Yalıtım Dergisi 66. Sayı (Mayıs-Haziran 2007)

portre/ röportaj min birincisi,ama kağıt üstünde dördüncü tercihim olan ODTÜ İnşaat mühendisliği bölümünü 1992 yılında kazandım." Kendimi beyaz duvarlara bakarken yakalamıştım "Türkiye sıralamasında ilk bine giren öğrencilerin ODTÜyurduna girmeleri öncelikli olduğu için yurda kayıtta zorluk çekmedim. Ortaokul birinci sınıftan itibaren bir arkadaş grubumla beraber İngilizce dersi aldığımdan dolayı İngilizcem iyiydi fakat yine de hazırlık sınıfını okumak istedim. ODTÜ'nün tüm olanaklarından faydalanmak istiyordum. Ankara ve ODTÜ'yeadaptasyon sürecinde de çok yararlı oldu. Hiç tanımadığınız bir şehirde, hiç tanımadığınız kişilerle aynı odayı paylaşmaya başlamak çok farklı deneyimler. ODTÜ'nün kampus yapısı ve yurtların keyfi adaptasyon sürecini kısaltmış ve keyifli hale getirmişti. Kampus çok iyiydive geniş bir orman arazisi vardı. Fakat hazırlık sınıfındaki eğlenceli bir dönemden sonra kaçınılmaz olarak ağır dersler başladı. İkinci sınıfta bu ağırlık daha çarpıcı bir boyuta, üçüncü sınıfta ise çıldırtma düzeyine geldi. Zaten ODTÜ'nün mühendislik fakültelerinin zorluğu efsane olmuştur. Yurtta çıldırdığı için çırılçıplak bağıra çağıra koridorODTÜ-1995 60 YALITIM• MAYIS/HAZIRAN 2007 Engin Tanrıverdi anne ve babasıyla 1995-0DTÜ da koşan insanlar, odasının penceresinden bahçeye olta sarkıtıp balık avlamaya çalışanlar gördüm. ODTÜ'deki eğitim süreci, kaldıramayan bir öğrenci için delilikle akıllılık arasında gider, gelir. Benim de benzer bir şey başıma gelmişti. En zor dönem olan üçüncü sınıfta sınavlara, en sakin yer olan ve bembeyaz fayanslarla döşeli çamaşırhanede çalışıyordum. Uzun, yoğun ve uykusuz bir çalışmanın ardından bir an oldukça uzun bir süre kendimi beyaz duvarlara bakarken yakalamıştım. Belki de gözlerim açık uyuyordum. Ve korkmuş, hemen oradan çıkmıştım. Bir daha da orada ders çalışmamış ve ne kadar dikkatimi dağıtacak unsur olursa olsun insanların olduğu yerlerde çalışmaya başlamıştım." "Ders notlarım çok yüksek değildi ama düşük de değildi. Dengeli bir şekilde altından kalkmıştım. Sene kaybım olmadı, ders tekrarı da yaşamadım. Bir üniversite öğrencisinin yaşaması gereken şeyleri de yaşamaya çalışıyordum. Çünkü üniversite hayatı, sizin gerçek hayata geçmeden önceki son eşik noktanız. Gerçek hayatta kağıt ve kalemle değil de beşeri ilişkilerle, hırsla ve iletişimle başarı kazanıyorsunuz. Dağcılık kulübüne üyeydim,radyo topluluğuna üyeydim, yan flüt dersi alıyordum, kurduğumuz paten takımında paten kayıyordum." "Fakültede, bazı yönlerden de hayal kırıklıkları yaşamıştım. Mesela lise öğreniminde yaşadığım sıcak arkadaşlık ortamını burada çok bulamamıştım. Fakülte büyüktü, çok insan vardı ve biraz da ODTÜ'nün ders geçme sisteminden kaynaklanan, öğrenciler arasındaki rekabet, kaynaşmayı engelliyordu ve arkadaşlık ilişkilerine olumsuz yansıyordu. Herkes birbiriyle yarışmak zorundaydı. Ben ise hayatım boyunca grup içinde olmayı tercih etmiştim. Bu sistem biraz bunu bozuyordu. Ben de sistemi bozmaya uğraşırdım. Kıymetli bir ders notu bulursam hemen diğerleri de faydalansın diye fotokopiye bırakırdım." Slogan atarken kameralara yakalanmışım "Sol görüşlü öğrencilerin kalesi niteliğindeki ODTÜ'ye girdiğim ilk günden itibaren kendimi bu grupların faaliyetlerinin içinde buldum. Düşünce sistemlerini,yeni gelen öğrencilere empoze etmeye çalışan gruplar vardı. Toplantılarına dahil olmamızı isterlerdi. Babam da sol görüşlü olduğu ve olacakları tahmin ettiği için okula başlamadan önce apolitik olmamamı, siyasetten uzak kalmamamı fakat kendimi de kullandırtmamam gerektiğini tembih etmişti. Ancak ben iki ay sonra gericiliğe karşı yapılan bir eylemin içinde slogan atarken kameralara yakalanıyor ve o dönemin meşhur Starı televizyonunun haber görüntülerinde yer alıyordum. Fakat bu faaliyetler, gençlerin politikadan uzaklaştırılması stratejisine uygun olarak ODTÜ'de de bir süre sonra azalmaya başladı."

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=