Su Yalıtımı ve Yapı Kimyasalları
Toplantıya Betek firmasından Demirkan Barlas, Sika Deteks firmasından Bülent Çolak, Levent İnşaat ve İzolasyon A.Ş.'den Erdal Türk, Köster Yapı Kimyasalları'ndan Gündüz Tansel ile Dergimizin Sahibi ve Sorumlu Yazı İş-' leri Müdürümüz İsmail Ceyhan katıldı. 1947 yılında doğdu, ilk ve orta okulu Beşiktaş'ta okudu. Liseyi Suadiye Özel Ticaret Kolejin'nde bitirdikten sonra iktisadi Ticari İlimler Akademisi işletme Bölümü'nü bitirdi, iş hayatına, lisede okurken, Kale Grubu Şirketlerinde başladı. 1960'tan 1992 yılına kadar 32 yıl Kale Grubu'nda değişik bölümlerde çalıştı. Eğitim, Tanıtım ve Reklam Müdürlüğü ve Ticaret Müdürlüğü yaptı ve emekli oldu. Bugün, Betek Boya ve Kimya San. A.Ş.'de eğitim, tanıtım, seminerler ve fuarlarla ilgili faaliyetleri yönlendiriyor. Genel Müdür Yardımcısı olarak görev yapıyor. Yıllardır bu sektörün içinde olmam, Kale Grubu'nda çalışmış bulunmam nedeniyle ve yine yıllardır fuarlardan takip ettiğim sektörümüzün genel durumu ile ilgili ilk bana söz verdiğiniz için teşekkür ederim. Firmamız Betek de bu konuda likit membran üretmektedir.Geriye doğru inşaatlara baktığımızda "do it your şelf" de olduğu gibi sivil mimarimizde yalıtım sorununu bizim insanımız çözmüş. Doğal, memleket yapısına, iklimine uygun yapılar düzenlemişler. Burada büyük sorunlar yok. Teknolojinin ilerlemesiyle modern çok katlı yapıların yapılması, duvar kalınlıklarının incelmesi, zeminlerin kullanıma açılmasıyla teknik sorunlar ortaya çıkmış. Burada da yeterli bilgi ve beceri kullanılmadığı için o sorunlar çö-zülemiyor. Ben bunları ikiye ayırıyorum Bir, yapı sırasında yapılması gerekli teknik detay yaklaşımları, iki, yapılmış malzemenin sonradan tedavisi. Sonradan tedavi hem pahalı hem de kesin çözüm değil. Halbuki yalıtımda esas istenen kesin çözümdür. Yalıtım da kesin çözüm için de yapı baştan düşünülürken yapılan olaylar kesin çözüm sağlıyor. Anadolu'daki evlerimize baktığımızda; Doğu Anadolu'da taş evler yapmışlar. Duvar kalınlıklarını oranın iklim şartlarına göre koymuşlar. Duvarlarda pencere altlarında, herhangi bir sorun yok. Batıya geliyoruz, duvarlara bakıyoruz bütün mimaride kuzeye bakan duvarın projede belirtilmesine rağmen, binaların dört duvarının kalınlığı aynı. Pencereler alabildiğine büyütülmüş, detaylar teknik çözümlerle çözümlenmemiş, bütün inşaatlarda yapı sorunu diye baktığımız dört nokta var. Parapetlerde, pencere altlarında, balkon kenarlarında ve zemindeki kapiler suyu yükselmesinde ortaya çıkıyor bütün hatalar. Bütün bunlar teknik insanların yaptığı yapılarda var özellikle. Diyarbakır'daki adam o kadar geniş arazide evleri birbirine birleştirmiş, duvarını kalın yapmış, adamlar gölgede dolaşıyorlar. O sıcağa rağmen sorun teknik olarak çözülmüş aslında. Sivil mimari çözmüş o sorunu. Veya batıda, örneğin Muğla evinde (hayat) demiş, avlular açmış, insanların yaşama bölümlerini o kadar serin hale getirmiş ki orada da hiçbir sorun yok. Ama son dönemde bakıyoruz bilinçli bir biçimde Bayındırlık Bakanlığı bölgelere göre ısıl gereksinimler tespit etmesine rağmen, bakın resmi yapılarda bile uygulanmıyor. Ben kendi gözümle gördüm 70'li yıllarda Diyarbakır Üniversitesi yapılırken duvarları incecik tutup üzerini taş kaplıyorlardı. Dedim ki; dökülür bunlar, dinletemedim. Üç sene sonra seminer vermeye gittiğimde taşların döküldüğünü gözümle gördüm, işte bu bina da teknik in.sanların yaptığı resmi bir yapı idi. Şimdi biz diyoruz ki, bu ısı bölgeleri var, percere büyüklükleri var. Uygulamalar sağlıklı yapılsın ve yalıtım malzemesi de doğru kullanılsın. Son zamanlarda çok mutluyum, İZODER çok iyi bir çalışma yapıyor. Yalıtım ürünleri üreten firmalarımız bütün fuarlarda malzemeyi detay göstermeye başladılar, bence bu çok fonksiyonel bir stand anlayışı, böyle detay uygulamaları malzemelerin kullanımının artmasında çok büyük etken. Ayrıca malzemenin doğru kullanılmasını da sağlıyor ve benim de çok hoşuma gidiyor. Buradan üniversiteler kendilerine pay çıkarmaya başladılar. Elazığ Üniversitesi, Diyarbakır Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi bu konuyla ilgili seminerler düzenlediler, paneller yaptılar, dergiler, konuya yaklaştı, sizler yazıyorsunuz, dergi başlığı olarak seçtiniz. İZODER kuruldu, İZODER'in yayını çıktı. Bunlar bizim için çok önemli unsurlar. Neticede bu malzemelerin uygulanması için firmalar seminerler yapmaya başladı. Sektörün önde gelen öncü firmaları kendine düşen olaya yönelmeye başladılar. Hiç görmediğimiz bir şekilde istanbul Belediyesi 1997 yılını "Yalıtım Yılı" ilan etti. Bayağı etkin bir çalışma yürüttüler, iki-üç seminer düzenlediler, konuya yalıtım firmaları da çok iyi bir yaklaşım gösterdi. Bunlar tümüyle iyi gelişmeler. Bunun dışında istediğimiz şey basının yalıtım konusuna daha çok önem vermesi, öyle ki düzenlediğimiz seminerlere sınırlı sayıda insanlar katılabiliyor. Basın bizim etkinliklerimize gerektiği gibi yer verdiğinde, mesajlarımızı daha geniş sayıda kitleye ulaştıracağımız açıktır. Basın bizim toplantılarımıza geldiğinde üç bin-dört bin tirajı sayesinde okurlarına oluşabiliyoruz. Mahalli televizyon kanalları toplantılarımızı yayınlıyor. Böylelikle yerel halka da ulaşabiliyoruz. Onun için zaman çok sınırlı olmasına rağmen bu davete seve seve geldim. Bülent ÇOLAK 1958 istanbul doğumluyum. 1980-1981 İDMMA Mimarlık Fakültesi Mezun oldum. 1983-1988 Suudi Arabis-tan'ta şantiye şefliği yaptım. 1988-1990 Turtel Soran Tatil Köyü'nde Personel Müdür Yardımcılığı, Alarko Belek Hotel'de Şantiye Şefi olarak çalıştım. 1990,1995 Antalya Sika Deteks A.Ş.'de Bölge Müdürü, 1995'den beri Sika Deteks A.Ş. Türkiye Pazarlama Müdürü olarak çalışmaktayım. Evli ve bir çocuk babasıyım. Firmamız 25 senedir faaliyet gösteriyor. Ben de 7 senedir Si-ka'da çalışıyorum. Ondan önce 2 sene Antalya'da şantiyelerde bulundum. Daha çok izolasyon sektöründen önce çalıştığım şantiyelerde karşılaştığım izolasyon sorunlarını gündeme getirmek istiyorum.Yurtdışında ve Türkiye'de Şantiye şefi ve şantiye şefi yardımcısı olarak görev aldım. Sonra izolasyon sektörüne geçtim. Biraz önce değindiğiniz gibi olaya bakış açımız çok daha farklıydı şantiyelerde yani biz izolasyon yapıp yapmayacağımıza inşaat esnasında karar verirdik. Doğrusu proje esnasında karar verilmesidir. Projeler çizilirken bu karar la-rın verilmesi gerekiyor. Demirkan Bey'in bahsettiği gibi burada iklim şartlarından tutun, zemin şartlarına kadar, topraktaki suya kadar, çeşitli zemin testlerine kadar, rüzgar etkisine kadar bütün faktörler önemli. Rüzgar diyoruz genellikle izolasyon dediğimiz zaman akla çatı izolasyonu geliyor, teras izolasyonu geliyor Ama bu tip detaylar yapılırken, rüzgar yönü ve şiddeti hesaba katılması gerekiyor. Eğer bir bohçalama izolasyonu yapıyorsak, zemindeki su seviyesine dikkat edilmesi gerekiyor. Suyun basıncına dikkat edilmesi gerekiyor. Bu tip çalışmalar proje safhasında göze alınması gereken konulardır. Fakat şantiyede ne yapıyoruz? Bir bohçalama izolasyonu yapılacak, hafriyat yapılıyor, hafriyattan sonra aman ne yapacağız, ne edeceğiz diye düşünürken şu ustayı çağıralım diyoruz. Usta geliyor işini yapıyor gidiyor. Bakıyorsunuz bir sene sonra o tatil köyü açılmış, o bina faaliyete girmiş, ortaya problem çıkmış. Problem nasıl giderilir? Bu sefer konuyu ciddi ciddi ele alıyoruz. O zaman başlıyorsunuz çeşitli araştırmalara, problem ortaya çıktıktan sonra problemi nasıl gözeriz diye çalışıyoruz. Yalıtım malzemelerine bakıyoruz, hangi malzeme ile çözeriz diye . Tabii tüm bunlar çok pahalıya malolu-yor ve belki de geçici olarak çözüyoruz. Bir ay sonra tekrar gidilmek zorunda kalınıyor, işte bu nedenle inşaat aşamasında maliyet artıyor olsa bile projeden başlayarak yalıtım çözümleri getirmek, sonuçta ekonomi sağlıyor. Elde edilen çözüm, binanın sağlığı ve yıllarca sorun çıkarmaması açısından avantaj yaratıyor.Bugün Türkiye'de bütün inşaat gruplarına tüketiciye kadar bu bilinci yerleştirmemiz gerekiyor. Ama öncelikle (daha çok ustalarla ve teknik adamlarla çalışıyorsak) yapmamız gereken tüketiciden önce uygulamacıların eğitilmesidir. Eğitim kalitesini yükseltmek, çeşitli kanallarla eğitimler vererek uygulamacıların doğru çözümler oluşturmasını sağlamak zorundayız. Bu çalışmalar nasıl yapılır? Ya bizzat ayaklarına giderek yapılır, ya yazışarak yapılır, ya dergilerle yapılır, ya da ulusal medya yoluyla yapılır çeşitli yolları var. Biz burada bir araya geldiysek, mutlaka ilk başta Yalıtım dergisinde gündeme getirmeliyiz. Tabii ki detaylandırma yaptığımız zaman, yapım esnasında da proje safhasına bakmamız gerekiyor. Proje safhası, yapım esnası, yapımdan sonraki bakım faaliyetleri gelir. Bunların içinde yine standartlar önemli. Türkiye'de Türk Standartları ile ilgili standartlar Bayındırlık Bakanlığı'nın yönetmelikleri var. Ama biz bunların dışında Avrupa Normlarına belki DİN ve Alman Normlarına BS Normlarına yönelik çalışmalar yapabiliriz. Ürün standardı olmayan, ama sistemin standardı olan ISO 9000 serisi ile ilgili çalışmalar yapmalıyız. Bu eğitimleri vermeliyiz. Tüm yöneticilere bunu yaymalıyız. Yakın zamanda mutlaka Türkiye'de üretim yapan çeşitli firmaların ISO 9001 belgelerini almaları gerekiyor. Bu sadece Türkiye için değil aynı zamanda ihraç malzemeleri için de geçerli. Türkiye'de bu işi yapıyorsak öncelikle ISO 9000 serisi önemli. Artık belli bir olaydan sonra yurtdışına ihraç ettiğimiz malzemeler var. ilk olarak sordukları ISO 9000 belgeniz var mı? Ne yazık ki TSE'den aldığımız belge yetersiz kalıyor. Belki Türkiye için yeterli ama Türkiye dışında da, bu belgeye sahip olmamız gerekiyor. ISO 9000'le göğsümüzü gere gere yurtdışına malzeme ihraç etmemiz mümkün. Şu anda bunu tam olarak yapabildiğimiz söylenemez. ISO 9000 belgeniz varsa rahatlıkla yapabilirsiniz. Bunun Türkiye'de üretim yapan tüm yalıtım sektörü firmalarının yöneticilerine anlatılması gerekiyor.Belirli basamaklar var, bu basamakları teker teker hazmederek çıkmamız gerekiyor. Şimdilik söyieceklerim bu kadar, gerekli detay bilgilere daha sonra değinirim. Erdal TÜRK 1950 doğumluyum. Mimarlık eğitiminden sonra, çalışma hayatına On-duline, firmasında başladım. Şişe Cam'dan sonra BTM A.Ş.'de 11 yıl Pazarlama Müdürlüğü yaptım. Halen Levent İnş. ve İzolasyon A.Ş. 'de Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı olarak yalıtım sektörüne yönelik çalışmalarımı sürdürüyorum. Su yalıtımı ve yapı kimyasalları başlığı çok geniş bir alanı ifade ediyor. Bildiğiniz gibi bitümlü su yalıtımı örtüleri ve ısı yalıtımı konusunda uzun yıllardır çalışıyorum. Burada yapı kimyasalları denince sadece teras, temel değil, duvarlar, içerden dışarıdan, betonun kendisi, boyanın, harcın, bütün ihtiyaç duyulan kimyasal unsurlar da işin içine giriyor. Ben bitümlü örtüler bazında su yalıtımında 1980'den beri çalışıyorum. Kısa bir süredir'de Levent İnşaat'ta uygulama ağırlıklı olarak çalışıyoruz. Su yalıtımının biraz gerisine döndüğümüz zaman enteresan örnekler var. ilk olarak Şişe Cam Grubu'nun 1976'da çıkardığı DİN Normundan adapte edilerek hazırlanmış TSE Standartına uygun imalatlar var. BTM'nin bitümlü örtüleri ilk çıktığı zaman Türkiye'nin su yalıtımı bilinci hemen hemen hiç yoktu. Yani siyah bir şeyler sürülüyor, bu da izolasyon oluyordu. Gerçi zaman zaman aynı şeylerle karşılaşıyoruz, ilk üretici firma olarak Şişe Cam sempozyumlar düzenleyip su yalıtımı bilincini oluşturmaya çalışıyordu. O zamanlar toz duman içerisinde, su yalıtımı nedir? Nasıl yapılır? diye uzun süren tartışmalar yapılıyordu. Bakanlığın empoze ettiği detaylar hep bitümlü kağıt bazında örneklerdi. Hep onların tadilatı ile uğraşıldı. Buhar kesici nedir? Neden gerek vardır? Bu tartışmalar yalıtım bilincinin yeni yeni oluşmaya başladığı dönemde geçti. Ondan sonra Türkiye'nin globalleşmeye başladığı dönemde yurtdışı şantiyeler Libya, Suudi Arabistan'daki şantiyelerin açılması ile Türk Müteahhitlerinin, Türk Taşeronlarının yabancı malzemelerle tanışmaya başladığı dönem geldi. Onlar Türkiye'ye geldikten sonra işte o safhada Türkiye yalıtım sektörü ithal ürünler ile yeni malzemelerle tanıştı. Özellikle sadece membran konusu ile ilgili, bunu söyleyebilirim. Bu gelişme henüz tamamlanmış değil, hala devam ediyor. Sonuçta 1976'da başlayan yalıtım örtüleri giderek kılık değiştirmeye başladı. Bugün Türkiye'de birden fazla üreticinin üretmekte olduğu yeni çıkan 11758 sayılı TSE Normu ile Polimerik Örtüler; çekme mukavemetleri yüksek, yapışma yetenekleri mükemmel, standart kalınlık 2-3-4 mm refleksiyon amaçlı çeşitli iklimlere uygun formüllerle yapılan gerçekten çok gelişmiş örtülerle şu anda yalıtım sektörü çalışıyor. Bana göre de o tarihlerde başlayan toz duman dinmiş gibi görünüyor. Tabii ki yalıtım pazarı doymuş değil ama bir dinginlik var bence. Çünkü ülkemizde yalıtım bilinci yerleşiyor bir firmanın ihalesinde herhangi bir binada veya prestij yapılarda örneğin, bir bankanın genel müdürlük inşaatı için ihaleye çıkıldığı zaman veya bir yatırımcı grubun bir marketi ihaleye çıkarıldığı zaman insanlar müterettid değiller, çatıda ne kullanacağız, temelde ne kullanalım, bu anlamda tereddüt duymuyorlar. Ne kullanacaklarını, büyük oranda biliyorlar, bu tabii belli bir süreç geçirildikten sonra kazanılan olgunluktur.Tabii yurtdışında birçok ülkelerde bazı kriterler var. Mesela Fransa 65 milyon nüfus şu kadar yalıtım malzemesi kullanılıyor, Türkiye ona oranla kullandığı malzeme hacmi açısından çok düşük kalıyor. Arada çok büyük bir uçurum var, bunun tabii ki çeşitli nedenleri var. Yalıtım bilinci var diyoruz ama daha Türkiye bu konuda çok bakir, birçok konuda olduğu gibi. Bunun ötesinde yalıtım bilincinin devam etmesi için sürekli eğitimin gereğine inanıyorum. Gündüz TANSEL Gündüz Tansel, 18 Aralık 1966'da Ankara'da doğdu, ilk ve orta öğrenimini sırasıyla Özel Dost ilkokulu ve istanbul Sankt Georg Avusturya Li-sesi'nde tamamladı. Daha sonra İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesini bitirerek Makina Mühendisi unvanı aldı ve Marmara Üniversitesinde Üretim Yönetimi ve Pazarlama dalında yüksek lisans yaptı. 1994 yılına kadar önce otomotiv, sonra da petrokimya sektörlerinde görev aldı. 1994 yılından bu yana Alman Köster Bauchemie firmasının Türkiye distribütörü Yapı Endüstri San. ve Tic. A.Ş.'de genel müdür olarak görev yapmaktadır. Almanca ve İngilizce bilen Gündüz Tansel evlidir.Demirkan Bey'in ifade ettiği gibi Do is your şelfin esası ülkemizde zaten vardı. Yüzyıllar önce doğal malzemeler ile yaptıkları binalar, modern teknoloji ile günümüzde yapılanlardan bazen daha bile sağlıklı ve uzun ömürlüydü. Teknolojinin yapmaya çalıştığı, doğada mevcut olan malzeme ve çözümlerin hazır ambalajlar içerisinde, standardize edilmiş olarak her zaman, her yerde bulunmasını sağlamaktır. Örneğin kil, su geçirmez bir katman oluşturur. Ama bir inşaat için istediğimiz anda, istediğimiz miktarda bulmamız; taşımamız ve uygulamamız imkansız gibidir. Oysa Yapı Kimyasalları sayesinde arzu ettiğimiz malzemeyi profesyonellerin yardımı ile seçebiliyor, tarifi ile birlikte istediğimiz kadar alıp, uygulayabiliyor ve birkaç yıl sonra aynı isimle isteyip yine aynı malzemeye ulaşabiliyoruz. Birçok sektörde olduğu gibi YapıKimyasallarında da ülkemiz bir gelişim sürecinde. Başlangıçta pek çok sektörde olduğu gibi ithalat ile başlayan bu süreç, zamanla uygulamacı ve tüketicilerin bilinç düzeyinin gelişmesi ile çok daha çeşitli marka ve ürünün bulunabildiği bir pazar oluşturmuş durumda. Ama daha ka-tedilmesi gereken uzun bir mesafe var. Başlıca problemler arasında, devamlı değinilen standartlar konusu var. Zaten eksik/yetersiz olan standartların bir de uygulanamaması, netice olarak tüketicinin aleyhinde sonuçlar doğuruyor. Oysa inşaatı gerçekleştirenlerin bu standartlar ile bir şekilde yüz yüze getirilmesi gerekiyor. Diğer bir deyişle su, ses, ısı ve yangın yalıtımı seçeneğe bağlı ya da lüks olmaktan çıkıp; bilinçli, standardize ve zorunlu olarak uygulanmak zorunda. Doğal olarak Yapı Kimyasalları, yeni inşaatlar kadar eski yapılarda da kullanım buluyor. Gelişmiş ülkelerde eski yapıların restorasyonu ve renovasyonu için özel malzeme ve uygulamalara başvuruluyor. Ülkemizde bu şimdilik sadece tarihi eserlerde uygulanmakta. Su izolasyonunun hiç yapılmadığı ya da eskiyerek etkisini yitirdiği mevcut yapılarda sonradan yapılacak müdahaleler için de yine standartların oluşturulması ve uygulanması gerektiğine inanıyorum. Gerek eski yapılarda, gerekse yeni inşaatlarda yalıtım ile ilgili denetim devlet tarafından veya meslek odaları, üretici veya uygulayıcıların oluşturacağı kurumlar tarafından yapılmalıdır. Örneğin Almanya'da bir Yapı Kimyasalları Üreticileri Birliği mevcuttur ve bağlayıcı kurallar, şartnameler üretmektedir.Son olarak konunun orta dereceli ve yüksek okullarda spesifik olarak ele alınmasına değinmek istiyorum. Teknik liselerde ve Mi-marlık-inşaat Mühendisliği fakültelerinde yalıtım konusuna akademik olarak eğilinmesi, gelecekte konu üzerinde bilgi sahibi teknik personel hatta giderek diplomalı izolasyoncuların yetişmesini sağlayabilir. Kıymetli hocalarımızın da konu üzerinde daha bilinçli eğilmesi, literatürü takip etmesi, güncel bilgiye sahip olması ve bu bilgiyi öğrencilerine iletebilmesi gerekiyor. Demirkan BARLAS Kimya Mühendisleri Odası ve üniversitenin katkısı ile uluslararası bir kongre yapıyoruz. Bu kongrede "okul bitiyor, ya sonrası" diye yapıian bir çalışmayı sunacağız.Bu dokümanda üniversite bittikten sonra kimya sektörünün üniversite mezunu gençlerden ne istediği açıklanıyor. Bizim firmamızın ortağı Capa-rol'un dokümanlarından küçük bir kitapçık hazırlayıp kimya fakültesi ikinci ve üçüncü sınıf öğrencilerine dağıtmayı planlıyoruz. Burada üniversiteyi suçlamak yerine, eğitime yönelik katkı üretmeyi planlıyoruz. Biz üniversiteden mezun olurkan hocalarımız şunu derdi: "Kendinizi kaf dağında görmeyin, üniversiteyi bitiriyorsunuz ama şantiyelerde öyle ustalar var ki, onlar size çok şey öğretecek ve onlara saygı duyun." Ben bunu bütün eğitim seminerlerinde söylüyorum ve hocalarımıza da çok saygı duyuyorum. Bugün maalesef ne öyle talebe yetişiyor, ne de öyle usta var. Şantiye'de slaytlarla gösteriyorum, bir teknik insanın hatası son noktaya kadar gidiyor ve sonunda biz onu dışarıdan görüyoruz.Etiler Ulus'ta lüks bir binada balkon giderinin dışarı uzatıldığı balkon, korumalarının metal yapıldığı, bir slaytım var bütün seminerlerde gösteririm. Eğer eski bir usta olmuş olsaydı o teknik insanın yaptığı, mühendisin yaptığı hatayı uygulama esnasında durdurur, "hocam ne yapıyorsun, köy evinde bile bu suyu boruya veririz" derdi. Akatlar'da bir apartmana arkadaşıma daire almaya gittik. Pencerenin altında radyatörü olmayan bir duvar ve oda dikkatimi çekti. Bu odayı nasıl ısıtacaksınız diye sordum. Projedeki tesisatı uygulamacı görmemiş ve bütün kolon unutulmuş, ben tesadüfen fark ettim. Sonradan o binayı bütün katları delerek o kolonu ve oda radyatörleri döşediler. Şimdi bunu yaşadığım olay diye anlatıyorum, eskiden usta mühendisten daha ileride olduğu için, her gün uygulamanın içinde olduğu için hataları daha iyi görüyordu. Siz projede binayı hayali olarak yapıyorsunuz ve ona göre çiziyorsunuz ortamı, hatta sizin atladığınız bir yer bile olsa uygulamada adam gelip sizi uyarıyordu. Buraya şunu da yapsak daha iyi değil mi diye. Havalandırmada bizim yaptığımız ölçüler buraya yeter mi yetmez mi diye tartışması dahi yapılıyordu. Şimdi adam ne yaptıysa o uygulanıp geçiliyor. İsmail CEYHAN Burada ben bir şey söylemek istiyorum. Gündüz Bey'in gündeme getirdiği denetim ile ilgili özellikle apartmanlarda, çoklu konut birimlerinde çok sık sorunlar çıkıyor. Islak zeminler ve zeminlerden kaynaklanan diğer dairelere yansıyan su sızması ve rutubet ile karşılaşılıyor. Bu gibi durumlarda konutta ikamet edenin yapıdan kaynaklanan sorunlarda kimi muatap alacağı, kimi sorumlu tutacağı bilinmiyor. Yurtdışında olduğu gibi yapı sigortası benzeri bir uygulama ülkemizde gündeme getirilemez mi? Demirkan BARLAS Doğrudur. Yurtdışında yapı sigortası yanında, yapı polisi diye bir kurum da var. Bu yapı polisi yapı sigortası ile müşterek çalışıyor. Türkiye'de bu şekilde çalışan tek yer var, gemi sektöründe Loyd denen bir örgüt var. Bu örgüt herhangi bir gemi tezgaha konduğu anda sigorta yapıldığından her safhada Loyd imza atıyor. Gemi sanayinde hesapların çok iyi yapılması gerekiyor. Yangına karşı özellikle kullanılacak malzemelerin standardına çok dikkat edilmesi lazım. O adam geliyor (bizim inşaatlarda-ki şantiye mühendisi görevindeki kişi) imzayı atıyor. Eskiden SSK'nın inşaatlarında vardı, istik-hak alırken kontrol edilirdi. Malzeme belirtildiği miktarda ve kalitede kullanılmış mı diye. Çünkü SSK yapı kredisi verirdi ve inşaatı da o nedenle çok iyi denetlerdi. Bülent ÇOLAK Esasen bu çok önemli bir konu. Yurtdışında (Consulting dediğimiz) bir mekanizma var. Biz 80'li yıllarda Libya'ya gittiğimiz zaman herkes tökezledi. Alıştığımız sistemi orada göremediğimiz için zorluklarla karşılaştık. Orada işvereni müteaahhit tanımıyordu, müteaahhit doğrudan Consulting firmasını tanıyordu. Hangi malzeme hangi marka kullanılacak bütün bilgileri bu firma veriyordu. Müteaahhit firma da bu bilgilere uygun olarak uygulamayı yapıyordu, ihalede yapılan indirimler sonucunda böyle bir uygulamayla karşılaşan firmalar zorluk çekti. Ülkemizdeki uygulama geçmişe nazaran daha iyi olmakla beraber işte bu Consulting mekanizmasını kurabilirsek çok daha iyi olacağına inanıyorum. Demirkan BARLAS Geçen yıl Bodrum'da yapılan fuarda yalıtımla ilgili bir panel düzenlendi Bodrum'da yapılan binalarda ısı ve su yalıtımı yoktu. Ama bu sene gördük ki yapılan fuar ve panel uygulamaya yansımış. Ben bu yaz gittim gözümle gördüm. Yapılan tüm yeni yapılarda yalıtım uygulanıyor. Bülent ÇOLAK " Son iki yılda yalıtım sektörü gerçekten çok hızlı büyüdü. Şimdi bu noktada sorunları büyütmeden biz ne yapabiliriz diye bakmak lazım. Demirkan Bey'in görüşlerine tamamen katılıyorum. Üreticiler olsun, belediyeler olsun, bakanlık olsun, satıcılar olsun bu noktada herkesin neler yapabilirim diye düşünüp hayata geçirmesi lazım.Günümüzde aynı ürünle ilgili birçok firma faaliyete başlıyor. Buna rağmen satışlar düşmediği gibi olumsuz bir etkisini de göremiyoruz. Bu da pazarın büyüdüğünü gösteriyor. Aynı zamanda tüketici taklit veya sahte ürünler konusunda bilinçlendirilmen. Gündüz TANSEL Size tamamen katılıyorum. Bu bireysel çabaların dışında firmaların birlikler, dernekler oluştururak güçbirliği yapmaları lazım. Bu şekilde birleşecek finans gücü, insan gücü ve know-how ile çok daha fazla mesafe katedilebilir, daha güçlü mesajlar verilebilir. Bülent ÇOLAK İZODER biliyorsunuz bünyesinde üreticileri, satıcıları ve uygulama yapan firmaları barındırıyor. İZODER'de yer alan firmalar, uygulamaya yönelik çalışmaları gündeme getiriyorlar, hatta gelecek ay bir toplantı düzenliyoruz. Bu bir başlangıç olacak. Yapılan tüm çalışmaların bundan sonra daha bilinçli, daha çağdaş devam etmesi gerekiyor Demirkan BARLAS Böyle bir dosya çalışması yaptığınız için YALITIM dergisi olarak size çok teşekkür ediyorum. Bu araştırmanın neticesinde Türkiye yalıtım pazarı nedir? Kaç firma hangi ürünleri üretiyor. Likit membranlar nelerdir, membran-lar nelerdir, yapı kimyasalları nelerdir, bunları hangi firmalar üretiyor, kimler satıyor, bu firmaları dosyanın arkasında isimleri ve adresleri ile verirseniz daha iyi olur düşüncesindeyim. Erdal Bey'in konuşmasında verdiği örnekte olduğu gibi 65 milyon nüfuslu Türkiye ve Fransa örneğindeki gibi 120 milyon rrf ile 12 milyon m2 akıl almaz bir fark var. Ancak Avrupa'da yapı endüstrisi durmuş vaziyette. Buna rağmen Türkiye'de her gittiğimiz şehirde inanılmaz şantiyelerle karşılaşıyoruz. Bu yeni yapılarda yalıtım çok daha önem kazanıyor. Bizde 12 milyon m2'nin 120 milyonların çok üstüne çıkması lazım. Türkiye'de esas olarak istikrarlı yalıtım ürünü tüketimini sağlamayı hedeflemeliyiz. Yalıtım malzemelerinin kullanılmasını arttırmak için de doğru bilgi, açıklayıcı bilgiyi vermek zorundayız. Eskiden likit membran üreticileri "her derde deva" diye anlatırlardı. Biz bu alana girdikten sonra şunu söyledik. Likit membranın yeri ayrıdır, membranın yeri ayrıdır. Malzemenin kullanılacağı yerleri spesifik olarak anlatmak zorundayız. Yine söylemeliyim ki fuarlarda detay uygulaması gösteren standlar çok yararlı oluyor. Bire bir herkes doğru uygulamayı kendi gözüyle görüyor. Bu sayede tüketici hangi ürüne gereksinimi olduğunu kendisi de görebiliyor. Üniversitede çok değerli bir hocamız vardı. Ordünaryüs Prof. Dr. Reşat Kaynar şunu söylerdi: "Ben size hukuku madde madde öğretmek zorunda değilim, siz öğrenmek zorunda da değilsiniz, ben size olayın lafzını, ruhunu öğreteceğim, hangi dava hangi mahkemede açılır, hangi davayı hangi madde de arayacaksınız bunu öğrenmeniz lazım" Yalıtımı hızlandırabilmemiz için de biz bu püf noktalarını anlatmak zorundayız. Türkiye'de son yıllarda eline çantayı alan pazarlamacı olduğu için olay yanlış yönlere gidebiliyor. Ben çok mutluyum, gençliğimde bizim ustalarımız, üstatlarımız bize hiçbir zaman yanlış malzeme, yanlış uygulama önermediler. Ama Türkiye'de arz tüketimi geçti. Üretimi ile ithalatı ile. Satış sorumluları altındakine ayda şu kadar satmak zorundasın diyor. Adam o malı satarken neredeyse otomobilin üstüne yapıştır diye veriyor. Böyle olunca yanlış yönlendirmeler olabiliyor, işte benim dediğim budur, doğru malzemeyi, doğru uygulamayı önermek zorundayız. Biz uzmanlar bunu yapmalıyız. Gündüz TANSEL Sadece satıcı değil, kullanıcı da bu hatayı yapıyor. Örneğin bugün Akdeniz Bölgesi'nde bir ba-yimiz aradı. Bir otel, terasına su yalıtımı yaptırmak istiyor. Otelin Teknik Müdürü olan meslekda-şım uygulamayı bir kat memb-ranla geçiştirmeyi düşünüyor. Birlikte maliyet analizi yaptık, uygulama dahil 1 milyar TL civarında çıktı. Oysa kendileri de kabul ediyorlar ki bu çözüm geçici. Buna rağmen müşteri maliyeti düşünerek, gelecek sene yenilemek zorunda kalacağı ve aslında çok daha pahalıya çıkacak çözümler arıyor. Ben bunu da yine bilgi ve bilinç eksikliğine bağlıyorum. Demirkan BARLAS Ben de bu konuda şunu söylemek istiyorum. Yalıtım dediğimiz uygulama yapıların gözükmeyen altyapı malzemeleridir. Böyle olduğu için müteaahhitlerin veya teknik insanların açıkça söylüyorum çaldıkları en önemli kısımdır inşaatlarda. Bugün kime danışırsanız danışın bir çatının, bir terasın seramik kaplanması, veya mozaik dökülmesi yalnız üzerinde gezme işlemini sağlar. Açık bir terasta yalnız su yalıtımı değil, ısı yalıtımı da gereklidir. Bunların hepsi kaplama malzemesinin altında kaldığı için gözükmez, bizim insanlarımız kendine yaptığı evlerin hepsinde paradan tasarruf etmez. Bu Türkiye'nin her yerinde böyledir. Ama yap-sat diye gelen insan oradan çalıyor arkadaş. Tarihi yapılara bakın hiçbir sorun göremezsiniz. Şimdiki ticari yapılara bakın doğru uygulama yapıldığına şahit olursunuz. Bülent ÇOLAK Hep aynı noktaya geliyoruz, Türkiye'de inşaatlarda kontrol sistemi yok. Kontrol sistemi olmayınca, ne betonarme doğru yapılıyor, ne izolasyon doğru yapılıyor, ne de uygulama doğru oluyor. Yurtdışını örnek aldığımız için söylüyorum Cidde'de bir şantiyede bulunuyordum. Bir su deposu yapıyoruz, uygulamada çeşitli malzemeler talep ediliyor, biz bilmiyoruz. Nedir bu diye soruyoruz, en sonunda bulduk ama uygulaması nasıl olacak? Tabii bunlar zamanla aşıldı. Ben 1988'de Türkiye'ye döndüğüm zaman Antalya'da Turtel'in şantiye şefliğine başladım, havuz inşaatı yapıyoruz. Bildiklerimizi yarım yamalak uygulamak zorunda kaldık. Eğer her şantiyede, her yapıda, kontrol sistemi olsa bence biz çok daha rahat ileriye gideceğiz, daha fazla verimli olacağız. Demirkan BARLAS Maalesef Türkiye'de biz bunu yapamıyoruz. Keniteks'in sahibi değerli dostum, Oktay Özkan anlattı. "17 senedir Türkiye'de sanayicilik yapıyorum. Son iki yıldır da inşaatçılık yapıyorum, iki villadan kazandığım para benim yıllardır sanayicilikten kazandığım paradan çok daha fazladır" dedi. Birincisi bu. ikincisi Türkiye'de inşaat sektöründe hiçbir belge, diploma aranmıyor. Ecza-ne'de bile diploma aranırken, trilyonlar harcayan inşaat sektöründe ilkokul diploması dahi aranmıyor. Herkes müteahhitlik yapıyor. Bunun önüne geçmenin de imkanı yok. Bizim yapacağımız tek şey, topluca herkes kendisini çok iyi anlatacak, halk bilinçlenecek, bu ürünlerin kullanılma zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkacak. Israrla söylüyorum bu yalıtım konusunu da anlata anlata devreye sokuyoruz. Bugün Etiler'de birçok firma inşaat yapıyordu. 20 milyara daire satıyordu. Yine aynı yerde Sarı Konaklar yapıldı. Sarı Konakların dış cephesine ısı yalıtımı yapıldı. Isı yalıtımlı daire satılırken diğer firmalar daire satamadı. Çünkü gelen adam gördü. Dışında ısı yalıtımı var, orada aylık aidat olarak 10 milyon öderken öbür tarafta 20 milyon ödeyecek. Biz bu örnekleri çoğaltırsak o zaman adam otomatikman yalıtımlı daireyi isteyecektir. Şimdi belediye çok önemli bir adım attı. Projelerde yalıtım aramaya başladı. Bundan önceki belediye başkanının danışmanı değerli dostum Mete Tapan şu örneği veriyordu:"Avrupa'da yapım bedelleri artmaz. Ama Türkiye'deki projeye bakıyoruz 100 milyarlık proje 500 milyara çıkıyor." Bu nasıl olur? Avrupa'daki projede tüm detay- lar hesaplanmış, menteşedeki vida sayısı bile belli. Bizdeki projelerde ise hiçbir detay yoktur da ondan. Erdal TÜRK Sigorta konusuna dönmek istiyorum, biz vakti ile teras çatılar akarsa ne olur? "Biz tüketiciye nasıl garanti verebiliriz diye düşünürken sigorta şirketleriyle konuştuk. Biz bir yalıtım uygulaması yapacağız tüketiciye de işi teslim ederken işte bunun sigortası diye de bir güvence vermek istiyoruz" dedik. Fakat gördük ki sigorta şirketleri bunu yapamadı. Konuya ciddi olarak eğilmelerine rağmen klo-zunu bulamadılar. Başka açıdan açıklarsak TSE'de tarifi olmayan bir ürünü hangi standarda göre üreteceğiniz gibi bir konu. Dolayısıyla 7,8 sene önce idi bu anlattığım olay. Bugüne kadar başka bir örneğe ben rastlamadım. Şu da olabilir Türkiye'de inşaat malzemelerinin kalitesi çok yükseldi. Yani güvenli malzemeler bulunuyor artık. Tüketici bu malzemeye güveniyor. Sonuç da uygulamaya kalıyor. Uygulamada profesyonelleşmiş işini bilen tekniğine uygun doğru uygulama yapan firmalar ülkemizde var. Bu konuda ülkemizde bayağı mesafe alınmış. Uygulamada bir süredir yeni detaylar gelişiyor. Yalıtım uygulamalarında yeni detayların gelişmesi de söylediğimiz gibi yeni çıkan malzemelerin performanslarından kaynaklanıyor. Carrefo-ursa örneğindeki gibi hafif metal çatı uygulamasını başarıyla dünya standartlarında yapabiliyoruz. Burada bir trapez çatı paneli var, bunun üzerindeki katman ısı yalıtımı ve onun üzerinde su yalıtım tabakası var. Bu tabiki genellikle eğimi çok düşük olan çatılar için gerekli, tercih edilen bir detay. Bu tür yapılar genellikle çatılarını düz yapmak zorundalar. Çünkü içerdeki ısıtılan, soğutulan hacmi boşu boşuna çatı boşluğu ile ziyan etmemeleri gerekiyor. Ayrıca geniş açıklıktan kaynaklanan konsturiksiyon hafiflemesi gerekiyor. Kaçınılmaz olarak bu detay ortaya çıkıyor ve Türkiye'de şimdi yeni yeni çok gelişen bir detay. Bitümlü malzemeler bu detaylarda avantajlar sunuyor. Elastomerik cinsi örtüler seçiliyor, üzeri reflakter minaral kaplı bu malzeme hipermarkette olmasa da örneğin bir çarşıda size bir çok avantaj sağlıyor. Çatıdan çıkacak sonradan bir baca bu tür bir uygulamada hemen çözümlenebiliyor.Bu detay sadece Carrefoursa'da değil Türkiye'nin bir çok yerinde örneğin, Tüyap'ın çatısında An-kara'daki yeni hipermarketin pra-tiker çatısında aynı detayla yapılıyor.Şimdi bunlar tabi büyük sanayi yapılar, daha önce arkadaşları-mızca sözü edilen "do it your sel"e yönelik değil. Ama o pazar da yabana atılacak gibi değil. Çünkü müşteri bir yapı markette o malı görerek alıyorsa bir tabaka da olsa önemlidir. Yarın o kişi satın almacı bir mev-kiye geldiği zaman, orada gördüğü mala güveniyor. Son olarak bağlamak istiyorum. Sanıyorum Türkiye'de yetkili yönetimler, yapı da yetki sahibi olan yönetimleri, mimarlar odası, mühendisler odası da dahil hatta medya da dahil. Bence medya sorumludur da. Dernekler, mesa-la İZODER, işte tüm bu kurumlar, yalıtım bilincini kitlelere taşıyacak olan birimler, onlardan çok şey bekliyoruz. İlginizi çekebilir... Gayrimenkullerin Değeri Yalıtımla ArtıyorOzan Turan, konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları söylüyor: "Ev ve ofislerinin değerini artırmak isteyen gayrimenkul sahipleri için doğru yal... İzocam, "Düzenli Depolamaya Sıfır Atık" Projesi ile Çevre Duyarlılığını Zirveye Taşıdıİzocam, çevreye karşı olan duyarlılığını zirveye taşıyan "Düzenli Depolamaya Sıfır Atık" projesini hayata geçirdi. Yıllardır atık yönetimi uyg... Yalıtım Sektörü 150 Bin Kişilik İstihdam Gücü ile Ülke Kalkınmasında katkıda BulunuyorİZODER Başkanı Emrullah Eruslu, "Direkt ve dolaylı yaklaşık 150 bin kişilik bir istihdam oluşturarak ülkemizin kalkınmasında etkin rol alıyoruz. Y... |
||||
©2024 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.