Yalıtım Dergisi 63. Sayı (Kasım-Aralık 2006)

portre/röportaj restorasyonlar çoğu kez kötü. Türkiye ekonomisinin ana problemi arsa yağması ve yapı spekülasyonudur. Herkes petrolden; biz ise toprak yağmasından para kazandık. Türkiye inşa edilmemiş bir ülke Türkiye inşa edilmemiş bir ülke. En önemli sorunumuz inşa etmek. İstanbul neredeyse on beş milyon oldu. Yapılar bu hızın ve yoğunluğun yarattığı sorunların yanıtı olamıyor. Köylü, kente özgü davranışları edinemiyor. Okuma yazması yarım yamalak olanları kentlileştiremiyorsunuz. Sonunda ne köylü oluyor ne şehirli. Her taraf kutu kutu bina dolu. Binaların çoğu alt yapıyla birlikte düşünülmüyor. Önce bina yapılıyor, sonra yol geliyor ve kanalizasyon açılıyor. Topraksız köylü, buraya gelip, politikacılar ve mafyayla işbirliği yapıp, oy karşılığı ucuz ya da bedava arsa elde etmeye başlıyor. Bunun önüne geçecek hiçbir şey yok. Birisi oy almak istiyor, diğeri ev sahibi olmak istiyor. Bu ikisi çok iyi örtüştü ve Türkiye kentlerini bir kaosa sü60 YALITIM• ARALIK2006 rükledi. Kontrol de yapılamadı. Çünkü kontrol kavramı toplumun kentsel kültürüyle paralel bir olgu. Büyük şehirlerde hiçbir şey korunamadı İstanbul Büyükşehir Belediyesi sur içini lüks bir Osmanlı şehri yapacağım diyor. Bunun koruma fikriyle bir ilgisi yok. Olmayan binayı icat ederek yeniden konak yapmak gibi komik şeyler üzerine kafa yoruluyor. Türkiye'de planlama gibi restorasyon da kolay değil. Tek yapılar dışında şehir strüktürüyle de ilgili bir koruma yok. İstanbul Teknik Üniversitesi ile Safranbolu Belediyesi bir araya gelip Safranbolu projesi hazırlamıştık. Orası bir ölçüde korunabildi. Fakat onun dışında büyük şehirlerde sistematik olarak hiçbir şey korunamadı. 1970'lerde İstanbul'un koruma planı için çok geniş, sokak sokak bir koruma alt yapısı hazırlamıştım. O zamanlar korunmasını istediğimiz mahalleler ve hatta tasdikli planlar bile yok oldu. Bu kendimizlealay etmek demek. Tarih kültürü olmayan bir toplumda eski eser koruması olamıyor. Dünya yaptığı için güya biz de yapıyoruz. Turizm yapıyoruz, gökdelen yapıyoruz, uçak yapıyoruz, koruma yapıyoruz. Ama hepi "mış" gibi oluyor. Halk sahip çıkmazsa politikacı da sahip çıkmaz Restorasyon, kültüre duyarlı bir konu. Restorasyon estetik, kültürel bir değeri olan bir artifakt'ın özelliklerini koruyarak tamir edilmesi demek. Korunacak özellikleri düşünmek lazım. Her yapıt tam anlamıyla korunamaz. Her yapının her yeri çok önemli değildir. Her noktada yeniden karar verilir. Kararda esas olan şey toplumun, "değeri olan kültür varlığını korumam gerekir" düşüncesine sahip olması. Bunun gelişmesi için, mimarlık tarihi ve sanat tarihi bilincinin de gelişmesi şart. Sokaktaki insan için bu şimdilik bir hayal. Halk sahip çıkmadıkça, politikacı da sahip çıkmaz; uzman da sahip çıkamaz. Restorasyonuen ucuz yapana veriyorlar Restorasyon tamir demek değil. Tamirde yapının korunması diye bir şey söz konusu değildir. Restorasyonun ise çok dikkatli yapılması gerekir. Önemli olan yapının kendisidir. Bu, bina yapmak değildir. Bizde ise tek kıstas ucuzluk. Restorasyonu en ucuz yapana veriyorlar. En ucuz yapanın en kötü olması olasıdır. İyi işler yapan, uzmanlaşmış mimarlar da var ama politik ortam, örgütlenme, belediyelerin durumu buna pek olanak vermiyor. Restorasyonun özel ve pahalı bir şey olduğu kabul edilirse çok iyi uygulamalar yapacak uzmanlara da sahibiz. Beni çok rahatsız eden bir sürü restorasyon uygulaması var. Anadolu'da yapılanların çoğu rezalet. Çok fazla olmasa bile iyi korunan yapılarımız da var ve bunların sayıları gün geçtikçe çoğalıyor.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=