Yalıtım Dergisi 58. Sayı (Ocak-Şubat 2006)

rak en önem verdiğimiz konu insan kaynağımız. İnsan kaynağı ve niteliğine çok önem veriyoruz.Tecrübelerimizi paraya tahvil edeceğimiz yaştayız. Bildiğim ne varsa anlatmaya çalışırım. Bir ara arkadaşlara verilen eğitimlerden gına gelmişti. Nitelikli insan kaynağınız yoksa bir şey üretmenin anlamı yok. Rekabette en önemli şey insan kaynağı, marka, dağıtım kanalı. Bu güçlerin hepsi ODE'de var. ODE'de çok farklı bir iş yapma modeline sahibiz. Klasik fır. malar gibi değiliz. Müşteriyle, bayiiyle diyaloglarımız çok iyi. Bazı bayi arkadaşlar yönetim danışmanlığı talep ediyor bizden. Ben oralardan geçtiğim için o arkadaşlara tecrübelerimizi aktarıyoruz. Onlar büyüdükçe biz de daha rahat çalışabileceğiz. Başka bir sektörde olsaydık çok daha büyük ciroları olan bir firma olabilirdik. Sektörümüz güdük olduğu için doğal olarak bizler de nispeten ufak kalıyoruz. Tekstil ya da turizm sektörlerinde olsaydık daha farklı noktalarda olabilirdik. Mecburiyetten girişimci oldum Türkiye'de insanlar zorunluluktan girişimci oluyor. Avrupa'da bu kadar çok girişimci çıkmıyor. Çünkü orada kurumsallaşmış büyük firmalar var. İnsanlar o firmalara giriyor, bir yerden başlıyorlar. Ben de mecburiyetten ve zorunluluktan girişimci oldum. Bir yere girip düşük ücret almayı istemedim.Kendi şansımı denedim. Kendime de güveniyordum. Belki Almanya'da doğsaydım bugün bir firmada çalışıyor olacaktım. Türkiye'nin havasından mıdır, suyundan mıdır bilemiyorumama hakikaten girişimci bir toplumuz. Yurtdışına fuarlara gittiğimde görüyorum, adam geliyor İngilizce bilmiyor.Türkiye' de girişimci olmanın bazı dezavantajları var. Bunlardan birisi başarısız olunduğu zaman bir daha teşebbüs edilemiyor.Moralçöküntüsü oluyor. Çünkü kaynak sınırlı. Son dönemlerde girişimcilik de köreliyor Türkiye'de... Franchasing sistemi insanları bir kalıba sokuyor. Ufak tefek girişimcilik yaklaşımları standartlaşıyor. Bir çok sivil toplum örgütüne üyeyim Türkiye'de sivil toplum örgütleri 1990'dan sonra ciddi olarak kavranmaya başlandı. 1980 darbesinden sonra insanlar derneklere, sivil toplum örgütlerine karşı mesafeli davrandılar. O yıllarda ben MakineMühendisleri Odası'na girip çıkmaya korkardım. 1990'dan sonra sektörler yavaş yavaş toparlanmaya başladı. TTMD kuruldu, sonra ben TTMD'den esinlenerek İZODER fikrini ortaya attım. Bugün İZODER aldı başını gidiyor. ÖzellikleAB sürecinde daha fazla önem kazanacak. Avrupalı siviltoplum örgütlerini dinliyor. Buralar artık politika üretiyor. Sivil toplum örgütlerinde 1976'dan beri aktif rol alıyorum. Sektörde de sivil toplum örgütleri artacak. Mesela şu anda XPS ve bitümlü membranlarla ilgili dernekler kuruluyor. Her sektör pazara bir disiplin getirmek ve pazarı büyütmek için dernekleşecek. Sektöre! ihtisas dernekleri oluşturmaya çalışıyoruz. İZODER, hepsini kapsayan daha üst bir yapılanma olacak. Biz ODE olarak Türkiye'deki sektöre! siviltoplum örgütlerinin gelişmesinin de önderliğini yaptık. İZODER olarak bir zamanlar benim ofisi kullanıyorduk. İZODER'in üçüncü dönem başkanlığını da yaptım. Ecvet Ağabeyi kurucu olsun diye bir numara yaptık; ikinci de kendimi yapmıştım ayıp olmasın diye. Firma olarak bu işlere çok ciddi yaklaşıyoruz. Dernekler genelde beş altı kişinin sırtında gidiyor, herkesin bu işe el atması lazım. Şu anda 12 sivil toplum örgütüne üyeyim. İngiltere'de ortalama ll'miş. Demek ki o anlamda çağdaşım. Sektörün envanterini çıkartamıyoruz Yalıtım sektöründe kayıt dışı ve haksız rekabet bence en büyük sorunlar. Ayrıca pazarın bilinçlendirilmesi ve büyütülmesi doğrultusunda fazla mesai harcanmıyor. İnsanlar enerjisini rekabete harcıyor; bu da fiyat odaklı oluyor. Yani rekabet, hizmette farklılaşmak, farklı bir iş yapmak şeklinde olmuyor. Bu da sektörün büyümesine engel oluyor. Sektör dışından sektöre ilgi ve gereksiz kapasite fazlalılığı bazı olumsuzluklar yaratıyor. Kapasite fazlalığı fiyat rekabetini tetikliyor. Fiyat rekabeti başlayınca da kimse mutlu olmuyor. Sektörümüzün en kötü yönlerinden birisi de bilginin paylaşılmaması. Sektörün envanterini çıkartamıyoruz. Bu çok çağdışı ve komik bir şey. Yalıtım sektörü 400 milyon dolar mı, 600 milyon dolar mı, bilemiyoruz. Bu bizim en büyük ayıbımız. Bu konuda şarklıyız. Avrupa'daböylebir şey yok. Rekabet etsek de birbirimizi anlayabiliyoruz Sektörde herkesle diyaloğum iyidir. Özellikle Durmuş Topçu, Levent Ürkmez ve Nuri Bulut'la belli sınırlar çerçevesinde her şeyi konuşur, tartışırız. Rekabet etsek de birbirimizi anlayabiliyoruz. Bu rekabet de sektörün gelişimini dinamitliyor. Sektörün büyümesini, bilinçlenmesini tetikliyor. Üzeyir Garih'in iş prensiplerini, işe yaklaşımını ve hayat tarzını örnek alıyorum. ODE'de bir şeyler yaptığım zaman Alarko'ya benzer şeyler yapıyorum. Isısan'dan Rüknettin Bey, F'riterm'den Metin Duruk benim önümdeki insanlar. Mesela Bülent Eczacıbaşı'nın demokratik yönetimi çok hoşuma gidiyor. Borusan Grubu hoşuma gidiyor. Eczacıbaşı veya Alarko gibi bir şirketler grubu olmayı arzu ediyorum. Adımlarımızı da ona göre atıyoruz. YALITIM• ŞUBAT 2006 6 5

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=