portre/röportaj dürden geçilmesi lazım. Size emanet edilen ülke kaynakları var. Yaptığınız şeyler şehrin göbeğinde kalıcı olarak senelerce duruyor; şehrin hakkı var. Onun hakkını verebiliyor musun? Kullandığınız nesnenin hakkını verebiliyor musun? O yeteneğe sahip misiniz?Bizde okuldan mezun olduğu gün, yüz katlı binanın projesini imzalayabiliyorsun. Diğer ülkelerdeki gibi meslek sonrası eğitim ve bir sertifika alınması gerekiyor. Bir mimarın yanında çalışabilirsiniz; ama kendi adınıza imza atıp sorumluluk almak için o yetkiyi kazanmak lazım. Mimarlık eğitimi kesinlikle dört senenin içine sığmaz. Özellikle bizim ülkemizde genel kültür çok düşük olduğundan bu mümkün değil. Mimarlık uygulamalı bir meslek. Uygulamadan kopuk olarak eğitim olmamalı. Senkim oluyorsunda beni buradan kovuyorsun?.. Öğrenci eylemlerinin yoğun olarak yaşandığı 1960 ve 70'li yıllar bizim için de öğrenciler için de çok zor bir dönemdi. Gerçekten çalışıp bir şeyler öğrenmek isteyen öğrenciler zor durumda kaldılar. O dönemde hareketlerin çoğunun elebaşısı ya da başkanları bizim fakülteden olurdu. Boykot yapan öğrencilerin kapıdan bizi geri gönderdikleri günleri hatırlıyorum. Bir gün, ders bittikten sonra fakülteden olmayan yabancı biri geldi ve bana, "Üniversite işgal edilecek, dışarı çık" dedi. Ben de, "Sen kim oluyorsun da beni buradan kovuyorsun" deyince, adam herhalde zayıf karakterliymiş ki süklüm püklüm odadan çıkmıştı. Fakat alt katta çok değerli bir arkadaşa birisi gelmiş, o da benzer bir cevap verince bayağı tartaklamışlar. Bilinçsiz bir takım davranışlar vardı. Bir gün dersteyken koridorda gürültü duymuştum. Koridora çıktığımda bir grup öğrenci, önlerinde birisi de "Demokratik üniversite istiyoruz" diye bağırıyordu. Yanına gittim ve "Ben de demokratik üniversite istiyorum. Bu kadar arkadaşın önünde söz veriyorum. Anlaşalım, ben de seninle beraber bağıracağım" dedim. "Peki" dedi. "Ama önce anlaşalım. Demokratik üniversiteden ne kast ediyorsun?" dedim. Sustu, çünkü hiçbir fikri yoktu. Sonra ben kendi fikrimi söyledim. Şimdi de sen söyle dedim, yine sustu, o zaman ben söyleyeyim de sen düzelt dedim. "Sen diyorsun ki, ben bu yaşıma geldim, ülke için bir şeyler düşünürüm, ama sen de benim gibi düşüneceksin. Ama düşünemezsen kafanı kırarım" diyorsun deyince, döndü gitti ve ne gürültü kaldı ne de tantana ... Elbette ki düzeltilmesi gereken sorunlar vardı, ama yöntem bu olmamalıydı. Üniversite çok zarar gördü ama atlattık. Genelde üniversitede olduğumda odamın kapısı kapalı olmazdı ve öğrenciler herhangi bir saatte gelip her türlü sorunlarını benimle tartışırlardı. Öğrencilerle daima iç içe yaşadım. Hatta birkaç defa bu tip hareketlerde Gümüşsuyu'ndan Beyazıt'a kadar yürüyüşlere katıldığım bile oldu. Sadece ders saatinde belli bir programa göre bir şeyler söyleyip çıkmakla hocalığın bitmediği kanısındayım. Hiçbir yapının fiziksel ömrünü tamamlamasına imkan verilmiyor Kentsel dönüşüm gerçek anlamıyla yapılabilirse iyi bir şey. Amaç şehrin ve şehirlinin yararına gelişmeli. Bizde ise rant ekseninde gelişiyor. Rant ekseninde geliştiği zaman tabii ki çarpıklığı da beraberinde getiriyor. Her yeri yıkıp yeniden yapmak bir şey ifade etmiyor. Yıkıp yeni yapmak marifet değil. Çünkü yıkıp yeni yaptığınız zaman bir şeyi yok ediyorsunuz. Yeni yapacağınızı başka bir alanda tekrar yapabilirsiniz. Mesela Kadıköy'ün yüzde sekseni yıkılıp tekrar yapıldı. İçinde oturduğum ev üçüncü nesil. Elli sene içinde üç kere yıkılıp yeniden yapıldı. Hiçbir yapının kendi fiziksel ömrünü tamamlamasına imkan verilmiyor. Kullandığınız bir nesneyi yok ediyorsunuz, yerine başkasını koyuyorsunuz. Yap-sat sistemi yapı kalitesini çok düşürdü. Çünkü yapıcı tam profesyonel, alıcı ise tam amatör; alırken YALITIM• ARALIK 2005 7 5
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=