globalanaliz maması veya bu yönde kontrol edememesidir. Şöyle ki; güven, diğer taraf için, bir değerli olma umudu içerir, ama aynı zamanda bu umudun boşa çıkma riskini de içerir. Üçüncü olarak da güven, karşı tarafın hareketlerine bir bağımlılık içerir, bir tarafın davranışları diğer tarafın davranışlarını etkiler. Lewicki ve Bunker (1995), güvenle ilgili çalışmaların, güvenin nasıl algılandığına göre sınıflandırılması gerektiğine işaret etmişlerdir. Bunlar, kişisel bir karakter özelliği mi, kişiler arası alışverişin bir özelliği mi, yoksa kurumsal bir fenomen mi olduğu şeklindedir. Bu yazarlara göre belirli bilim dalları tarihsel olarak bu yaklaşımlarla ilgilenmişlerdir. Kişilik psikologları geleneksel olarak güveni kişisel bir özellik olarak görmüşlerdir. Sosyal psikologlar güveni karşılıklı ilişkilerde karşı tarafın davranışı ile ilgili bir beklenti olarak tanımlamışlardır ve güveni artıran, azaltan ve tamir eden özellikler üzerine yoğunlaşmışlardır. Ekonomistler ve sosyologlar ise göreli yabancılar arasındaki ilişkilerde endişe ve belirsizliği azaltıcı kuruluş ve dürtülerin nasıl oluştuğu üzerine çalışmışlardır. Lewicki ve Bunker (1995) güveni, başka birinin risk ve tehlike halinde kendini düşünme dürtüsüne rağmen, sergileyeceği davranışları hakkında pozitif ve olumlu beklentiye sahip olma durumu olarak tanımlamışbr. Bu beklenti herhalde diğer tarafın davranışını yönlendiren ödül ve ceza temeline dayanmaktadır. Rotter, güveni "bir kişi veya grup tarafından yazılı veya sözlü olarak verilen bir ifadenin diğer bir kişi veya grup tarafından tutulacağına dair genelleştirilmiş bir beklenti" olarak tanımlamaktadır. Mayer, Davis ve Schoorman güveni, bir tarafın gönüllü olarak diğer tarafın, kendisi için önemli bir hareketi yapacağı beklentisine, diğer ta2 8 YALITIM• EKiM 2005 rafın hareketini kontrol etme veya yönetme yetisi olmadığı halde kolayca incinebilecek derecede güvenmesi durumu olarak tanımlamaktadırlar. Barney ve Hansen (1994), modern finansın terminolojisinden faydalanarak güvenle ilgili üç çeşitten bahsetmektedirler. Bunlar zayıf hali, yan-güçlü hali ve güçlü halidir. Güveni, hiçbir tarafın diğerinin zayıf taraflarını sömürmeyeceğine dair duyulan karşılıklı itimat olarak tanımlamaktadırlar. Güvenin zayıf hali, tarafların karşılıklı ilişkilerinde birbirlerine karşı sömürecek zayıf taraflarının olmaması halidir. Bu durumda güvenin oluşması için herhangi bir düzenleyiciye veya karşılıklı kontratlara ihtiyaç duyulmayacaktır. Fakat karşılıklı zayıf tarafların olduğu ve herhangi bir tarafın diğerini sömürme ihtimali olan durumlarda kontratlar veya denetsel kurumlarla taraflar arasında güven teşkil edilir. Bu yarıgüçlü hali temsil eder. Güçlü halde ise güven, taraflar arasında zayıf hallerin paylaşımı şeklinde ortaya çıkar. Burada herhangi bir sosyal ya da ekonomik denetleyici ya da düzenleyici olması gerekmez. Çünkü bu durumda fırsatçı yaklaşım, taraflar şahsında içselleştirilmiş olan değer, prensip ve davranış standartlarını bozacağından, bu beklenmez. Burada önemli olan bu davranışların içselleştirilmiş olmasıdır. Strong Kelly, Weber James (1998), Cummings ve Bromiley'in 1996 yılındaki çalışmasından alıntı yaparak güveni, şahısların kişisel ilgi alanına giren ve sosyal olarak diğerlerinin iyiliğini düşünme inancı olarak tanımlamıştır. Bu Mishra'nın 1993 yılında yaptığı çalışmada güveni, başkalarının davranışları hakkındaki pozitif beklenti olarak tanımlaması ile Jones'un 1995 yılında güven için, kendi çıkarına olacak şekilde fırsatçı davranılmayarak güven oluşur çalışmaları ile paralellik göstermektedir. Lewicki,Roy J., Mcallisterve Daniel J (1998) güvenin sosyal ilişkilerde bir temel olduğu üzerine pek çok disiplinde çalışmalar yapıldığından bahsetmişlerdir. İnsanların neden güvendiği ile güvenin sosyal ilişkilerdeki rolünün psikologlar (Deutsch, 1962, Worchel, 1979), sosyologlar (Gambetta, 1988), politik bilimciler (Barber, 1983), ekonomistler (Axelrod, 1984), antropologlar (Ekeh, 1974) ve Organizasyonlarda Davranış dersi öğrencilerinin (Kramer&Tyler, 1996) ana konusu olduğunu bildirmişlerdir. Lewicki, Roy J., Mcallister, Daniel J (1998), son zamanlarda güven araştırmacılarının, organizasyon içinde güvenin verimlilik üzerindeki pozitif artırıcı etkileri ve güvenin nasıl ortaya çıktığı ile ilgili noktalara odaklandığından bahisle (Hosmer, 1995; Kramer&Tyler, 1996; Mayer, Davis&Schoorman, 1995; Sitkin&Roth, 1993) her geçen gün etrafımızdaki belirsiz, kompleks ve hızla değişen global iş çevresini daha çok algıladığımızı ve buradan güven ve güvensizliğin rekabetteki stratejik öneminin daha da ön plana çıktığını belirtmişlerdir. (D'Aveni, 1994; Hamel&Prahalad, 1994) Rekabetçi dış çevre ve iş ortamının gereklilikleri sonucu kalite artırımı, müşteri servisleri ve yeni ürün geliştirme gibi konular zaten zorunlu hale gelmiştir. (Eisenhardt & Tabrizi, 1995, Schneider&Bowen, 1995) Bu durumda kişiler arasındaki çapraz fonksiyonlu takımlar, geçici gruplar, stratejik birliktelikler ve ortaklıklarda güvenin kalitesi firmaların başarısı için kritik bir noktaya gelmiştir. (Sheppard, 1995) D. Harrison Mcknight (1998), güven için pek çok araştırmacının zamanla arttığına dair tespitler yaptığını; fakat bunun yeni bulgular ile karşılaştırıldığında bir takım para-
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=