Yalıtım Dergisi 51. Sayı (Kasım-Aralık 2004)

portre/röportaj bi... Bir ülkenin böylesine bir nokta• sında ve devlete ait bir binanın üs• tünde bu tip şeyler görmek hiç uy• gun değil. O dönemde havalandırma• yı ekonomik sebeplerden dolayı yaptırtmadılar. Ekonomik sıkıntıların yaşandığı bir dönemde o koca binayı yaptım. Havalandırmayı yaptırtmadılar; peki havalandırmayı yaptırtmadığın bir binada adamın havalanmak için bugünkü teknolojiden yararlan• masına ben nasıl karşı gelebilirim. Adam bana, "Senin mimarine saygım var, cepheye bir şey koymuyorum ve burada şarıl şarıl terliyorum" mu diyecek?.. Hayalle gerçeğin ne kadar bağdaşabileceğini görmek için müteahhitlik yaptım Çala kalem müteahhitlik yapıp, fiyat kırıp, devletin verdiği herhangi bir işi almak için müteahhitlik yapmadım. Genelde kendi tasarladığımı gerçekleştirmek amacıyla çalıştım. Hayalle gerçeğin ne kadar bağdaşabileceğini görmek için müteahhitlik yaptım. Yerel şartları öğrenmek için şantiyeye de gitmek lazım. Babam da çok yönlü bir insandı. Hem röntgen mütehassısı, hem genel cerrah, hem plastik cerrah hem de birinci sınıf jinekologdur. Bütün bunları bil• dikçe dünyayı daha global olarak görebiliyorsun. Müteahhitlikte imalatı atölyede, sahada öğreniyorsun; gerçekleri görüyorsun. Tasarımın bir rüyadan değil de çok ciddi bir parasal boyuttan geçen bir oluşum olduğunu öğreniyorsun. Parayla oynuyorsun. Bu parayı kimin cebinden alıyorsun, kimin cebine veriyorsun. Tüm bunlar bu mesleğin ciddi bir parçası. Bunları tartışmadan, bunların içine girmeden, hayal gücünle karaladığın şeyin pek bir anlamı yok. Bunun, üç boyuttan realiteye döndürürken geçireceği proses çok önemli. Senin işin bütün o safhaları tanımak ve tanıtabilmek. Tanıtabilmek, ders verirken analitik olarak 5 2 YALITIM• ARALIK 2004 fevkaladegerekli bir şey. Çünkü orada öğrenciye ne yaptığını ve hangi sorumlulukları beraberinde taşıdığını anlatabiliyorsun; bilmezsen anlatamazsın. Mesleğin ticaretini öğrenmek üzere müteahhitliğe merak sarmam çok yararlı oldu. Sadece Sabah Gazetesi binasında çok ciddi bir parasal kazık yedim. 1980'lerde Otosan'ı yaptık, o her yönden çok başarılıdır. Kendini arayan bir toplumda mimari de "arananın" bir parçası oluyor Binaların sonradan deforme edilmesi birkaç nedene bağlı ... Yaşadığımız toplum çok dinamik, yerleşmiş bir kültürümüz yok; dolayısıyla toplumun devamlı yeni ihtiyaçları doğuyor. Adam,yüz liralık işe giriyor bir anda zengin oluyor, binanın dışını prestijini artırmak için cam kaplamaya kalkıyor. Yerleşik olmayan ve gelişme dinamizmi olan toplumlarda mimarinin kalıcılığını sağlamak çok güç. Binayı, oturmuş nosyonlar veya kültürlerin üzerine kuramıyorsun. O kültür zaten transformasyonun içinde. Kendini arayan bir toplumda mimari de onlarla birlikte "arananın" bir parçası oluyor. Meselahala ısrarla yapılmakta olan köşe balkon ve bu köşe balkonların kiler ya da salonun bir parçası olması gibi kullanıcının ihtiyacından kaynaklanan ve halen mimar ya da mevzuat tarafından göz ardı edilen bir sorun var. Bir ihtiyacı mimar olarak sen karşılayamı· yorsan, onu kendine uydurmak kullanıcının en doğal hakkı. Çünkü donmuş bir mimariyi yaşayan bir insanın eline bırakıp sonra da "Bunu böyle donmuş olarak muhafaza etmeni istiyorum" demek, kendine ait olmayan bir çocuğa bak demek gibi bir şey. Problemleri öyle gözlemek lazım, ihtiyaçları iyi irdelemen lazım ki sonuçta kullanıcı istediğine kavuşsun; sen de baştan onun istediğini ver. Sonuçta senin mimarin olsun, onun da kullanacağı bir mekan olsun. Bu da problemleri algılamakla mümkün oluyor. O balkonu ne için kapattığını irdelemekle mimarlık çö• zülüyor. Öbür türlü kullanıcı çözüyor, o da kendine göre bir mimarlık yapıyor. Maçka sanat Galerisi, "küçük" de olsa mimari prensiplerimi çok iyi yansıtıyor Ordu'da yaptığım Sağra Evi'nin misafirhanesi hala bana çok ilginç bir deneme gelir. Yörenin yapılarından seranderlerden falan esinlenmiştim, sonra onu tamamen modern mimari içinde tefsir etmeye çalıştım. Dragos'taki villayı hala "yaşayan güzel bir ev" olarak görürüm. Çerkezköy'deki fabrika, çelik yapı olarak güzel doğdu. Bir de Sevim Butik vardı; ama maalesef artık yok. Türkiye'den Neufert'e giden tek yapıdır. Maçka Sanat Galerisibenim mimari prensiplerimi çok açıklayan bir yapıttır; çok küçük de olsa benim kişi• liğimi yansıtır. İkitelli'deki Sabah binalarında da çok şey denedim. Türkiye' de akıllı bina sistemlerini kullandık. Görkemli bir içi vardı. Bir konteyner olarak düşündüm. Sabah Gazetesi'nin Nişantaşı'ndaki binasında ise çok ciddi bir cephe mimarisi egzersizi yaptık. Oradaki apartman dizisinin dokusal bir ritmi var. O dokuya uyum sağlamaya çalıştık. Avrupa'nın ikinci sınıf mımarlığını yapıyoruz; Montaj başka bir şey, tasarım başka bir şey Son yıllarda Türkiye'de malzeme ve yapısal ortam uluslararası boyutlara ulaştı. El işçiliğiyle üretimden endüstri ortamına girildi.Gönül isterdi ki sanayi devreye girsin ama el sanatı da az çok varlığını sürdürebilsin. Türkiye'de mevcut malzemenin ve materyalin karşıtı olan mimarlık değerini bulamıyoruz. Un var, şeker var ama helvada lezzet pek yok.

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=