Herkesne zaman düşeceğimizi merakederekheyecanlabizi seyrediyordu.ölüm kalım savaşı verdik... Uçak mühendisi büyük kuzenim Yavuz Kansu'nun ben beş yaşındayken Amerika'dan getirdiği bir deri pilot ceketi havacılık ruhuyla tanışmama vesile oldu. Maceraperest bir insan olduğum için ilk başlarda uçağa heves ettim ama daha sonraları helikoptere yöneldim.Helikopterde kendine kanat takmış gibi hissediyorsun; İkarus gibi...Daha zor olmasına rağmen helikopter daha zevkli geldi bana. Hala da uçuyorum. Bir iki tehlike atlattım. Mesela bir gün Sapanca'dan İstanbul'a dönüyoruz, yanımda da Ekrem diye bir arkadaşım var. İzmit'i geçtik Körfez'e geliyoruz, tam denizin üzerindeyken hava birden patladı; o kadar bastırıyor ki neredeyse denize çakılacağız. Ne kadar güç kullanırsanız kullanın yukarı çıkmamız mümkün olmuyor. Sahilde de herkes ne zaman düşeceğimizi merak ederek heyecanla bizi sey5 6 YALITIM• ARALIK 2004 rediyordu. Onların karşısında ölüm kalım savaşı verdik. Neyse ben can havliyle helikopteri karaya atabildim. Bır futbol sahası gördüm. O sırada inanılmaz da bir yağmur başladı. Futbol sahasının ortasına indik. Oradaki futbol oynayan çocuklar da meğerse yağmurdan ağaçların altına sığınmışlar. Helikopteri görünce hepsi birden fırladı. Arkada pervane dönüyor, bir vursa paramparça olurlar. Baktım olacak gibi değil, bir kez daha havalandım. Ama havada kalmak çok zor, bu sefer Körfez'e kadar kör topal gittik; orada Ekrem'in bir arkadaşının zeytinyağı fabrikası varmış. Zembilleiner gibi indim aşağıya. Tam kapıyı açacağım birden bire koskocaman azgın bir köpek havlayarak yanımıza geldi. Ben korkudan hemen kapattım kapıyı. Köpeğin bağırtısından bekçiler de koşup geldiler ve köpekleri tuttular. Gökten böyle acayip bir şekilde inmemize futbol oynayan gençler de şaşırmıştı, bekçiler de şaşırmıştı, köpek de şaşırmıştı. .. Bazı yerlere, yaşanan "dramı· görmek için de giderim Çok yönlü yetiştirildim. Fotoğraf çekme işi babamdan gelen bir şey. Babam hem dokümanter hem de amatör olarak fotoğraf çekerdi. Çocukluğumda babamın hediyesi Leica I ile başladım fotoğraf çekmeye.Pentax'ı severim. Aynı zamanda silahlara olan düşkünlüğüm de babamdan gelir; ben dört yaşındayken poligonda atış yaptırırdı. Araba kullanmayı da çok severim. İstanbul-İtalya arasında hiç durmadan iki-üç bin kilometre giderdim. Yaklaşık yirmi sene Alfa Romeo (2000 GTV) kullandım. Bertone'nin dizayn ettiği bir otomobildi ve dünya klasikleri arasındaydı. Fırsat buldukça dünyayı dolaşıyorum. Bir ülkeye giderken ne için gittiğimi bilerek gidiyorum. Seyahatlerimin amacı genelde eğlenmek değildir. Bazı yerlere dramı görmek için giderim. O da bir görgü ve birikim oluşturuyor. Cape Town olağanüstü bir yer. Kamboçya'daki harabeler bende hayranlık yaratıyor. Bangkok'u da severim. Amerika benim için New Orleans'tır, orada bir ruh var. Kuruluşunun arkasında yatan nedenler, Fransız ve yerli mutfağın karışımından oluşan mutfağı, deniz mahsulleri, müziği, eski mahalleleri çeker beni... İngiltere de çok güzeldi ama artık eskisi kadar sık gitmiyorum. Türkiye'de gittiğim şehirlerde yerel pazarları gezerim. Pazarlar çok şey gösterir. Diya_rbakır, benim büyük dedem Özdemiroğlu Osman Paşa'nın çok sevdiği bir yerdi. Diyarbakır, çok da gerçekçi bir sebebi olmasa da benim de sevdiğim bir yer. Orada çok rahat dolaşıyorum. Babam Diyarbakır Numune Hastanesi'nde dört sene çalıştığı için o bölgenin aksanıyla çok güzel konuşabilir. Ben de ondan öğrendiğim gibi halkla o aksanla konuşabiliyorum. O mistik bölge beni çekiyor. Mardin'e de gidiyorum. Karadeniz'e de çok gittim. Belli yerlerin ürettiği şeylere
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=