Yalıtım Dergisi 54. Sayı (Mayıs-Haziran 2005)

portre/röportaj oluşturduğumuzu hatırlıyorum; okulun takımında oldukça iyi koşan Barbaros adlı bir arkadaşımız vardı. Takım olarak 800 ve 1500 metre koşardık. Dereceye girildiği zaman okul puanı da önemli olurdu. Bu koşular kalabalık bir pozisyonda start alır ve iyi koşuculara çelme falan takılarak engellenmeye çalışılır. Biz ise Barbaros'a tekme atmasınlar diye start verildikten sonra onu takım halinde belli bir süre ortamızda koştururduk. Mesela 1000 metreyi bu şekilde koşardık. Ondan sonra da yarışın sonlarına doğru çıkıştaki kalabalık da kalmadığından halkayı açardık ve o da halkanın ortasından fırlayıp birinci olurdu. Spor yaşantısı sürekli değil ama düzenli çalışmayı gerektiriyordu... Babamın emekliliğiyle Bursa'ya geri döndük ve ben de orta ve lise öğrenimimi Bursa Erkek Lisesi'nde tamamladım. İki kardeşiz; benden iki -ya~tÜ-yÜtKir ab\.c1.m \lal'. Onun\ah - seye kadar hep aynı okullarda okuduk. Sonrasında o kız lisesine, ben ise erkek lisesine devam ettim. Bursa Erkek Lisesi çok köklü ve disiplinli bir okuldu. Lisede çok başarılıydım. İşi zamanında yapan, dersi sınıfta anlayan bir öğrenciydim. Zaten spor yaşantısı sürekli değil ama düzenli çalışmayı gerektiriyordu. Her dönem takdir belgesi alırdım. Bir dönemde, takdir ve teşekkür belgeleri konusundaki sistem değişmiş ve bana da teşekkür belgesi verilmişti. Takdir belgesi alamadığım için ağladığımı hatırlıyorum. Çok sık ağlayan birisi değildim, bir ağlayışım daha vardı; O dönemde yaşıtlarıma göre C ı1 boyum kısa değildi fakat basketbol camiası içinde olduğum için kendimi zaman zaman kısa da hissedebiliyordum. Lise birinci sınıftayken antrenör "Levent, bacakların kalınlaştı; bundan sonra artık daha fazla uzamazsın, senin pozisyonunu bu boya göre ayarlayacağız" demişti. Bunun üzerine eve gidip, bacaklarıma bakıp bakıp ağlamıştım. ü1.er\mceu\\anara\<. dudağ,m, patıatmıs, gözümü morartmısıardı... Basketbol ile haşır neşirdik. .. Okul olduğu günlerde üç gün, okul olmadığı dönemde ise günde iki antrenman yapıyorduk. Yaz dönemlerinde yirmi günlük Uludağ'da kamplara katılırdık. Bunlar beni disiplin altında tuttu. Yoğun bir sporculuk hayatım olmasına rağmen dersleri de hiç aksatmadım. Ders, spor ve ev arasında bir üçgen kurdum. Mahalleler arasında futbol da oynadığım bir dönem oldu. Fakat maalesefo turnuvalar kavgaya da çok açık ortamlar oluyor... Deplasmana gittiğimiz bir mahalle maçında biz galip gelmiştik ve maçta bir iki ufak tartışma da çıkmıştı. Maç bittikten sonra ortamda bizim takımdan sadece ben kalmıştım; bütün takım arkadaşlarım geri dönmüştü. O mahallede kötü bir dayak yemiştim. Üzerime çullanarak dudağımı patlatmış, gözümü morartmışlardı. O gün basketbola yöneldim. Basketbolda hiç mi yara bere almadım? .. Burnum kırıldı vs. ama basketbolda o mahalle futboluna göre ka\Jg,a ortamı çok daha az oluyor... Okulun kapısından elimi kolumu sallayarak çıktım Bir tatil öncesi, öğrencilerin çoğunun gelmediği bir dönemde birkaç kafadar okula gelmiştik. Laboratuvarımız da yol ile eşit seviyedeydi ve "V" şeklinde demir parmaklıkları vardı. Biraz daha açık olan yukarıdaki genişlikten, teker teker birbirimizi kaldırıp ittirerek geçebiliyorduk. O gün de oradan dört arkadaşı yardımlaşarak geçirmiştik. En arkada da ben vardım; son arkadaşımı da tam parmaklıkların arasından geçirirken fen öğretmeni laboratuvara girmiş ve bizi o şekilde yakalamıştı.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=