Yalıtım Dergisi 47. Sayı (Mart-Nisan 2004)

portre/röportaj Salzburg'dan Holzmeister'ı çağırın" dedim. Bunun üzerine 1979 yılında Holzmeister Ankara'ya geldi. 93 yaşındaydı. Eski talebeleri olan Ziya Payzın ve Muhittin Güreli de bu projeye talipti. Ben, "Holzmeister eskizleri yapsın, biz de birlikte çizelim" teklifinde bulundum; fakat Ziya ve Muhittin Beyler bana cephe aldılar. Holzmeister bunu farketti ve "üçü de bir proje yapsın ve bu bana gelsin, ben bir jüri kurayım ve ben seçeyim" dedi. Sonuç olarak üç proje arasından benimkini seçti. Yine kıyamet koptu... Holzmeister'ı bir kaç kez Salzburg'da ziyarete gittim ve orada proje için kendisiyle çalıştım. Salzburg'un ünlü kayalıklarına gömülü ev ve atölyesinin birinci katı Atatürkve Türkiye anılarıyla doluydu... Çalışmalar başladı, sonra ihtilal oldu. Ama askerler yapıya çok ilgi gösterdiler ve kaliteli olarak bitirilmesine katkıda bulundular. O zamanlar 400 olan milletvekili sayısı şimdi 550'ye çıktı. .. Üstelik her birine bir müşavir ve bir sekreter verildi. Yapı ne yapsın mimar ne yapsın? .. 1984 Simavi Ödülü'nden sonra TBMMHalkla İlişkiler Binası ile İş Bankası Kent ve Mimarlık Ödülü'nü aldık. Rahmetli Özal, Kent ve Mimarlık Ödülü'nü verirken "Bu karı kocayı ODTÜ'den tanırız, şimdi eleştiri yapılıyor, odalar küçükmüş deniliyor. Bu, mimarın yapacağı bir iş değil. Mimara bir program verilir mimar da onu uygular. Bugün de benim en sevdiğim yapılardan birisidir" dedi. Sonra da bizzat kendisi verdi bu ödülü. Ondan sonra ben de O'na kokteylde sitem ettim. "Siz dış ülkelere gidiyorsunuz arkanızda hep tüccarlar ve sanayiciler var, bir mimar götürmüyorsunuz. Mimar Sinan at üzerinde Selim, Kanuni ile Viyana'dan İran'a kadar dolaştı. Mimarın görgüye ihtiyacı vardır. Sizin de gittiğiniz diyarlara onları götürmeniz yararlı olur" demiştim. 5 6 YAUTIM• NiSAN2004 Bu kadar belediye olduğu sürece Hazine'nin iki yakası bir araya gelmez Anılarımdaki İstanbul'u durmadan çizmeye çalışırım. Bu koca kent otantik silüetini kaybetti, yozlaştı, tarihi hançerlendi. 80 belediye parçalı olduğu sürece kurtarmanın mümkün olmadığını biliyorum. Ülkede 3300 belediye olduğu sürece Hazine'nin iki yakası bir araya gelmez. Büyük savurganlıklar yaşanıyor. Her biri bir plan yapıyor, elemanları yok. Zaten mimarlık eğitimi ve okullar dört senede bir mimar üreten bir fabrikaya dönüştü. Üstelik yeni mezunlar dünyanın hiçbir tarafında asla tanınmayacak imza hakkına sahip oldular. "İstanbul gitti, Manhattan geldi" İstanbul tarihte önemli darbeler geçirdi. Yakın çağda 1950'deki Vali Kırdar döneminde Dolmabahçe Sarayı'nın karşısına stadyumun yapılması. .. Ve sonra Swiss Otel de tabii gelip tepene çıkar. Sonra Hilton geldi kuruldu. Prost'un planı dışlandı. Demokrat Parti döneminde Vatan Caddesi gibi hançerlemeler, Beyazıt Külliyesi parçalanması, yok edilmesi... O zamanlar benden yaşça büyüklerim olan Melih Gürsel, Turgut Cansever gibi meslektaşlarımızla her salı günü toplanırdık. Oradaki görüşlerimizi küçük baskılar halinde Meclis'e ve bizzat başbakana yollardık. Ama ne olduysa oldu bu son 40 yıl içinde "bellek ve anımsamanın" inkar edildiği bir devreye girildi. İstanbul'un yedi tepesi artık görünmez durumda. İstanbul gitti, Manhattan geldi. 1960'lı yıllarda başlayan bu şeyler 1980'li yıllara sirayet etti. 1980'1i yıllarda Tarlabaşı Bulvarı açıldı, orada 340 tarihi eser yok oldu. Sonra kazıklı yollar vs. İstanbul bu hale geldi işte. Eserim biter ardından ıstıraplı bir devrem başlar Eserlerimin üzerine konuşmak yerine onların üzerine gelecek sesleri dinlemeyi yeğler, eleştirilerden yararlanmaya çalışırım. Eserlerimin fotoğraflarını dahi çekmem. Belki de bittikten hemen sonra onları muhayyilemde yıkıp, yeniden kurgulayarak tekrar inşa edebilme arzusu ve yeni doğan düşüncelerimin bunda etken olduğu düşünülebilir. Sonunda, benim ayrılmaz bir parçam haline gelmiş bütünleştiğim mekanlar düşüncelerimde daima sürer gider. Nerede durur, durdurulur bilemem... Ancak

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=