Yalıtım Dergisi 55. Sayı (Temmuz-Ağustos 2005)

portre/röportaj her hafta sonu boğazdaki restoranlara ve Taksim Kristal, Maksim, Ker• vansaray veya Cumhuriyet gibi gazi• nolara götürürdü. O tarihlerde olmaz hadiselerdi bunlar... Çok iyi Fransızca, Arapça bilirdi ve orduda oldukça sevilen bir insandı. Askerlik yıllarının sonlarına doğru Türkkiye'nin füze birliklerinin kurulması amacıyla Amerika'ya gitmişti. Tüm İstanbul Boğazı'nın koruma sisteminin altyapısını babam ve arkadaşları yapmışlardı. Babamdan yemek yeme adabını ve İstanbul kültürünü çocuk yaşlarda öğrenmiştim. Dolmabahçe Stadı'nda maç seyredebilmekiçin stat büfesini çalıstırırdık Yıldız'daki mahallemizde Kalkavan• !ar, Sadıkoğulları, Kaptanoğulları ve Denizler gibi tanınmış armatör aile• !erin yanında Ermeniler, Rumlar ve orta halli insanlar da otururlardı. Beşiktaşlı futbolcu Yusuf Tunaoğlu ve Beşiktaş Belediye Başkanlığı yapan Yusuf Namoğlu da sınıf arkadaşımdı. Dolmabahçe Stadı'nda maç seyredebilmek için stat büfesini ça· lıştırırdık. Kalkavanların oğlu Faruk ve Tarık; Kaptanoğulları'ndan Yılmaz, Bülent ve ağabeyim hep bera• ber giderdik. Okuldan kaçıp maçları takip ederdik. Koyu bir Beşiktaş taraftarı olmamda en büyük sebep Beşiktaş'ta doğup büyümem ve sınıf ar• kadaşım Yusuf'un Beşiktaş'ta forma 6 2 YALITIM• AGUSTOS2005 giymesiydi. Yusuf Türkiye'nin Pe• le'siydi ve akıl almaz güzel top oynardı. Müzik dünyasında o günlerde çok popüler olan Beyaz Kelebekler'den Ender Akacan da sınıf arkadaşımdı. sınıfın en "fırlama" öğrencisiydim Ortaokula, o sene ilk defa erkek öğrenci de alan Beşiktaş Kız Ortaoku1 u'nda başladım. O okula giren ilk erkek öğrencilerden birisiydim. Fakat o yıl erkekler kızları o kadar rahatsız etti ki erkekleri birinci sınıfın sonunda okuldan atmak zorunda kaldılar. Ben de ortaokul ikinci ve üçüncü sınıfı Fındıklı Ortaokulu'nda okudum. İlkokul ve ortaokulda ba• yağı çalışkan bir öğrenciydim. Aile· miz giyimimize çok dikkat ederdi; bir memur çocuğu olduğumuz için farklıydık. 1960-1961 ders yılında Fındıklı Ortaokulu'nu bitirdikten sonra Yusuf Namoğlu'nun da arala• rında bulunduğu arkadaş grubumla beraber Kabataş Erkek Lisesi'ne girdik. Birinci sınıfın en fırlama öğren· cisiydim. Sınıfta tuvalete yazı yazılsa, birisi hocaya bir şey atsa ya da sınıfta bir terslik olsa hemen ortaya beni getirirlerdi ve okuldan uzaklaştırma ce· zası alırdım. Birinci sınıfta başarısız olup sınıfta kalınca Kabataş'ı bırakıp paralı eğitim veren Suadiye Özel Ticaret Koleji'ne geçtim. Suadiye Özel Ticaret Koleji çok gırgır ve rahat bir lise olmasına rağmen akıl almaz eğitim veren ve eğlenceyle öğrenciyi kazanan bir okuldu. Hababam Sını• fı'nın yazıldığı okuldur. Normal bir liseden çok farklı bir düşünme siste• mi veriyordu. Türkiye'de okullardan atılmış zengin çocuklarının bir çoğu bu lisedeydi. Fakat sınıfımızın tümü üniversiteyi kazanmıştı. Turizm, Ticaret, İngilizce, Muhasebe, Medeni Hukuk ve Borçlar Hukuku gibi ders· !erimiz vardı ve dolayısıyla iyi bir genel kültür edinmiştim ... 1960 yılında Çanakkale seramik'te çalışmaya başladım Benden iki yaş büyük olan ağabe· yimle birlikte 1960 yılının yaz tatilin• de Çanakkale Seramik fabrikalarında çalışmaya başladık. Çanakkale Seramik'te işe başlamamda babamın etkisi olmuştu. İbrahim Bodur babamın yakın arkadaşıydı. Lisede hem okuyup hem çalışmam için beni Çanakkale Seramik'e almıştı. Sabahtan öğlene kadar okula, öğleden sonra da çalışmaya giderdim. Ağabeyim de benim gibi okulla çalışma hayatını bir arada götürdü ve şu anda da Kale Kalıp fabrikalarında sendika baş• kanlığı yapıyor... Ağustos ve eylül aylarında İzmir Fuarı düzenleniyor• du. O zor standları yapabilmek için fuara 15 gün önceden giderdik. İtalyan, İngiliz veya Amerikalılar ise fuara bir gün önce gelir, dolaplarını açar, dolabın fişini takar ve buz gibi su ile sıcak çaylarını içerlerdi. Biz de kıskanır ve imrenirdik. Fakat şimdi fuarcılık alanında İngiltere'de ya da İtalya'da ne yapılıyorsa biz de aynısını bir günde yapabiliyoruz. Kıskana• rak baktığım o fuarcılığın bugün Türkiye'de de aynı şartlarla uygulanmasının gururunu ve mutluluğunu yaşıyorum. sanat, reklam ve üniversite dünyasıyla aram çok iyiydi Haşim İşcan, Taksim Postanesi'nir olduğu yerlere gezi dükkanları yaptırmıştı ve Çanakkale Seramik'in dt: orada bir mağazası vardı. Ben o ma• ğazanın sorumlusuydum. Mağazad~ her ay bir sanat sergisi açıyorduk Bundan ötürü sanat, reklam ve ünıversite dünyasıyla aram çok iyiyd Çok kısa zamanda iyi bir çevre edi miştim. İbrahim Bodur da İstanbı.. Sanayi Odası'nın meclis başkanıyd Oda'nın tüm resepsiyonlarında i damlarıyla beraber olma fırsatı bul yordum. Sanayi Odası seçimlerin kulislerde dolanıp, sanayicilerle tan şıyor ve onlardan çok faydalı bilgilt

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=