globalanaliz man açığının kapatılabilmesi için dış borçlanmaya gidilmesidir.(2 ) Aynı makalede, gelişmekte olan ülkelerde planlanan büyüme oranına erişebilmek amacı ile ihtiyaç duyulan yatırımların gerçekleşebilmesi için gerekli finansal kaynakların bir bölümünün kendi iç tasarruflarından, arta kalanın ise dış kredi ile temin edilebileceğinden bahsedilmekte, gelişmekte olan ülkelerde fert başına düşen milli gelirin düşük olması sebebi ile marjinal tasarruf eğiliminin düşük olduğu, zaten düşük seviyede olan bu tasarrufların ise bu ülkelere özgü hızla artan nufus tarafından tüketilmekte olduğu, iç tasarrufun bu kadar az olduğu yerlerde ciddi oranlarda dış ticaret açığının olduğu, gelişmekte olan ülkelerin genellikle ihracaatı ithalatından fazla olan, yani döviz gelirleri döviz giderlerinden az olan ülkeler olduğu, bu hususun sanayileşme ile ilgili olduğu, bu ülkelerin genellikle tarımsal ürünler ve hammaddeler ürettikleri, ihracaatında tarım ürünleri ve hammaddeleri gibi nisbi fiyatlar aleyhinde ve talep esnekliği düşük mallara karşın, ithalatında nihai mal tüketicisi olduğu ve bu cins malların nisbi fiyatlar ve talep esnekliği açısından tartışılmaz bir üstünlüğü olduğu, bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin dış finansman talebinin giderek artmakta olduğu, fakat artan dış finansman gereksinimine karşılık, gelişmekte olan ülkelerin borçlanabilecekleri bir üst sınırı olduğu, en azından teorik olarak gelişmekte olan bir ülkenin sonsuza kadar boçlanarak yaşayamacağı hususları tespit edilmektedir. Yukarıdaki bu tespitten sonra, gelişmekte olan ülkeler ne yapsınlar ki bu gidişe bir son versinler sorusu sorulmaktadır. Bu sorunun cevabı ise yukarda belirtilen sebepler arasındadır. Yani daha fazla iç tasarruf yapılmalıdır, bunu yapabilmekiçin yüksek bir 40 YALITIM• KASIM/ ARALIK2007 GSMH, dolayısıyla daha yüksek kişi başına düşen gelir milli gelir elde etmek gerekir. Daha fazla GSMHelde etmenin yoluda daha fazla ve daha verimli alanlara yatırım yapmayı gerektirir. Borç ve Ekonomik Performans İlişkisinin Teorisi Yatırımların yapılabilmesinde kapitalin önemi çok iyi bilinmektedir. Kapitalin, borç alma ve borç verme şeklinde politik sınırlardan öteye transferi Akdeniz'in en eski yerleşim yerleri kadar eskidir. 1940'ın sonlarına kadar gelişmekte olan ülkelere giden kaynak son derece sınırlıydı. Fakat 2. Dünya Savaşı'nın gelişmekte olan ülkelerin proplemleri üzerine çok erken gelen yansımaları, zaten geliri az olan bu ülkelerin kaynak sıkıntısı içerisine düşmesine sebep oldu. Bu görüşü tanınmış iktisatçılar Hans Singer ve Ragner Nurske savunmuştur. Nurske'ye göre, gelişmekte olan ülkeler fasit bir daire içindedir ve bu ancak daha fazla tasarruf yaparak kırılabilir. Bu görüş Arthur Lewis (1954), Rostow (1985) tarafından da desteklenmiştir. Sermaye birikimi, gelişmekte olan ülkelerde tasarruf miktarı çok az olduğundan yetersizdir. Yatırımları yapabilmek içinse mutlaka sermaye gerektiğinden, dış finansman almak, gelişmekte olan ülkeler için bir yerde mecburiyettir görüşü benimsenmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin dış finansmana duydukları ihtiyaç Hollis B. Chenery tarafından "Two-Gap"yaklaşımında şöyle savunulmuştur: Dış finansman kısa vadede bir takım ithal edilen malların, ürünlerin, servislerin vs. yokluğunun sıkıntısını hafifletecektir, uzun vadede bu ülkelerin kaderi ise çıktılarında meydana getirecekleri artmaya yönelik çalışmada bu kaynağın doğru kullanımıyla çizilecektir. Bu iki görüş karşı karşıyadır. 1970'ten sonra hem iktisatçılar hem de politikacılar dış yardımların faydası hakkında bir takım kuşkular içerisine düşmüşlerdir. Dış kaynağın teorik olarak yaratması beklenen tasarruflarda artış gerçekleşmemekte, hatta olması düşünülen büyümede gerçek uygulamalar da olmamaktadır. Her ne kadar araştırmalar bu ülkelerin niye aldıkları borcu daha fazla çıktıya dönüştüremediklerini açıklasa da sonuçta yaptığı faydadan daha fazla zarar vermektedir. Bu durum pek çok hükümetin, büyümeyierteleyen kararlar almasına sebep olmuştur. <3 ) Türkiye'de Dış Borç Sorunu Dış borçlar, dış kaynaklardan sağlanan, alındıkları ya da geri ödemeleri sırasında ulusal gelir üzerinde artırıcı ya da azaltıcı etkide bulunan ve uluslararası ilişkiler sonucu doğan transfer akımlarıdır. Dış borçlar tanımdan da görüldüğü gibi başlangıçta milli gelire bir katkı sağlamakta, fakat ödenmesi aşamasında ise milli gelirde azalmaya yol açmaktadır. Genellikle devletleri dış borç almaya iten sebepler konusunda farklı yaklaşımlar söz konusudur. Bunlardan birincisi iç tasarrufların yetersiz olması, diğeri iç tasarruf düzeyinin dışında dövizin kıt faktör olması ve dış finansman gerektirdiği düşüncesidir. Tasarruf yetersizliği nedeniyle,az gelişmiş ülkelerde hem fert başına düşen sermaye miktarı azalmakta ve hem de mevcut sermayenin artışı pek yavaş olmaktadır. Halbuki milli gelirin sermaye birikimine ayrılan nispetinin büyük oluşu, kalkınma hamlesinin başarısını etkilemektedir. O halde, sermaye birikimi iktisadi kalkınmanın en stratejik noktası olmaktadır. (2) Gelişmekte OlanÜlkelerde Dış TasarruDfauyulan İhtiyacın NedenleDrir,.Salih Yılmaz, Hazine ve Dış TicareDtergis1i,99411 (3) The İmpact ofExternDalebotnEoonomGicrowtahnd Private İnvestments inKenyaA:nEmpricAaslsessment, MaureeWnereW, ideDr evelopmCeonnt ferenocneDebt Relie1f,7-1A8ugus2t001H, elsinki
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=