portre/röportaj Zaten hemen akabinde Adana'yı da terk ettim. Fakat o günlerin anarşik olaylarından kaçmak mümkün değildi. Ankara'da politikanın tam kucağına düştük. İsteseniz de kaçamıyordunuz, bir tarafta yer almak zorundaydınız. Ben kendime daha yakın hissettiğim sol grup içinde yer alıp, okula o grupla gidip gelmeye başladım. İnanılmaz kötü olaylar yaşandı, insanlar öldürüldü, grupla okula giden insanların üzerine bombalar atıldı. Büyük tesadüflerle bunların çoğundan sıyrıldım. Bir bombalama olayı yüzünden polis tarafından okula hapsedildiğimiz bir gün 14 saat okuldan çıkamamıştık. Çatışmalar oluyor ve radyodan 7-8 ogrencının öldüğü duyuruluyordu. Ankara'da Hüseyin Bilmaç bağlama çalıyor - 1979 yer yerinden oynamıştı. Anne ve babalar hastanelere, morglara koşuyorlardı. Ben akşam geç saatte eve sağ salim geldiğimde önce bir sevinç sonra da haber vermediğim için kıyamet kopmuştu. O gün önce kızıp bağıran sonra sıkı sıkı bana sanlan anne ve babamı hiç unutmam. Şimdi bir baba olarak Türkiye'nin o karanlık günlere dönmemesini umut ediyorum. Kimya dalında yüksek lisans yaptıktan sonra endüstriye yönelmeyi planlamıştım. Ama o ortam okuldan kopmama neden oldu. Gazetecilik yapacağımı tahmin ediyordum Okulda dokuz ay boykot nedeniyle derslerin yapılamadığı bir dönem fotoğrafçılığa başlamıştım. Fotoğraf ajansı olan bir komşumuz boş durduğumu görünce kendi yanında çalıS4 va.ı ıTıM. ~lı.71Rtı.tı.ı Jrınh şıp para kazanabileceğimi söylemişti. Üçüncü sınıftaydım ve paraya da ihtiyacım vardı. İlk başlarda fotoğrafçılığın sanatsal boyutunu öğrenmeden stüdyoda getir götür işleri yaptırdılar. Ben gazetecilik yapacağımı tahmin ediyordum. Ama onlar ajans olmanın yanı sıra Ankara'da başta orduevi olmak üzere birkaç kurumun sosyal tesislerinin fotoğraf işlerini de almışlardı. Bir anda, boynumda fotoğraf makinesi orduevinde düğüne gelenlerin resimlerini çeken birisi olmuştum. Önce Yashika, sonra Canon ve en son Nikon bir makine teslim etmişlerdi. Basın ajansındaki son birkaç ayda artık magazinin dışında toplumsal olaylara da gönderdikleri foto muhabirlerinden birisi olmuştum. Başbakan Bülent Ecevit ve Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'ün katıldığı toplantılara gidip fotoğraflar çekiyordum. Birkaç defa da maçlara göndermişlerdi. Başlarda küçümsediğim işin aslında önemli olduğunu öğrendim. O yıllardan beri Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği'ne üyeyim. Fotoğrafçılık kanıma o günlerde girdi ve hala devam ediyor. Birkaç tane analog makinem var. O makineler fotoğrafçılığı sanat yapıyor. Dijital makinemle de oğluma fotoğrafçılığı aşıladım. Anfınin önüne beni atarlardı Üniversitede tüm mühendislik derslerinde çok başarılıydım. Fakat kimyanın ana dallarından biri olan organik kimya, hocanın da etkisiyle beni zorlamıştı. Kendimi zorlayarak geçer not aldığım tek dersti. Fakat meslek hayatım hep organik bileşikleri kullanan ya da üreten bir adam olarak geçti. Belki geleceği görseydim o derse daha çok ilgi gösterebilirdim. Okulda sivrilmeme neden olan birçok şey vardı. Atletizm,gitar, yüzücülüğüm ve hatipliğim ön plandaydı. Ağzım laf yaptığından toplantılarda genellikle konuşmacılardan bir tanesi ben olurdum. Anfininönüne beni atarlardı. O günün toplumsal olaylarıyla ilgili bir panelde, gelmeyen panelistin yerine beni sürükleyerek kürsüye çıkarmışlardı. Orada en çok konuşan da bendim. Spor hayatım da çok aktifti. Yüzücülük ve atletizmde orta öğretimim sırasında Türkiye derecelerim vardı. Ankara'da Ring İhtisas Kulübü'nde yüzüyordum. Atletizmde 400 metre engelli yarışında finale kalıp dördüncülük almıştım. Basketbol oynuyor ve antrenörlük kurslarına katılıyordum. Aldığım lisansın geçerli olması için takım çalıştırmam gerekiyordu. Aramalarım sonucunda Ankara amatör kümede yeni kurulan, o zaman Ankara'da ikinci amatör kümeye katılan Dikmen Spor'u bana teslim etmişlerdi. Takımın sadece koçu değil her şeyiydim. Kulübün başkanı bir manavdı ama adamcağızın maç günleri gönderdiği birkaç kilo limon dışında desteği bulunmuyordu. Her şeye rağmen üç yılda başarılı sonuçlar almıştık. Sunuculukyapacakolmam beni hepten heyecanlandırdı O yıllarda ayrıca Ankara Radyosu Türk Sanat Müziği korusundayım. Ud üstatlarından Cinuçen Tanrıkorur aile dostumuzdu. Kendinden geçercesine çaldığı ud, üniversitenin ilk yıllarında beni çok etkilemişti. Onun da teşviğiyle koro seçmelerine katılıp kazanmıştım. Dört yıl kadar koroda koristlik yaptım. 1981 yılında Atatürk'ün yüzüncü doğum yıldönümü nedeniyle verilen konserde hem solo şarkı söyleyecek hem de koroda yer alacaktım. Arı Stüdyosu'ndaki konseri sunacak TRTspikerinin gelmemesi üzerine koro şefimiz Kadri Şarman konseri benim sunmamı istemişti. Konser televizyonda yayınlanacaktı. Yakın çevremin yanı sıra Devlet Başkanı Kenan Evren, konsey üyeleri ve başbakan gibi önemli şahsiyetler de izleyiciler arasındaydı. Ben o ortamda nasıl
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=