Yalıtım Dergisi 66. Sayı (Mayıs-Haziran 2007)

malarından birisi. İlk ve orta öğrenimimi Balıkesir'de tamamladım. Tek çocuk olmama rağmen tam bir 'sokak çocuğu'ydum; ailemin koruma perdeleriyle çevrili değildim. Yaramaz ve haylaz tarafımı hala korurum. Sokak çocuğu olmamın bugünümün üzerinde de etkileri var. Mücadeleciliğimi, kendimi kabul ettirme çabamı ve hırsımı sokakta kazandım diyebilirim.Yeni nesille aramızdaki en büyük farkın da bu olduğunu düşünüyorum. Daha steril, hijyenik ortamlarda büyüyorlar. Bu, iş yapma şekillerine de yansıyor. Mesela ben iş için, kişiselleştirmeden kavga da ederim. Tartışmayı, işi sonuçlandırmak için yapılan bir çaba olarak görüyorum..." "Dört yaşıma kadar, anne ve babamın öğretmenliği dolayısıyla Balıkesir'in köylerinde geçirdik. Okula başlamama yakın, Balıkesir merkeze taşınmıştık. Balıkesir'e geldiğimizde, annem burasının kent olduğunu ve köydeki haylazlıklarımı burada sürdürmemem ve terbiyeli olmam gerektiğini söylemişti. Ama ben sokağa çıktığımda gerçek hayatın hiç de öyle olmadığını görmüştüm. Köyden daha acımasızdı. Sopayı yiyip yiyip, kaşım gözüm yarılmış halde eve geliyordum. Bir süre sonra babam da bıkmış olacak ki bir daha bu şekilde eve gelirsem bir sopa da kendisinden yiyeceğimi söylemişti. O gün çok şey değişmişti ve yaramazlıklarını tavana vurmuştu. Ölüm tehlikesi bile atlatmıştım; apartmanımızın yan bloğunun elektrik hatlarını kesip, onlara elektrik satmayı planlamış ve uygulamaya koymuştum. Elektrik tellerini kesmeye çalışmıştım. Hayatımı o zamanın meşhur ayakkabılarından Mekap'a borçluyum. Bir saate yakın baygın yatmışım. Ağaçlara tırmanıp kolumu kırmalar, mahallede kavgalara karışıp dayak atmalar, dayak yemeler... Her türlü haylazlığa karışır, bazen de başı çekerdim. Babam her vukuattan sonra, 'Bu çocuk ileride beli tabancalı gazinocular kralı olacak herhalde' diye hayıflanırdı..." "Ailem aslında, tek çocuk olmamın dezavantajlarına karşı korumacı olmuştu. Bu, annemin ve babamın yaklaşımları ve çocuk eğitimine bakış açılarıyla alakalıydı. Gençliklerinde sol görüşlü olmaları ve özgürlükçü bir eğitim politikası gütmeleri sebebiyle çok steril bir ortamda büyümedimve hiçbir şeyi de kolay hak etmedim. Çocuk dahi olsam birey olarak tek başıma ayakta durabilmem gerektiğine inanıyorlardı. İlkokula başladığım gün sırtıma çantamı alıp, evin kapısını kendim kapatıp, okula tek başıma gidip, sınıfımı kendim bulmuştum. Akşam da evin kapısını kendi anahtarımla açıp eve girmiştim. Öğretmen olan anne ve babam da diğer çocuklarıyla ilgilenmek zorundaydı zaten. Tek çocuktum ama ebeveynlerimi hep kırktan fazla kardeşle paylaştım." "Dersler konusunda liseye kadar çok başarılıydım. İlkokulda karnemde 4, ortaokulda ise 9 yoktu. Bölgeler arası sıralamalara girerdim. Çeşitli branşlarda ödüller alırdım. Özellikle kompozisyon ve hikayelerim çok beğenilir, birincilikler alırdı. Balıkesir Lisesi'nde ise başarı grafiğim biraz düştü. Sosyal derslerde az da olsa sorun yaşıyordum. Hareketli ve eğlenceli bir dönemdi. Sınıfta kalmamama ve notlarımın da kötü olmamasına rağmen üstün başarılarıma alışmış olan anne ve babamın tepkisini çekiyordum. Lisede sosyal tarafım daha da gelişmişti, sınıf başkanıydım, gezi kolu başkanıydım. Geziler düzenlerdim. Sık sık yaş günü partilerimiz olurdu. Hatta bazılarımızın senede birden fazla..." "Bu konuyuseninlebir daha konuşmayacağım" Lise son sınıfa geldiğimde birinci ve ikinci sınıfın havası devam ediyordu. Üniversite sınavını pek ciddiye almıyordum. Deneme sınavlarından başarılı sonuçlar alamıyordum. Sınava dört ay kala babam beni karşısına almış ve 'Bizim büyük maddi imkanlarımız yok. Senin için tek yapabileceğimiz şey, tahsiline üniversitede devam etmek istersen sadece eğitimini karşılayabiliriz. Hayatını kendin kazanacaksın. Bunu ne yolla kazanacağına önümüzdeki dört ayda sen karar vereceksin. Bir daha da seninle bu konuyu konuşmayacağım' demişti. Bu konuşma aklımı başıma getirmişti. Sınava kadarki kısa sürede resmen kampa girerek sıkı bir şekilde çalıştım. Masa başında ders çalışmaktan çok kilo almıştım. Mühendisliğe merakım vardı ve bu alandaki fakülteleri hedeflemiştim. Bir büyüğüm inşaat mühendisliğini telkin ediyor ve bu mesleğin sadece bina yapmakla kalmayıp, 'civil engineering' olan İngilizcesinden de anlaşılabileceği gibi medeniyetler yaratan bir meslek olduğunu anlatıyordu. İnşaat sektörünün her ülkenin lokomotifi olduğunu söylüyordu. Bu bana çok cazip gelmişti. Tercih listemde ilk üç tercihim bilgisayar mühendisliği, diğerleri de inşaat fakülteleriydi. Bilgisayar mühendisliği o dönem çok popülerdi. Bu süreçte hiçbir deneme sınavına girmeden doğrudan üniversite sınavına girdim ve sınavda 568 puan aldım. Yüksek bir puandı. Sonuç olarak aslında kalbiYALITIM• MAYIS/ HAZiRAN 2007 5 9

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=