rtre/röportaj 22 mübadelesiyle Türkiye'ye _elmiş bir ailenin çocuğu -um... Baba tarafım Selanik . akınlarındaki eski adıyla Vo- :na, bugünkü adıyla Edessa en... Orayı çok sonraları, ılında ziyaret edebildim.PeleEdessa'da bulunan bir tepePelesia isimli bir de şelale :adımız oradan geliyor. Anne dan ise köklerimiz Bursa'ya :or. Ben de 1964 yılında Buroğmuşum. Deniz astsubaylıemekli olan babam ben doğda Sümerbank'ta sosyal hizyöneticiliği yapıyordu. Kıbrıs ·ı'na kadar olan dönemim sülojmanlarda geçti. Bursa Süank Merinos fabrikası lojmanladkim Yarımca seramik fabrikaojmanları ve son olarak da Bo- · .ıni tahta fabrikası lojmanları ... an hayatı bambaşka bir şey; inar daha birbirine bağlı ve içli dışortamda yaşıyorlar. Çocukların rtamda kaynaşma ve iletişim a becerileri-oldukça gelişiyor. -:ınıaz değil fakat çok hareketli çocuktum. Zaman zaman arka- -arla haylazlık yaptığımız da olurYarımca Seramik fabrikalarınen lojmanlarda oturan bir komşumuz bir iş seyahatine çıkmıştı. Birkaç arkadaş fabrikanın antetli kağıdına "Eşiniz yolda iş kazası geçirdi, şu an durumu oldukça kötü" gibisinden bir şeyler yazıp evinin kapısının altından içeri atmıştık. Bir süre sonra komşumuzun eşi feryat figan ederek dışarıya fırlamıştı. Bu organizasyonu yapan diğer arkadaşlarımla birlikte hem ailelerimizden hem de fabrika yönetiminden protesto ve ceza almıştık. Ağlayacaksan cek git!.. İlkokulu üç ayrı okulda tamamladım. Bu okulların coğrafyası ve kültürel yapısı birbirlerinden çok farklı değildi. O yönden fazla zorlanmadım. Fakat Bolu Sakarya Deneme Okulu'nda yeni bir eğitim sistemi deneniyordu. İlkokul üçüncü sınıfta ortaokul kitapları dahi okutuluyordu. Program içinde forma mecburiyeti yoktu. Sıra düzeni ise öğretmen masasının ortada olduğu ve onun etrafına öğrencilerin dizildiği bir sistemdi. O okulda iki yıl kaldım. Başarılı bir öğrenci olmama rağmen yine de oldukça zorlandığımı hatırlıyorum. Beni okulun en disiplinli ve en iyi öğretmeninin sınıfına vermişlerdi. Sınıfa girdiğimde ilk gün sınıfın o kasvetli havası ve öğretmenin fiziksel görünümü beni çok ürkütmüştü. Hatta ilk gün ailem beni sınıfa bırakıp çıktıktan sonra ağlamaya başlamıştım; öğretmen de "Ağlayacaksan çek git!" demişti; ben de çantamı toparlayıp tam sınıfı terk ediyordum ki beni tutup yerime oturtmuştu. O dönemde "Bırakıp gitmeyle" ilgili bir iki şey daha hatırlıyorum... Ailem enstrüman çalmamı istiyordu. Benim elime mandolin, arkadaşım Aziz'in eline de bir flüt verip bizi okulun kurslarına kayıt ettirmişlerdi. Fakat yanlış bir sınıfa yerleştirilmiştik; kayıt olduğumuz sınıfta belli bir seviyeye gelmiş ve enstrümanlarını çalabilen öğrenciler vardı. İlk derste sıra bize geldiğinde, öğrencilerin hazırlanıp gelmesi gereken parçayı doğal olarak çalamamıştık. Biraz da o dönemdeki çekingenliğimizden "Biz derse ilk defa geliyoruz, nota vs. hiçbir şey bilmiyoruz" gibisinden mazeretler de ileri sürememiştik. Ders bitip çıktıktan sonra da bu derslere girmemeye karar vermiş ve yaklaşık bir buçuk ay o kurslara gitmeden idare edebilmiştik. .. Belki böyle talihsiz bir şekilde başlamasaydı, müzik konusunda kendimi daha çok geliştirebilirdim. Atletizmde de takım ruhunu oluşturduk İlkokulda iyi bir 800 metre koşucusuydum. Atletizm bireysel bir spor, ben ise bireysel sporları çok sevmiyorum. Takım halinde yapılan ve içinde top bulunan sporlar daha çok ilgimiçekiyor. Bireysel olmasına rağmen atletizmde de takım ruhunu YALITIM• HAZiRAN 2005 5 3
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=