portre/röportaj Mimariye burnumu sokmam biraz da ablamın eşi Ali Rıza'nın mimar olmasından kaynaklanır. Taksim'de bürosu vardı, oraya gidip geliyordum. Mimarlık dünyası hoşuma gitti. Elim de yatkındı. Fakat çizmek veya iyi resim yapabilmekle mimarlık bire bir ilgili olan şeyler değil. Mimarlık daha ziyade yaratıcı güç ve senaryo yaratmakla, diğer taraftan da detaya ve etrafındakilere ilgi duymakla alakalı bir şey. Mesela yemek pişirmemle mimarlık arasında bire bir bağ var. İyi yemek yaparım, dedem öğretmişti. Anneannem de Osmanlı mutfağını ve o geleneği biliyordu. Limonatanın nasıl yapıldığını anlatsam kimya formülü gibidir. Kafamda yarattığım bir lezzete etap etap giderek ulaşıyorum ... Aynı şekilde mimaride de o etaplamalarla sonuca yaklaşıyor ve irdeliyorsunuz konuyu. Ve sonunda da bir lezzet yakalamaya çalışıyorsunuz. Mimari çok dikkat gerektiren bir konu. Yani çok atik olmak lazım, gözler devamlı gidip gelecek.O da benim helikopter pilotluğumla çok özdeşleşiyor. Çünkü "çapraz kontrol" dediğimiz aletlerin hepsinin aynı anda kontrol edilmesi gerekiyor. Bunların hiç birini eksik edemezsiniz. Mimaridede bu böyledir. Ben bir taraftan tesisat borusunu düşünürüm, diğer taraftan odanın rengini düşünürüm, diğer taraftan asma bir cephenin suya karşı davranış biçimini düşünürüm. Bu düzeyde beyin fırtınaları yaşamak ve yorgun düşmeden bunu devam ettirebilmek önemli. Alman e('.ıltlml bana çok yavangeldl Liseden sonra Almanya'da eğitimime devam etmeye niyetim vardı. Ama İngiliz eğitiminden sonra Alman eğitimi bana çok yavan geldi. Çok ağır ve gereksizdi. Uzay geometriyi bir sene ders olarak veriyorlar ve ondan sonra üniversiteye alıyorlardı. Londra'da ise perspektifi 5 o YALITIM• ARALIK 2004 bir haftada öğrettiler. Almanlarda İngilizlerin pratikliği yoktu... Daha doktrinlere sadıklar ve kalıptan kurtulmaları zor oluyor. İngilizler, adalı olmalarından dolayı adada yaşamanın zorluklarına karşı pratik çözümler yaratıyorlar. Doğru zamanda doğru yerde olmakcokbüyükbir şans İngiltere'ye mektup yazdım, biraz da tesadüfler sonucunda galiba dünyanın en iyi okulunu buldum. Seçim yaparken de çok bilinçli değildim; Zürih'teydim, İngiliz kültür ataşesi bana bir liste çıkartb ve okul seçmemi istedi. Listede Architectural Association School of Architecture "a" harfiyle başladığı için başlarda yer alıyordu. Onu seçtim. Meğerse dünyanın en iyi okuluymuş. Bir ay sonra haber geldi ve Zürih'den trene atladım İngilizce sınavına ve mülakata girdim. Ve 1960 senesinde de okula alındım. İngiltere'de mimarinin incelik ve tekniğinin yanında mimarı mimar yapan dünya görüşünü de (Weltanshaung) veriyorlar. Geniş bir kültürden yararlanıyorsunuz. Zaten mimariyi toparlayan en güzel şey de o görgüdür. 1960'lı yıllar İngiltere'de çok şanslı senelerdi. İnanılmaz bir sosyal transformasyon yaşanıyordu. Ve ben de tam bu olayların içinde Chelsea'de oturuyordum. Doğru zamanda doğru yerde olmak çok büyük bir şans. Tarihin tesadüflerinin bir anda senin lehine çalışması gibi. Ylrmıncı asrı ytrmıncı asır yapaninsanlarla tanıştım Okulda en büyük avantajımız çok büyük mimarlarla tanışmak oldu. Daimi profesörlük yasaktı. Ders veren hocalar fiili proje yapan ve piyasada çalışan, yani pratikte de güçlü olan insanlardan oluşuyordu. Dolayısıyla Corbusier ile de tanıştık, Loui Kahn ile de tanıştık, Buckminster Fuller ile de tanışbk. Bunlar büyük adamlar, büyük adam derken mimar olarak büyük değil, beyin ve kişilik olarak büyükler... Yirminci asrı yirminci asır yapan insanlarla tanıştım. Babamın İngiltere'de çalışma ve araştırma sürecinde tanıdığı ve Londra Üniversitesi Rektörü de benim velimdi. Dolayısıyla İngiltere'nin bilim alanındaki üst düzey aileleriyle de beraberdim. Heykeltraş Henry Moore'un atölyesinde cumartesi günleri sohbet ederdik. Yürürken yere bakmamı önerirdi. "Muhakkak ilginç bir şey bulursun, o ilginç şeyden de sen bir şey yaratırsın" derdi. Kendisi de plajlardan, ormanlardan çeşitli objeleri alıp onlardan sanat yapan birisiydi. Nitekim ben de O'nun öğrettiği gibi hep yere bakarak yürürüm. MeselaOrdu'daki villaları yaparken yerde bir dana omuriliği gördüm. Şekli çok güzeldi. Masamda bir süre durdu. Bir hayvanın belkemiği o hayvanı taşıyorsa, ben de onu bir kiriş olarak kullanabilir miyimdiye düşünmeye başladım. Ve sonunda Çerkezköy'de yaptığım tekstil fabrikasında kullandım o şekli. Zoomorfolojiveya başka disiplinlerden bir şeyleri bir araya getirebilmek, onları mimariye uygulamak çok renkli bir ilham kaynağı. .. Estetiğin kökenindebelli fonksiyonlaryatar ve o fonksiyonlarda estetiği üretirse,biresero zaman evrenselleşir ve zamansızlaşır Uludağ Üniversitesi'nde ders verirken çocuklara, "Yaşadığınız konutla ilgili kırk tane gözleminizi yazın" dedim.Tatmin edici bir cevap alamadım. Yani algılama ... Evi ev yapan kapının önünde bıraktığın ayakkabılardır, yemek masasının başka nasıl kullanıldığını bilmekve algılamaktır. Acaba eve aldığın haftalık erzak nerede saklanıyor? Kapıdan postaları atan postacı acaba bir posta kutusu bulabiliyormu, yoksa mektuplar kapının altından mı atılıyor? .. Bütün bu problemler ve onların çözümleri
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=