Yalıtım Dergisi 47. Sayı (Mart-Nisan 2004)

portre/röportaj Kışları da beni üst üste yünlerle, fanilalarla bir doldururdu ki sıska bir çocuk olmama rağmen "Kurtdereli Mehmet Pehlivan" gibi olurdum. Sokağımızın üzerinden "imar" geçti Sokağımızın bir ucunu hamam, halkevi ve mescitten oluşan bir üçlü tutardı. Evlerde yalnız gusulhane denilen zemini çinko kaplamalı dolaplı nişler vardı, içinde yıkanılırdı. Ama hamam sefalarımız çok hoş olurdu. Halkevi, eğitimin paraya yenik düşmediği zamanlardaki gerçek bir eğitim merkeziydi. Fatih Halkevi de İstanbul'da ünlüydü. Direktörü Behçet Kemal Çağlar'dı. Sonra O'nunla da dost olduk. Sokağımızın öbür ucunda da Hamdullah Suphi üstadın konağı vardı. .. Bu sokak benim 1960'lı yıllarda Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde yaptığım alle'nin belki de ilham kaynağıydı. Beyaz tahta kaplamalı ve verevine cumbalı bizim ev şu anda tek başına duruyor. Sokağımızın üzerinden ise "imar" geçti. Ne doğası kaldı, ne kuşları ne de güzelim çıkmazları. .. 5 o YALITIM • NiSAN2004 Ve o insanlar da yok artık. Sanki bir başkaları geldi. Vefa Lisesi'nde okudum. Lisede tarih hocamız ünlü Reşat Ekrem Koçu'ydu. Tarih derslerimizi genelde cami avlularında yapardık. İlk rölöve çizimlerini bizlere rahmetli hocamız yaptırmıştı. Ben de arada sırada tek başına çıkardığı İstanbul Ansiklopedisi'ne gidip bazı ufak tefek çizimler yapardım. Kürt Turan denilen -ki O da ünlüydü-matematik hocamızın da Cağaloğlu'nda matematik ve fizik dergilerini yayımladığı bir matbaası vardı. Benim ders notlarımı, uzay geometri çizimlerimiçok beğenirdi. Defterlerim elden ele dolaşırdı. Sınıfımız tam bir hababam sınıfı gibiydi. Dostluklar önemliydi. Hocalar Türkiye ölçeğinde birbirleriyle yarışırlardı. Kimin ne kadar öğrencisi Teknik Üniversite'yi kazanırsa onlar da o kadar prestij ve ödül sahibi olurlardı. Mimarı, inşaat mühendisinin yanında çalışan "kalfa" sanıyordum İki tane bitirme imtihanı geçirirdik. Anadolu'nun her tarafında kaliteli hocalar vardı. BizimTuran Hoca gibi Kabataş Lisesi'ndeki Sallabaş namlı Kemal Hoca da ünlüydü. Edebiyatta Behçet Necatigil vardı; Nurettin Topçuoğlu bizim felsefe hocamızdı. Liseyi 1949'da bitirdik. Tutturduğum puan hem inşaat hem de mimarlığa tutuyordu. Ama ben o zamanlar bir mimarı inşaat mühendisinin yanında çalışan bir kalfa sanıyordum. En başta inşaat, makine, elektrik ve 4. kademede de mimarlık yazılıyordu. Ben ne yapacağımı şaşırdım. Matematik Hocamız Turan Bey, İTÜ'ye öğrenci sokmakta şampiyondu. Beni aldı ve rektöre götürdü. Gümüşsuyu'nun merdivenlerini çıkarken diz kapaklarım titriyordu. Turan Hoca rektöre, "sana çok büyük bir talebe getirdim" diyerek espriyle beni tanıttı. Rektör de KemaliSöylemezoğlu Hoca'nın dersine girmemi ve kararımı ondan sonra vermemi istedi. Gittiğimde rahmetli Kemali Söylemezoğlu sınıfta projeksiyonla Mısır Sanatı'nı anlatıyordu. Çok etkilenmiştim. Oradan koşarak çıktım ve Turan Hoca'ya "Efendim benim istediğim yer burası" dedim. Taşkışla, bütün sanatların içiçe sürdürüldüğü gerçek bir sanat okuluydu. Fakültede hocalara tambur çalardım Mimarlık Fakültesi'nin o kallavi kapısından girince karşıda Prof. Belling'in heykel atölyesiyle; başınızı sağa döndürdüğünüzde de Sabahattin Eyüboğlu ile karşılaşırdınız ve sırayla kürsüler, hoca odaları vardı ... Restorasyonda İtalyan Verzone, matematikçi Hamit Hoca ve şehircilik kürsüleri. Üst katta da Prof. Bonatz, Holsmeister ve diğerleri. Bunlar hep Atatürk'ün sayesinde ülkeye gelmiş Alman ve Avusturyalılardı; şehircilikte hocamız Hamburg Senatörü Prof. Oelsner'di. Ve resim deyince Ercüment Kalmuk... Tabii Emin Onat hocamız ve diğer değerli hocalar... O sıralar tambur sazı ile meşguldüm. Sonra asistan olduğum 1954'ten sonra hocalarım üstteki salonda tambur çalmamı isterlerdi. Bir gün aramızda olan Mustafa İnan Hocamız da "Behruz çaldı, ben de size dinlediğimiz makamları matematiksel olarak açıklayacağım" dedi ve bir akşam toplantımızda elinde kara kalemiyle beyaz bir ekranda çeyrek sesler, diyez bemollerin her birinin nasıl özgün ses dizelerini oluşturduğunu anlattı. Birinci sınıfta iken de bir gün asistanımız olan Enver Tokay'ın dersinde bir haftasonu evi çiziyorduk.Tek tek masaları geziyordu. Sıra bana geldiğinde ben ancak bir plan ve bir cephe çizebilmiştim; evin üç cephesi ortalarda yoktu... Ağzındaki sigarasıyla "sen mi çizdin bunu?" deyince

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=