Yalıtım Dergisi 88. Sayı (Ocak-Şubat 2011)

Zeytinburnu'nda kalacağımız yere gittiğimizde büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım. Banliyö treninden inip 'ev'e vardığımızda gördüğüm manzara şaşırtıcıydı: Yeni evim; terk edilmiş, bomboş, suyu, banyosu ve tuvaleti olmayan bir yük vagonuydu. Babam ayrıca vagonu bir arkadaşıyla paylaşıyordu. İlk birkaç gün babam sabahları işportacılık yapmak üzere ayrılıyor, ben ele vagondan çok uzaklaşmadan çevreyi tanımaya çalışıyordum." "On gün kadar sonra beni ele yanına almaya başladı ve beraber işportacılık yapmaya koyulduk. İki ay sonra yanımıza annem ve iki kardeşim ele geleli. Annemlerin gelmesiyle yine Zeytinburnu'nda tek odalı bir eve geçtik. Tek odada yaşamamıza rağmen beş kişilik aile fertleri birbirine kavuşmuş, özlem bitmişti. Büyük bir mutluluk içindeydik. Babamla sabahları işportacılık yapmak üzere evden çıkıyor, Sirkeci'nin neredeyse bütün işhanlarını toptan mal almak için dolaşıyorduk. Sattığımız mallardan birisi defolu mendildi. Mendilleri tanesini 15 kuruşa alıp, 25 kuruşa, bir buçuk metrekarelik dikdörtgen işporta kağıdının üzerine atıp satıyorduk. İşportacılık yasal bir iş de olmadığından, yakalanırsak mallarımıza el konacağı korkusuyla belediye zabıtalarıyla köşe kapmaca oynuyorduk. O yaz böyle geçti. Okulların açıldığı dönem Zeytinburnu Ortaokulu'na kaydımı yaptırdık. Ortaokul bitene kadar da her yaz tatilinde babamla işportacılık yapmaya devam ettim ..." Beyoğlu'nda tarak sattım "Bu süreçte neredeyse satmadığımız mal kalmadı. Mendil dışında en çok para kazandığımız şey ise paslanmaz çatal, bıçak, kaşıktı. O dönemlerin tahta kaşık kullanan Türkiye'si için yeni bir şeydi. Kırılmayan erkek tarakları ela iyi para kazandığımız ürünlerden birisiydi. Beyoğlu'nda Emek Sineması'nın önünde bile tarak sattım. Hatta palamut akınının olduğu bir yaz günü, kıyıya yanaşan ve tek tek palamutları satan bir balıkçıdan, çiftini 1 liraya sattığı palamutları 80 kuruşa toptan alıp, 1 liraya sattığımız günü hiç unutamam. Galata Köprüsü üzerindeki işporta tezgahımızı köprünün altındaki dükkanlara emanet edip hemen balıkları satmaya koyulmuştuk. Balıkları naylon torbaya falan koymaya hiç gerek kalmadan, kuyruğundan tutup müşterilere veriyorduk. Beş yüz palamudu bir saat içinde satıp bitirmiş ve çok iyi para kazanmıştık. Fakat eve gittiğimizde, kazandığımız paranın neredeyse tamamını temizlenmek ve üstümüzdeki balık kokusunu yok etmek için harcamıştık ... " "İşportacının gözü açık olmalı ve piyasayı iyi takip etmelidir. Biz devamlı aynı malı satma taraftarı değildik. Bir seferinde Beyoğlu'nda bir Cumhuriyet Bayramı arifesinde gece yarısına kadar çatapat, mantar gibi eğlencelik şeyler satmıştım. Müşterilerim, MaçkaTaksim-Tünel arasında çalışan tramvay raylarına mantarları dizdirip, tramvay geçerken bu mantarların makineli tüfek gibi patlamasından keyif alırlardı ... " Babam işportacılıkta gelecek görmedi "Küçük yaşta ticaret hayatına başlamak bana büyük tecrübeler kazandırıyordu. Kadıköy, Çarşamba ve Bakırköy pazarlarına giderdik. Babamla işportacılık hayatımız, ben ortaokulu bitirene kadar sürdü. Fakat babam işportacılıkta pek de gelecek görmediği için 1964 yılında Alınanya'da çalışmak için başvuruda bulundu ve kabul edildi. Bir Alınan firmasının inşaatına demirci olarak kabul edilen babam, ailenin 15 yaşındaki en büyük erkeği olarak aileyi bana emanet ederek Alnıanya'ya gitti. Ortaokulu bitirmiştim. Tek başınıa işportacılığa devanı ediyordum. Babam gidişinden üç dört ay sonra geri geldi, pasaportlarınıızı çıkarttı ve annemle beni de Almanya'ya götürdü. Bakırköy Lisesi'ne başladığım ay ne olduğunu da tam anlamadan kendimi Frankfurt'ta bulnıuştum ... " Frankfurt'ta, lokalleri gezerek gazete satmak hoşuma gidiyordu "Yine tek bir odada kalıyorduk. Gider gitmez de annemle ben bir terlik fabrikasında işe başlanııştık. Annem bir bantta çalışıyor, ben de fabrikanın katları arasında kutuları taşıyordum. Bir sene bu işi sürdürdükten sonra ustabaşı beni, ücreti daha çok ve daha rahat bir bölüm olan terliklerin içine taban yapılan tezgaha getirmişti. Bir an önce para kazanıp yurda dönmek için oldukça tutumlu davranıyor ve kazandığımız haftalıkların tümünü babama veriyorduk. Bir süre sonra daha ela fazla para kazanmak amacıyla hafta sonları gazete satmaya başlamıştını. Fakat o zamanki aklımla, belirli bir noktada satmam gereken gazeteleri, saat 16 gibi matbaadan aldıktan sonra sırtımda çantayla gezerek satıyordum. ÜzeYALITIM• OCAK/ ŞUBAT 2011 5 9

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=