portre/röportaj düz memur olmaktansa üniversitede kalabileceğimi söyledi. Otobüse bineceğim akşam eve geldi, "Ruhi, Toprak Mahsulleri Ofisi'nin müteahhidi bir mühendis arıyormuş. Önce onunla bir konuş da yarın gidersin" dedi. Ertesi gün otelde kalan müteahhide gittim. Bir görüşme yaptık ve 250 lira maaşla işe başladım. Ailemin yanında kalmam da benim için bir avantajdı. 194 7 yılının eyi ül ayına kadar çalıştım. Çorum'dan Boyabat'a kadar dokuz şantiye vardı. İki gece aynı yatakta yatamadığım akşamlar olurdu. Çankırı'dan sonra Çerkeş, İsmetpaşa, Karabük demiryolu boyunca istasyonlar... Meşakkatli ama zevkli bir işti; orada çok şey öğrendim. Şubat soğuğunda zatürree olmuştum Ankara'da Yedek Subay Okulu'na gittiğimde kıştı. Koğuşta pencerenin yanında yatıyordum. Gece yarısı nöbete giden bir arkadaş koğuşun havası bozuk diye benim başucumdaki pencereyi açmış. Şubat soğuğunda zatürree olmuştum. Doktor kışın ortasında yolda daha ağır zatürreeye dönüşür korkusuyla hastaneye gitmeme izin vermediği için 35 gün o yatakta kaldım. 15 gün hava değişikliği izni verdiler. O arada ciğerlerim su toplamıştı. Bir dönem daha gitsem bir daha hastalanacaktım; onun için 49. gün devre kaybetmemek için okula döndüm. Genelkurmaydan, istihkam mühendisliğinde çalışacak yedi-sekiz tane mühendis-mimar istiyorlar diye bir haber geldi.Tabur komutanına, "Ben hastayım, kıta hizmeti yapacak halim yok, bu arkadaşların arasına beni de koyun da kuraya katılmadan genelkurmaya gideyim" dedim. "Peki bakarız" dedi. Elli gün boyunca talim yapmadığım için, bir kusur yaparım da kendisi kötü not alır diye teftiş yapılacağı gün beni bodruma hapsetmişti. Teftişten sonra beni dışarı çıkardı. Ve tabii kura çekti, Çaycuma'da istihkam taburunda takım subayı oldum. Ama bir kilometre yol yürüyecek halim yoktu. Sonra oradaki doktor beni muayeneye sevk etti ve orada da geri hizmet raporu verdiler. Askerliğin son dönemini genelkurmayda istihkam müfettişliğinde geçirdim. sen bunusöylemeyi beceremiyorsanserbest hayatta ekmek yiyemezsin! Askerden terhis olacağım sırada bir arkadaşım Ankara'da büro açmayı teklif etmişti. Onun evi Ankara'daydı ve bir odasını büro yapmıştık. Kazandığımız paranın bir kısmını masraflar için bir kutuya koyuyorduk diğerini de yarı yarıya paylaşıyorduk. O betonarme projeleri, ben de mimari projeleri alıyordum. Betonarme projeleri de beraber yapıyorduk. Bir gün bir mimarlık projesi geldi, onu ben aldım; bir de betonarme projesi geldi, onu da arkadaş aldı. İkisi de bitti, bir gün mimarlığın parası geldi yine böldük, ertesi gün betonarme projesinin parası geldi. O arkadaş, "E bunu nasıl taksim edeceğiz" dedi. Benim de, "Dün ne yaptıysak şimdi de aynısını yapmamız lazım" demem gerekiyordu. Fakat diyemedim."Sen bilirsin" dedim. Ondan sonra kendi kendime "Ruhi sen bunu söylemeyi beceremiyorsan serbest hayatta ekmek yiyemezsin" dedim... Aşağı kattaki pastaneye gittim. Elime bir kağıt kalem aldım ve Emin Hoca'ya "Gelirsem beni fakülteye alır mısınız?" diye bir mektup yazdım. Hoca da kabul edince atladım trene İstanbul'a döndüm. Bir imtihan yaptılar. 1947 senesinde Orhan Sefa Hoca'nın kürsüsünde asistanlığa başladım. Malzeme bilgimi Almanya'da oluşturdum Doçent olduktan sonra Almanya'ya gitmiştim. Aylığım 800 liraydı ve bu para 1080 mark ediyordu. Almanya'da o dönemde bu parayla çok rahat yaşanıyordu. Dolayısıyla bir işe girme zorunluluğum yoktu. İşe girme zorunluluğumun olmaması bir çok şeyle ilgilenme fırsatı veriyordu. Çok üst düzey insanlarla ilişki kurma imkanına sahiptim. Almanya'da yapı araştırma endüstrisinin müdürü Profesör Tribel ile tanışmıştım. Çok iyi dost olmuştuk. Harp sonrası Avrupa'nın yapılanmasında etkisi olan birisiydi. Onunla iki buçuk sene beraber olmak bana çok şey kazandırmıştı. Onun kartvizitiyle bütün Avrupa'da kimsenin girmediği yerlere girebiliyordum. Malzeme endüstrisi yeni kurulurken, önemli fabrikaları gezmiştim. Malzeme öğrenimimi o piyasada, fuar ve sergilerde oluşturdum. Tribel'in vasıtasıyla imar bakanlığıyla da müsteşar düzeyinde iyi ilişkilerim olmuştu. Hannover'deki YALITIM• ARALIK2005 71
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=