bir şanstı. Mimarlık tarihçisi olarak da 1950'lilerin Anadolu'sunu köşe bucak dolaştım. Anadolu'nun Osmanlı halini iyi bilirim. Çok kitap okuyan bir çocuktum. Babam, hangi şehirde olursak olalım tüm çocuk yayınlarını takip etmemizi sağlardı. Hayat Ansiklopedisi'ni baştan sona okumaya kalkmış ve çoğunu da bitirmiştim. Ömrüm boyunca okudum hala da doymaz bir okuyucuyum... Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanı olduğu dönemde Ankara Gazi Lisesi'ni bitirdim. Sık sık okulu ziyaret ederdi. Gazi Lisesi, yeni kurulan cumhuriyetin en önem verdiği okullardan birisiydi. Atatürk ilkeleriyle yetişiyorduk. Ulus olma süreci içinde yaşanıyordu. Laik cumhuriyetin işçileriydik. O dönemde Ankara'da bir kız bir de erkek lisesi vardı. Sınıfımızda 13 bakan ve milletvekili oğ1 u bulunuyordu. Ankara da yeni kuruluyordu. Nüfus 150 bin civarındaydı. Kızılay'dan çıkıp Maltepe Köprüsü'nü geçtikten sonra Ankara biterdi. Çoğunu Almanların yaptığı çağdaş mimari yapıtlar vardı. Sümerbank, Merkez Bankası, İnönü Kız Enstitüsü, Sergi Evi, Gar, Bakanlıklar ve Cumhurbaşkanlığı Köşkü modern mimari tarihimizin önemli yapıtları arasındadır. Bugünle karşılaştırınca o dönem bana olağanüstü bir sağduyu ve dürüstlük ortamı gibi gözüküyor. Emin Onat akrabamızdı İlk ve orta öğretimde çok iyi bir öğrenciydim. Fen şubesinde okumama rağmen felsefeve edebiyatla da çok ilgilenirdim. Bu yüzden lise sonrası meslek seçiminde zorlanmıştım. Teknik Üniversite'de mimarlık fakültesinin kurucularından olan Emin Onat akrabamızdı ve Ankara'ya geldiğinde bize sık sık uğrardı. Liseyi bitirirken ne olacağımı sormuş; ben de herhalde Yüksek Mühendis Mektebi'nin ününden etkilenerek mühendislik okuyacağımı ve gemi mühendisliğini düşündüğümü söylemiştim. O da Türkiye'de henüz gemi bile inşa edilmediğini söyleyerek, mimar olmamı tavsiye etmişti. Sınava girmiş ve kazanmıştım. İnşaat, makine, mimarlık ve elektrik olmak üzere dört şube vardı. Bu dört şube üç sene beraber okur, sonradan ayrılırlardı. İnşaat şubesinden sekiz kişi mimarlığı seçmişti. Okulun eğitimi beş seneye düşürülünce, başarılı öğrencileri doğrudan ikinci sınıfa almak için bir sınav açılmış, ben ise sınavlara girmemiştim. Sonradan Onat ısrar edince girmeye karar vermiş, ama biraz geç kalmıştım. Hocalar laboratuvarlarda bekliyorlar kim gelirse imtihan ediyorlardı. Matematikve kimya sınavlarında başarılı olmuştum. En son fiziklaboratuvarına gittiğimde Doçent Celal Bey, sert sert bakıp "Yalnız seni mi imtihan edeceğiz, bıktık artık" deyip beni kovalamıştı. Fizik sınavına giremediğim için birinci sınıfı okumak zorunda kalmıştım. İkinci sınıfta okulun ismi İstanbul Teknik Üniversitesi'ne dönüşmüş ve mimarlık fa. kültesi diğer bölümlerden ayrılmıştı. Öğrenci sayımız artmıştı. Yinede bütün fakülte topu topu bir koridoru işgal ediyordu. Derslerin yanında okuma-yazmatutkum da devamediyordu. Asistanolmayakarar verdim Okulu yatılı okumuştum ve yüksek mühendis-mimarolarak mezun olduğumda mecburi hizmet yapmam gerekiyordu. Zengin bir aile değildik. Babam vefat etmişti. Tekel Genel Müdürlüğü'nün inşaat şubesinde mecburi hizmetimi yapmaya başlamıştım. Annem ve Tıbbiye'de okuyan kardeşim Ankara'daydılar. Mezun olunca, Anadoluhisarı'nda bir YALITIM • ARALIK 2006 5 5
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=