Yalıtım Dergisi 65. Sayı (Mart-Nisan 2007)

portre/ röportaj Vergi kaçırsaydım beni kimse yakalayamazdı "İşe başlar başlamaz imalatla ilgilendim. Her zaman da imalattan çok keyif aldım. İlk iki seneden sonra zaten normal bir döngü başladı. Yaptığımız yatırımlar kendi kaynaklarımızla karşılayacağımız yatırımlardı. Kredi kullanan bir firma değiliz. Babamızın tavsiyelerinden birisi de kredi kullanmamaktı. Bu tavsiyeyiçok da sorgulamadan kabullendik. Büyük atılımlara girmedik. Bunun bir eksiklik olup olmadığı tartışılır ama sonuç olarak yetmiş seneden fazla ömrü olan bir firmayı yönetiyoruz. Yapı olarak 'işi için yaşayan' insanlar değiliz. Huzurlu insanlarız. Çok hırslı ve saldırgan şekilde büyümeye çalıştığınız zaman huzurlu olmak pek mümkün olmuyor. Bu rahatlığımızın azalmaması için başka şeylerden de feragat edebiliyoruz. Mesela ülkemizde faturasız satışlar son derece fazla. Ben de Ticaret Lisesi, İşletme Fakültesi mezunu ve yıllarca bu fir. mada çalışmış birisi olarak gayet iyi bir vergi kaçakçısı olabilirdim.Kolay kolay da beni kimse yakalayamazdı. Ama kafamızı bu vergiyi kaçırmak için yormak, sonra da bizden daha 6 o YALITIM •MART/ NiSAN 2007 akıllı birisi çıkar da bizi yakalarsa diye dertlenmek yerine, faturasız satış yapmamayı tercih ediyoruz. Hesabımızı iyi yapıyoruz, faturamızı kesiyoruz ve huzur içinde uyuyoruz. Bu bütün firma ve ortaklara ait bir yapı. Zaten Türkiye'de elli küsur senelik bir ortaklık yapılabilmesi, tamamen dünya görüşleri ve karakterleri birbirlerine çok uyumlu insanlar olduğumuzu gösteriyor." Ticareti garip buluyorum "İlk göz ağrım imalattır. Tercihim satmaktan ziyade üretmektir. Ticaret de yaptım fakat ticaretin ne anlama geldiğini şimdi bile çok anlayamıyorum. İlk olarak işe başladıktan dört beş sene sonra, Yapı Servis fir. masından Sipahi Bey'den akustik sünger alıp, yüzde on beş karla satmıştım. Bir malı alıp ona hiçbir şey katmadan onun üzerinden para kazanmak çok garip gelmişti bana. Hala da ticareti biraz garip bulurum." Yerli ürünlerneredeyse kullanılmaz olmuştu "Türkiye'de ithalatın başladığı dönemde yerli firma olmanın ciddi dezavantajları vardı. İnanılmaz bir yabancı hayranlığı hakimdi. Ürünün başına 'İthal malı' yazmanız satış için yeterli tek kıstastı. Bu durum bizi çok zorlamıştı. Yerli üretici olarak ithal ürünlerle aynı ürünü ürettiğimizi biliyorduk.Çünkü bitümlü malzemeler, otomobil gibi çok teknolojik ürünler değildir. Almanya'da da Türkiye'de de aynı şekilde imal edilir. Fakat diğer teknolojik ürünlerde kalite farkı çok büyük olduğu için insanlar bitümlü malzemelere de aynı şekilde yaklaştılar. Yani aynı kalitede olup ucuz olmasına rağmen yerli ürünler neredeyse kullanılmaz olmuştu. Bugün ise yerli üretici olmak artık bir dezavantaj değil. Şimdi yabancı bir ürün de, yerli bir ürün de satmanın hiçbir ayrıcalığı yok. Biz, uluslararası büyük firmalarla iyi rekabet ettiğimizi düşünüyoruz." Emülzertek başına savaş vermekzorunda kaldı "Dönem dönem, likit yalıtım ürünleri konusunda uzmanlaşmış olmamızın avantaj ve dezavantajlarını yaşadık. 80'li yıllarda bitümlü örtü furyası çıkmıştı. İnsanlar o dönemde teneke kutunun içindeki likit ürünün ne olduğunu göremiyorlardı. Halbuki membran kendi başına ambalajsız olarak ayakta duran bir malzemeydi. Dokunan herkes bütün sorunların membranla çözülebileceğini düşünmeye başlamıştı. Fakat bir çatı sadece tek bir rulo membranla kaplanmıyor. Bir çatıyı kaplamak için yüzlerce membranı birbirine eklemek gerekiyor ve tabii ki işçilik hatalarından kaynaklanan sorunlar yaşanıyor. İnsanlar su yalıtımının tek bir ürünle yapılamayacağını gördüler. Bu ara dönemde Emülzer sektörde tek başına savaş vermek zorunda kaldı. Halbuki karşı tarafta çok miktarda membrancı aktif bir pazarlama yaparak piyasada güçlü bir yer edindiler. Bugün ise likit yalıtımcıların cephesi güçlendi. Artık Sika, Maxit, Köster, Henkel ve BASFgibi güçlü firmalar

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=