portre/röportaj öğrenci de paralı okuyabiliyordu. Sınav sonuçlarının açıklandığı gün arkadaşlarla Taksim'de buluştuk ve Gümüşsuyu'ndaki Yüksek Mühendis Mektebi'ne gittik. Listeye baktığımda okulun parasız bölümünü kazanamadığımı gördüm. Başka çare yoktu tıbbiyeye gidecektim. Akşamüstü eve döndüğümde babam, "Ruhi pek süklüm püklüm geldin, ne oldu?" diye sordu. Ben de okulun parasız bölümünü kazanamadığımı ve tıbbiyeye gideceğimi söyledim. Fakat babam mühendisliği çok istediğimi fark etmiş olacak ki mezun olduktan sonra memur olmamam şartıyla okulda beni paralı okutmayı teklif etti. Memurluktan çok çektiği için kesinlikle devlet hizmetinde çalışmamı istemiyordu. Böylece 1937 senesinde 240 lira senelik yatılı ücretiyle mühendis mektebine kayıt oldum. Birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğim sene iyi bir puan tutturduğum için parasız okumaya da hak kazanmıştım, fakat babam parasız okumama razı olmamıştı. Çünkü parasız okuyanların sekiz sene devlet hizmetinde mecburi hizmet yapmaları gerekiyordu. Memur olmamam konusunda oldukça katıydı. Yüksek Mühendis Mektebi'nin mimarlık fakültesine dönüşümünü yaşadık Yüksek Mühendis Mektebi'nin mimarlık fakültesine dönüşümünü de yaşadık. Okulun yol, su, makine, elektrik ve inşaat şubesi olmak üzere beş şubesi vardı. İnşaat şubesinde proje yaptıran bir hoca vardı fakat yine de mühendislik ağırlıklı bir eğitim veriliyordu. Üçüncü sınıftayken proje derslerimize Zürih'ten yeni mezun olmuş Emin Onat geldi. Genç ve ateşli bir mimardı, bize mimari proje ve taslak bilgilerini aktarıyordu. İlk eskiz çalışmalarını da Emin Hoca eşliğinde yapmıştık. Adımız hala inşaat şubesi olarak geçiyordu. Emin Onat biz beşinci sınıftayken 7 o YALITIM• ARALIK 2005 şubenin adını mimarlık şubesi yaptırmıştı. Anıtkabir projesini alması kendisine bir güç vermişti. Sınıfta 21 kişiydik ve sınıf ikiye bölünmüştü. Bir kısım arkadaşımız Emin Onat'ın yanında mimar olmayı tercih etmişti. Diğerleri de inşaat mühendisi olmuşlardı. O kavga epeyce sürdü. Derslerimiz ise hemen hemen aynıydı. Dördüncü, beşinci ve altıncı sınıflarda mühendislik dersleri çok ağırdı. Haftada 44 saat ders vardı ve bunun içinde de mimarlık projelerinin yanında, köprü dersleri ve yol dersleri de görüyorduk. Son üç sene Holzsmaister ile mimari proje yapmıştık. Şehircilik ve iç mimari dersleri görüyorduk. Emin Hoca'nın asistanlarından ve aynı zamanda Türkiye'nin ilk kadın mimarı olan Leman Tomsu da benim amcazademdi ve mimarlık bölümünü seçmemde biraz etkisi olmuştu. Mimarlık camiasına onun sayesinde çok rahat girebiliyordum. Gözümüzü bayraktan ayırmazdık; bayrak çekiliyse Atatürk yaşıyor anlamına gelirdi 1938 senesinin 10 Kasım günü ikinci sınıf öğrencisiydik. Atatürk'ün sağlığının bozuk olduğunu biliyorduk. Okul Dolmabahçe Sarayı'nın tam üzerinde olduğundan sarayı çok iyi görebiliyorduk. Atatürk'ün olduğu yerde cumhurbaşkanlığı forsu çekilirdi. Dolmabahçe Sarayı'nda o bayrağa ulaşmak için de çatıya çıkılırdı. Biz de gözümüzü bayraktan ayırmazdık. Bayrak çekiliyse Atatürk yaşıyor anlamına gelirdi. 10 Kasım günü sabah amfide matematik dersindeydik. En arka sıradaki arkadaşımız camdan boğazı seyrederken saat 11 civarında hafif bir çığlık attı. Hepimiz pencerelere koştuk. Adam çatıya doğru çıkmış, bayrağa doğru yürüyordu. Bayrağa kadar gitti ve bayrağı en aşağıya indirip tekrar yarıya kadar çekti; döndü... Biz de o anda Atatürk'ün vefat ettiğini anladık. Hoca tahtada bir formül yazıyordu, bir harf daha yazdı, devam edemedi, tebeşiri attı; hepimize büyük sorumluluk düşüyor gibisinden bir iki bir şey söyledi ve çıktı. Etütlere indik, hemen radyo başına geçtik. Herkes heyecan içindeydi. Bu heyecan müdürü tedirgin etmiş olmalı ki öğrencilerin yemekhaneye toplanmasını istedi. Bize bakanlıktan aldığı telgrafı okuyacağını söyledi. Meğerse, "Talebe galeyan halinde ne yapayım?" diye bakanlığa bir telgraf çekmiş. Ankara'dan da, "Disiplini sağlayın, derslere devam edin" benzeri bir yanıt gelmiş. Herkesin dershanelere geri dönmesini istedi. Kimse sınıflara gitmedi tabii ki... Emin Hoca okulda kalmamı isterdi Okulu 1943 yılında bitirdim. Emin Hoca okulda kalmamı isterdi. Ama babama memur olmayacağıma dair söz vermiştim. "Hocam bir senedir eve gitmedim, bir ay bana izin verin" dedim. Niyetim de o zamanlar Çorum'da sağlık müdürlüğü yapan babamı razı etmekti. Çorum'a gittim. Üniversitenin tam bir memurluk olmadığını anlatmaya çalıştım. O da,
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=