Yalıtım Dergisi 57. Sayı (Kasım-Aralık 2005)

portre/röportaj bir evin duvarını dökmek mümkün olacak. O geçici konutlar, uyduruk prefabrikasyonlar yerine depreme dayanıklı, kalıcı konutları Alker ile yapmak mümkün. Bu son çıkışımızı becerebilirsek, bir son çıkış daha yapacağız ... Burada bu iş yürümez Almanya'da olduğum sürede, yani harp sonrası yapılanmada Yapı Endüstri Merkezi tipindeki kuruluşların çok büyük yararı olduğunu gördüm. Yeni malzeme tanımak için onların içinde bulunurdum. Dolayısıyla nasıl çalıştıklarını biliyordum. Türkiye'ye dönünce üniversite bünyesinde böyle bir şey kurmayı düşündüm ama üniversite kanunu buna imkan vermiyordu. Şimdi Taşkışla'nın yanında Mühendishane diye bir lokanta var; o binayı bu maksatla yapmıştık. Doğan Hasol kürsümüzde asistandı. Bu konudaki eksikliği de biliyordu. Bir gün fakülteye geldi, "Ağabey böyle bir şey düşünüyoruz ne dersin?" diye sordu. Ondan sonra onun ve benim arkadaşlarımdan oluşan 12 kişi bir araya geldik. Altı ay her akşam bu kuruluşu kurmaya çalıştık. Bu Türkiye'de ilk defa yapılıyordu. Bizden önce birkaç kişi bu tip girişimlerde bulunmuş ve malzeme piyasasını dolandırmışlardı. Malzeme firmaları çok dirençliydi. Çok paramız da yoktu. 1967 senesi sonbaharında çıkara çıkara adam başı onar bin lira çıkarabildik. Şirketi onar bin lirayla kurduk. Ödenmiş sermayemiz 120 bin liraydı, bir limitet şirket kurduk. Kar amacı gütmemesi gerekiyordu. Özel bir şirketin kar amacı gütmeden ayakta durması, mümkün değil. Birçok yerde bu tip kuruluşlar devlet desteğindedir. Ya da sanayi oturmuş olduğu için sanayi destekler. Bizde sanayiden de destek yoktu devletten de destek yoktu. Tek şansımız hepimiz ekmek paramızı kazanabiliyorduk. Yani oradan maddi bir beklentimiz yoktu. 7 4 YALITIM• ARAUK2005 12 kişi hiç fire vermeden işe başladık. Bugünkü YEM'in bulunduğu yer bir şirketin deposuydu, sadece kaba yapıydı. İlk kira taksiti olan 78 bin lirayı ödeyerek orayı tuttuk. Bir gün Ahmet Ekmekçioğlu gelmişti, "Kafesçioğlu çok iyi niyetlisin. Burası Türkiye, burada bu iş yürümez" demişti. Ama 38 senedir yürüyor. Kendimizi kabul ettirmek için çok çalışmamız gerekiyordu. Çok emek verdik. Doğan askerdeyken ben yöneticilik yaptım. 1971 senesinde yurtdışına gittiğimde Doğan'a devrettik. O zamandan beri de Doğan götürüyor. Mimarlık temel bir kültüre dayanmalı Mimarlık fakültelerindeki eğitim yörüngesinden sapmış. Mimarın diğer sanatçılardan çok farklı sorumlulukları vardır. Sanatkarlığın yanı sıra teknik kadronun şefliğini de yürütebilmeli. Her şeyi bire bir kendi yapmasa bile doğru adamı seçmek için belli bir düzeyde çok farklı şeyleri bilmesigerekir. Onun meslek etiğine ve bilgisine emanet edilen bir devlet sorumluluğu var. Milyarlarca bütçeyi kullanıyor. Malzemeyi şöyle kullanmak yerine böyle kullanırsa her şey değişebiliyor. Bugünkü mimarlık fakülteleri maalesef bunu vermekten çok uzak. Bir insan Anadolu'nun bir köyünden kalkıyor geliyor, dört sene eğitim alıyor ve mimar oluyor. Emekli olmadan bir iki sene önce bizim fakültede son bir uygulama projesi yapılıyordu. Bir gün bir öğrenci geldi, bir yer gösterdim ve "Bu bir blok. Burayı bir 1/200 bir de 1/50 çiz, möblesini de yerleştir, getir" dedim. Ertesi hafta geldi; bir lokanta, maksimum masa sığdırılmış bir salon; bir de yanında bir salon, ortasında küçük bir boşluk var, etrafında ağzı dar çepeçevre localar çizilmiş. "Burası ne?" dedim, "Oyun salonu" dedi. "Ne oynanacakmış" dedim, "Briç oynanacakmış" dedi. "Briç nasıl bir oyun?" dedim, "Kağıtla oynanırmış" dedi. Briçin kağıtla oynandığını zanneden bir insan briç oynanacak bir salonu düzenleyebilir mi?.. Öbür salonun ne olduğunu sordum; orasının da müzikli lokanta olduğunu söyledi. O biçimi nerede çıkardığını sordum. "Ben Elbistanlıyım, gelirken Adana'da kaldım, arkadaşlar beni bir bara götürdüler, bu yaşıma kadar sadece onu gördüm. Dört senedir İstanbul'dayım ama amcam beni bir yere bırakmıyor. Okuldan eve, evden okula gidiyorum" dedi. İstanbul'un hiçbir yerini görmemişti ve mimar olacak, opera veya tiyatro binası yapacaktı. O çocuğa bir sömestre boyunca İstanbul'daki büyük yapıları bodrumundan çatısına kadar gezip incelemesini söylemiştim. Mimarlık temel bir kültüre dayanmalı. Toprağa dayalı bu kadar nüfusun yaşadığı ülkemizde köy ve ziraat yapılarına dair hiçbir ders verilmiyor. Öğrenciler liseden boş gelince bu boşluğun üzerine fazla bir şey ekleyemiyorsunuz. Köyü bilmeyenler köyü öğrensin; şehri bilmeyen de şehri öğrensin diye fakülteye bir ön hazırlık sınıfı koymaya çalışmıştık. Bu kadar karışık öğrenciyi aynı kazana koyuyorsunuz ve aynı işleme tabi tutuyorsunuz. Bu olacak iş değil... Bizim fakültede, malzeme konusunda yapmak istediklerimin çoğunu yaptık. Yalnız, mimarlık mesleğinde malzemenin yeteri kadar ağırlık kazanmasını isterdim; o sağlanamadı. Fakültelerde çoğunluk proje hocalarındadır ve programlar proje hocalarının istekleri doğrultusunda gelişir. Teknik tarafa biraz az önem veriliyor. Ben emekli olduktan sonra daha da az önem verilmeye başlandı. Mimarlık eğitiminin uygulamayla bir yürütülmesi lazım. Mimara ülke kaynakları emanet ediliyor Mimarlık eğitimi aldıktan sonra, uygulama yetkisi için başka bir prose-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=