portre/röportaj Doğma büyüme Beykozluyum.Üniversite bitene kadar, yani çocukluk ve gençlik yıllarım boğazın bu güzel ilçesinde geçti. İlkokulu İshakağa İlkokulu'nda, ortaokulu Ziya Ünsel Ortaokulu'nda, liseyi de Ferit İnal Lisesi'nde okudum. Çok çalışkan bir öğrenci değildim ama hiç sene kaybım olmadı. Güzel resim yapardım. Bu yeteneğimi babamdan almışım. Özellikle kara kalem çalışmalarım çoktu. Ortaokuldayken Aşık Veysel'in portresini çizmiştim; çok beğenilmiş ve sergilenmişti. Kendimi ünlü bir ressam gibi hissetmiştim o zamanlar... Fakat bu yeteneğimi geliştirmek için özel bir çaba sarf etmedim ve sonuçta hobi olarak kaldı. .. Boğazın suları oyun alanımızdı. Okuldan arta kalan tüm zamanımız denizde geçerdi. Sandal, motor, tekne... Ne varsa üzerindeydik. Balık tutar, suda ayıklar, temizler ve eve öyle getirirdik. Dalyan gazinosu denilen bir çay bahçesi vardı. En kalabalık saatlerinde önünden geçer, sandalı devirir, boğulma numarası yapardık. Sandalın altında kalan hava boşluğunda nefes alır, insanların bağırışlarını dinler, eğlenirdik. Şanslı çocuklarmışız; İstanbul'un içinde yaşayıp denize girmek için kilometrelerce yol kat edenleri düşündükçe o günlerin kıymetini şimdi daha iyi anlıyorum ... Altı sene lisanslı basketbol oynadım. Ortaokuldayken başlamış ve devam ettirmiştim. Aralarda futbol denemelerim de olmuştu ama basketbolla birlikte pek sağlıklı yürümemişti. Birkaç kırıktan sonra da pes etmiştim zaten. " ... Soluğu çalıştığım yerde alırdım" Lisenin ardından ilk sene İstanbul Üniversitesi Maliye Muhasebe Yüksek Okulu'nda bir sene okuduktan sonra tekrar üniversite sınavına girmiş ve Yıldız Teknik Mimarlık, yani o zamanki adıyla İDMMA Mimarlık Fakültesi'ni kazanmıştım. İdealimdi. Komşumuz Ender Ağabey Güzel Sanatlar Mimarlık Fakültesi'nden mezundu. O'ndan çok etkilenmiştim. Çizmekhobimdi zaten; hesaplar, rakamlar bana göre değildi. Ailemin çok hoşuna gitmemişti bu durum. Bir senemi boşa harcadım diye kızmışlardı. Üstelik 1976 senesi Türkiye'nin öğrenci olaylarının çok yoğun olduğu, si.yasi çalkantıların yaşandığı bir dönemdi.Ve o sene üniversite gençliğinin çoğu bir senesini kaybetmişti. Dolayısıyla ben iki senemi kaybetmiştim. Memur çocuğuydum. Daha fazla babama yük olmamak için part-time çalışmaya başladım. Okuldan arta kalan zamanlarımda bir inşaat şirketine gidiyordum.Okul boykot edilir, dolayısıyla tatil olur, herkes sinema, tiyatro veya kafelere giderken ben soluğu çalıştığım yerde alırdım. Ama bu çalışmanın çok faydasını gördüm. Şantiyelere gider, çizimlere yardım eder, böyleliklepratik yapmış olurdum. Sınıfımdaki diğer arkadaşlar "aşık-mertek" kavramını anlamaya çalışırken ben hemen çizer ve yanımdakilere anlatırdım. Bu çocuk boş zamanlarında neden işe gelmiyor?.. Fakültenin ikinci sınıfında şu an evli olduğum Deniz Hanım'la arkadaşlığım başladı. Beni oldukça uğraştırdı; "Evet" diyene kadar pes etmedim. Okul dışında da birlikte olabilmek için çalıştığım iş yerine gitınemeye başlamıştım ama durum hemen fark edildi tabii ki. Patron bir gün, "Bu çocuk boş zamanlarında neden şirkete gelmiyor" diye sormuş. Arkadaşlar da "Kız arkadaşıyla birlikte olabilmek için" yanıtını vermişler. "Söyleyin,getirsin tanışalım" demiş. Duyunca uçtum tabii ki. Deniz önce çekindi ama ikna yeteneğim devreye girdi ve getirdim ofise tanıştırdım. O zamanki patronum Deniz'e "Sen de işe başlıyorsun" dedi. O gün bugündür Kars Göle'deki askerliğim de dahil olmak üzere birYAUTIM • A(';USTOS2004 3 3
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=