iki oğlunun da başarılı olması konusunda ısrarcı bir kişiliğe sahipti. Kendi maddi imkanları dahilinde şartlan zorlayarak iyi eğitim almamızı arzu ediyordu." "Galatasaray Lisesi'nde Fransız kültürü, disiplinive şartlarının bana çok önemli katkıları oldu. Hem Türk kültürünün değer yargılarına uygun hem de Fransız kültürünün analitiksistematik düşünme, sorgulayabilme, otoriteye karşı kendini savunabilme özelliklerini kazandıran bir eğitim alıyordum. Yaşamımda bu kültürden çok yararlandım." Çetin Aktürk anne ve babasıyla "Ailem İstanbul dışındaydı. Haftasonları da okulda kaldığımdan her işimi kendi başıma çözmeyi öğrenmiştim. Hem yalnız kalabilen, kendine yetebilen; hem de arkadaş grubu içinde olmanın tadını çıkarabilen bir yapıya kavuşmuştum. Bazen Fransız öğretmenlerimizin, o zamanlar gaddarlık olarak algıladığımız katı davranışlarıyla karşılaşabiliyorduk. Sorulara tam ve doğru cevap vermeyenlere sınavlarda genelde sıfır not verilirdi. Bazı Türk hocalarımız da benzer bir davranış tarzını benimsemişti. Disiplinli ve ağır bir eğitimden geçiyorduk. Mesela kompozisyon derslerine giren bir öğretmenimiz, bir kompozisyonu tüm unsurlarıyla -olması gerektiği gibi-eksiksiz ister; giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine çok dikkat ederdi. Bu unsurların olmadığı hiçbir kompozisyona bir puan bile vermez; sıfırı basardı! .. Bu kurgu anlayışının ve disiplininin iş yaşamımda çok faydasını gördüm. Rapor yazmanın, işyerlerinde iki saatlik eğitimle verilebilecek bir alışkanlık olmadığını anladım. O disiplin, temel eğitim sırasında edinilmediyse,bunu iş hayatında oturtmak deveye hendek atlatmakla eşdeğer." Ezbere not verilmezdi "Hocalarımız, sistematik olmamız konusunda bizi sıkıştırmalarına rağmen ilişkilerimizde araya mesafekoymazlar, hiyerarşik bir ilişki ortamı yaratmamaya dikkat ederlerdi. Onları da çok kolay eleştirebilir, espri yapabilirdik. O yönden rahattık. Galatasaray Lisesi, hepsi aynı eğitimi almasına rağmen Çetin Altan'dan Mehmet Şevki Eygi'ye kadar geniş bir yelpazede farklı anlayışları olan insanları çıkarmıştır. Kişiliklerin şekillenmesine imkan veren bir eğitim tarzı vardır. Ezber ancak geçer not almasına rağmen, üretilen özgün düşüncelere saçma da olsa değer verilirdi." "Ağır bir eğitim görüyorduk. Müthiş bir ayıklama yapılıyordu. Okula 120 kişi başlamış olmamıza rağmen, lise son sınıfta sayımız Edebiyat ve Fen toplamında 50'ye kadar düşmüştü. Fen bölümünde 16 kişiydik. Çoğu arkadaşımız da maalesef ayrılmak zorunda kalmıştı. Öğrenciler ağır bir eğitimin yanında sosyal konularda da kendilerini geliştirebilme imkanına sahiptiler. Lisenin atletizm ve futbol takımında olmama rağmen çok da başarılı bir öğrenciydim. Futbol takımında sağ açık pozisyonunda oynuyordum. İyi bir futbolcu olduğum söylenir." İnsancıl tarafım ağır basar "Liseyi 1966 senesinde bitirdim. Fen bölümü mezunu olarak önümde iki seçenek vardı; ya mühendis olacaktım ya da Fen Fakültesi'ne girip akademik kariyer yapacaktım. O dönemlerde, fen bölümü mezunlarının ekonomi, işletme veya tıp eğitimi alması pek düşünülemezdi. O yıl İstanbul Teknik ÜniversitesiMakine Fakültesi'ne beşincilikle girdim. Toplumsal ve siyasi yönden çalkantılı yıllardı. Üniversitenin açılış törenleri bir süre sonra yapılamaz duruma geldi, sık sık işgaller yaşanırdı. Her şey politize olmuştu. Adam öldürmeler, yaralamalar, kavgalar, silah sesleri... İnsancıl tarafım ağır basbğından sol semYALITIM• MAYIS/ HAZiRAN 2008 4 5
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=