sıcaklıkları (Amprik formülle hesaplanmıştır). -15°C dış sıcaklıkta, tek cam olduğunda birinci sıradaki k değeri 5,8 olursa camın dış sıcaklığı -6,2°C içsıcaklığı -5.4°C olur. O halde tek cam kullanıldığında hem bütün sıcaklık dışarı kaçmaktadır. Daha önceki tabloya bakacak olursak sadece 10°C oda sıcaklığında % 30 nem olursa yoğuşma olmaz, bu demektir ki tek camlı pencerede yoğuşmanın önüne geçilemez. Tablodaki ikinci sıraya bakacak olursak, normal bir ısıcam alınmıştır. Bunun k değeri 3,0 w/m2 K'dır, bu durumda iç cam iç sıcaklığı 6,9 °C, dış cam dış sıcaklığı -10,4°C olur. Yine tabloya bakacak olursak 24°C ve 25°C'de % 30, 23°C ve 22°C'de % 35, 20°C ve 21°C'de % 40, 18°C ve 19°C'de % 45, 17°C'de % 50, 15°Cve16°C'de%55, 14°C'de% 60, 13°C'de % 65, 12°C'de % 70, İTÜ'de % 75, 10°C'de % 80 nem oranlarında ve daha aşağılarında yoğuşma olmayacağı görülür. Buradaki verilen sıcaklıklarda daha fazla rutubet tesbit edilirse orada yoğuşma olur. Tablodaki son sırada dış camın dışı -13°C k değeri 1,3 ise, iç camın iç sıcaklığı 14,3 °C olmaktadır. Tekrar büyük tabloya bakaca-kolursak 14,3 "C'nin daha büyük bir nem oranlarında yoğuşma daha dar bir alana girmektedir, iç cam sıcaklığının artması, oda içerisindeki hava hareketlerini azaltır, dolayısıyla oda iç konforunu arttırır. Buna mukabil dış cam daha fazla soğuyacağı için mekanlara aniden girerlerse, cam üzerinde yoğuşan su buharı görüşe mani olur. işte burada meydana gelen yoğuşma tabiatta meydana gelen yoğuşmadan farksızdır. Zira gözlük camları oda sıcaklığından çok düşüktür, gözlük camı ci-varındaki hava makinasında kızarttığınız bir dilim ekmeği masa üzerine koyalım ve biraz sonra yerde, bir yüzeyde su buharının yoğuşması için yüzey sıcaklığının ortam sıcaklığından düşük olması gerekmektedir. Ama bu her zaman oluşmayabilir. Zira ortamdaki havanın, ortamdaki havanın yoğuşma sıcaklığından fazla olabilir. Evin bazı bölümlerinde yoğuşma iç tarafta oluşur. Banyolar ve duşlar yüksek sıcaklıklarda yüksek nem ihtiva eder. Senenin soğuk günlerinde bu yerlerde soğuk duvar ve camlarda buhar yo-ğuşabilir. Mutfakta eğer aspiratör direk ocağın üzerinde değilse odaya çok buhar yayılabilir. Bu da hızla yoğuşmaya zorlar, insanlar uyurken çok miktarda rutubetli odaya verirler, bu yüzden sabahları yatak odalarında yoğuşma olabilir. Önünde kepenk veya jaluzi olmayan pencerelerde iç camlarda yoğuşma olabilir. Perdeler, storlar gibi pencere önünde akımı önleyici şeyler de yoğuşmayı hızlandırır. Çok miktardaki ev içindeki süs bitkilerinde etkenlerden birisidir. Fakat pencerenin k değeri yoğuşmaya en fazla tesir eden faktördür. Bir ısıcama k değeri küçüldükçe iç taraftaki camda sıcaklık artacağından yoğuşma ihtimali azalır. Diagramda bu iyice tahkik edilebilir. 22°C oda sıcaklığında ve 20°C dış sıcaklıkta ve k=1,7 w/mK olan bir camda izafi rutubet % 58 olarak bulunmaktadır. Eğer rutubet odada bunun üzerinde ise yoğuşma meydana gelecektir, denilebilir. iç cam için geçerli şartlar dış cam içinde geçerlidir. Yani dış cam sıcaklığının dış ortamdan daha soğuk olması gerekir. Daha önceki yaptığımız hesaplara bakacak olursak bunun mümkün olmayacağını düşünebiliriz. Ama açık havalarda toprak ışınımla uzaya çok hızlı kaybeder. Bu esnada hava henüz soğumadan yerkabu-ğu soğur dolayısıyla da camın sıcaklığı etraftaki havadan daha soğuk olabilir, işte bu da dış camda yoğuşmaya sebep olur. Ya da sabahleyin güneş doğduğunda havadaki rutubet aniden artar ve hava sıcaklığı da beraber yükselir, işte bu esnada gölgede kalmış bir pencerenin sıcaklığı havadan düşük olabilir, bu da yo-ğuşmayı temin eder. Ayrıca k değerinin düşük olmasının dış camın sıcaklığını düşüreceğini biliyoruz. Açık gecelerde, dış camlar radyasyonla ısı kaybederek etraftan daha soğuk olabilir. Bu da yo-ğuşmayı sağlar.
Nemlenmeyi azaltıcı önlemler Binalarda nemlenmeyi tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir. Ancak azaltıcı tedbirler alınabilir. Bu süratle de binada meydana gelecek hasarlara mani olunur. a.Ahşap pencereli bir evde hava daima hareket halindedir. Zira pencerin bina ile birleştiği yerde (pencere tuğlalarında) ne sızdırmazlık ne de yalıtım vardır. Kasa kanat arasında daconta olmadığından içerideki sıcak ve rutubetli hava devamlı dışarıya doğru, soğuk ve rutubetli az hava içeriye girer. Bu suretle de tabii havalandırma gerçekleşmiş olur. Böyle bir binada nemlenme ihtimali daha azdır, zira içerdeki rutubet oranı daima sirkülasyondan dolayı artmamaktadır. Bu durum nemlenme açısından insana cazip gibi gelebilir. Ama binayı ısıtmak için kullandığımız yakıtla devamlı dış havayı ısıttığımızı düşünürsek yanlışlık hemen ortaya çıkar. b.Pimapen takılmış bir evde, bu tabii sirkülasyon dediğimiz olay hemen hemen yok gibidir.Ancak zaman içerisinde bozulmayan kasa-kanat arasındaki contalar ve bina ile kasanın birleştiği yerdeki yalıtım ve sızdırmazlık tedbirleri, hava değişimine engel olur, dolayısıyla paramız cebimize kalır, gökyüzünü ısıtamayız. Tabii sirkülasyon olmadığına göre içerideki nem kaynaklarının (mutfak, banyo, çiçekler, insanlar vs) ürettiği rutubet, içeride kalarak ve belkide izafi nem bazı soğuk noktalara (dış duvar köşeleri, camlar, fugalar vs.) göre doyma noktasına ulaşacak ve nemlenme başlayacaktır. Pimapen takılmış bir evi kendi haline bırakırsan pek tabi nemlenir. O halde ne yapmalı ki rutubetlenmeyi minimuma indirmeli. Tedbirleri iki bölüme ayıralım 1. Yeni ev alıyoruz veya yaptırıyoruz. 2. Evde oturuyoruz. 1)Yeni ev alınacak ise ısı tasarrufunu düşünerek ki, buna mecburuz, zira enerjinin % 75'ini ithal ediyoruz. Duvarların ısı geçer-genlik katsayılarının (k değerinin) düşük olmasını istiyoruz, bu ne demektir? Mümkünse dış duvarların hepsinin arası izolan bir madde (cam yünü, strapor vs.) ile izole edilmiş, çift tuğlalı duvar (sandviç duvar) olmalıdır. Bunu yapamıyorsak kafi kalınlıkta örülmüş bir tuğla duvarını içeriden veya dışarıdan yine izolan bir madde ile izole etmek gerekir. Bugün Avrupa'da binalar, taşıcıyı elemanlar ve koruyucu elemanlardan yapılmaktadır. Yeni yalıtım için binalara dışarıdan adeta koruyucu bir manto giydirilmektedir. Avrupa'da 24 cm'in altındaki duvarlara müsade edilmemektedir. Yapılan bu yatırım yakıttan tasarrufla en geç iki sene içerisinde amortize edilir. Bu suretle iç cam iç sıcaklığı artacak dış cam sıcaklığı düşecektir. Evde oturulmaya başlandığı zaman havalandırmayı asla ihmal etmemek lazımdır. Havalandırma hiçbir zaman büyük ısı kaybına sebep olmaz. Zira sedece hava değişimi yapılmaktadır, duvarlar ısısal ataletten dolayı soğumazlar. Pencere kapatıldığında çok kısa zamanda binanın içi eski sıcaklığına kavuşur. Böyle bir binanın rutubetlenmesi çok zordur. 2) Mevcut bir bina penceresi Pi-mapen ile değişitirilmiş ise, bu ısı tasarrufu açısından büyük bir kazançtır. Yalnız bu kazanç Pima-pen kapladığı alan ile sınırlı kalır. Binanın dışa bakan duvarları, balkonların uzantısı,tavan ve tabanlar izole edilmeden olduğu gibi bırakılır ise gelecek kayıplardan Pimapen mesul olamaz, bu o bölümlerin bizzat kendi hatasıdır. Bu yüzden mümkünse dış duvarlar ve gerekli diğer yerler, ihtisas sahibi bir müesseseye izole ettirilmelidir. Eğer pencere haricinde diğer yerleri izole etmek mümkün değilse, bu defa iş başa düşüyor. Bilhassa ısıtma periyotlarında ve fazla buhar üretildiğinde (çamaşır kurutma, duş yapma, yemek pişirme vs) çaprazlama pencere açarak ev havalandırılmalıdır. Bu havalandırma ne saatlerce sürmeli ne de bir anlık olmalıdır. Bunun ne hesabı vardır ne de tahmini, insanlar bu zamanı kendi hisleriyle tespit etmelidir. (Rüzgarlı havadaaz, durgun havada biraz daha uzun, çamur kurutulduğunda uzun, çay yapıldığında kısa vs.) Eğer ev soba ile ısıtılıyorsa zaten havalandırmak mecburiyeti vardır. Borusuz sobalar, evlerde tercih edilmemelidir. Yanan her şeyi oksijene ihtiyacı vardır. Yani soba devamlı oksijen tüketmektedir. Bu da ancak özel havalandırma ile telafi edilir.
İlginizi çekebilir... Global Bitümlü Membran Pazarı Büyümesini SürdürüyorChemical Research'te yayınlanan araştırmaya göre bitümlü membran pazarının 2029 yılında 3 milyar dolara yaklaşması bekleniyor.... Su Yalıtımı, Depreme Karşı En Basit, En Ekonomik, En Temel GüvencedirGüvenli yapılar oluşturmada ve depreme karşı korunmada su yalıtımı-deprem ilişkisi önemlidir. Su yalıtımı her şeyden önce yapısal bütünlüğü sağlamada ... Ülkemizde Deprem Gerçeği ve Güvenli YapılarBinalar tasarım aşamasından itibaren, kullanım amacına uygun, can ve mal güvenliğini koruyacak şekilde, bulunduğu iklim ve doğa şartlarında güvenli ve... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.