Yalıtım Dergisi 74. Sayı (Eylül-Ekim 2008)

globalanaliz üreten bir üretici kara geçmekte, tesisini büyüterek avantaj sağlamakta ve artan hacimle düşen maliyetleriyle birlikte orta vadede belki de gelip bizim ülkemizde batan A tipi üreticiye aynı ürünü satabilecek ya da onu satın alabilecek konuma gelebilecektir. Son dönemde hemen hemen bütün sanayi ve iş kollarında şirketlerin yavaş yavaş yabancı sermayeye devredilmesinin arkasında yatan sebep budur. Maalesefülke olarak önce birbirimizin ayağına çelme takmaya çalışmakta, olayı hiç bir zaman global boyutta görmemekteyiz. Amerika'da başlayıp, diğer ülkelere doğru yayılan kriz her ne kadar önlenmeye çalışılsa da bütün dünyada tüketicilerin sisteme olan güveni sarsılmış ve azalmıştır. Bu da tüketicilerin harcamalarını kısacağı anlamına gelir. Türkiye'de de böyle olmaktadır. İnsanlar kriz tehdidi ile birlikte harcamalarını azaltma eğilimindedirler. Bu durumda her ne kadar bankaların sermaye oranı ve yapıları güçlü, devletin mali disiplini tam olursa olsun, şirketler bazında bakıldığında kriz kaçınılmazdır. Bu kriz iki türlü olacaktır. Birincisinde düşen fiyat ve satış hacimleri ile kar elde edemeyen şirketler başka hiç bir sorunları olmasa da eleman çıkarılması gibi maliyet düşürücü unsurlara yöneleceklerdir.Bu da ortamdaki negativiteyi artıracaktır. İkincisinde ise son 4-5 yıllık çok iyimserortamı referans alarak zaten az olan sermayeleri ile ileride gelecek olan gelirlerine bel bağlayarak yatırıma giren şirketler nakit akışında dönemeyeceklerdir. Yalıtım sektörü açısından bakıldığında, hem üreticisi hem de bayisi anlamında daha çok nakit akışı problemi dediğimiz bu ikinci türden problemlerin şu anda sıkça yaşanmakta olduğunu görüyorum. Bu ikinci problemin bankaları etkileyemeyeceği söylemi ise maalesef koca bir yalandır. Dolayısıyla kriz şu an için Türk bankalarını etkilemiyor gibi görünse de ya da birileri çıkıp "bankaları etkilemeyecek" gibi de3 6 YALITIM• EYLÜL/ EKiM 2008 meçler verse de eninde sonunda Türk bankalarına ödenmeyen krediler yüzünden bir fatura çıkacaktır. Peki yazımın başlığı olan "yalıtım sektörü karsızlığı nasıl yenecek" sorusunun cevabı nedir? Bu tip konularda benim her zaman klasik cevabım, ortada bir problem varsa sebep ve sonuçlarının iyi tespit edilerek, bu problemin niye oluştuğu anlaşıldıktan sonra, bu sebebin ortadan kaldırılması gerektiğidir. Fakat Türk insanı olarak genelde çok zeki olmamıza rağmen hatayı kendimizde değil de hep başkalarında arama güdüsü ile genelde bu sebepleri yanlış tespit ederiz. Kaybettiğimiz bir maçtan sonra oyucularda hatayı arayıp, antrenmanları artırmak yerine hep hakemden yakınırız. Dolayısıyla bu krizde de kendimizde hiç bir hata olmadığını, bütün suçun Amerika'da olduğu gibi bir yanlışa düşmeden dürüstçe sistemlerimizigözden geçirmeliyiz. Yalıtımda karsızlığın çözümü ile ilgili atılması gereken adımlar bence aşağıdaki şekildedir: Sektör oyuncularının gerçek anlamda bir araya gelerek, orta ve uzun vadeli planlar yapması • Kalitesiz imalat ve haksız rekabetin önlenmesi Fiyattan çok hizmet ve markalaşma alanında yatırımlar yapılması Şirket yapılarının daha dinamik, daha verimli hale getirilmesi Yalıtım teşvikleri için enerjinin çok pahalı ve ithal olması gerçeğine vurgu yaparak devlet düzeyinde yapılan lobi çalışmalarının bugünlerde daha da artırılması. Bunun yalıtım sektörü yanında ülke bütçesine getireceği katkılardan dolayı gerçekten devlete ve millete de faydası olacaktır • Yeni yatırım planlarının daha gerçekçi tahminlerle yapılması Varsa ihracat olanaklarının artırılması Kısa dönemde nakit akışı ile ilgili ciddi bir sorun olacağını göz önüne alarak sermaye yeterliliğinin gözden geçirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması Her şeye rağmen orta vadede Türkiye, her türlü krizi aşacak ve büyüyecek dinamiklere sahip büyük ve güçlü bir ülkedir. Buna olan güvenimin tam olduğunu hatırlattıktan sonra, önümüzdeki kısa dönemde dikkatli olunması mesajımı tekrarlıyorum. D

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=