portre/röportaj lama projelerinin hazırlanması konusunda inanılmaz bir pazarlık sürecine girdiler. Çünkü o yıllarda yarışmada birinci olana işi vermek diye bir zorunluluk yoktu. Yarışmanın birincilik ücretini bize verip, uygulama projelerini istediklerine yaptırabiliyorlardı. Bir çok meslektaşımıza müracaat etmişler, fiyat almışlar ve bizim tarifemizin yüzde 70 tenzilatlısına projeyi uygulayacak meslektaşlar bulmuşlar. O fiyatlarla da bizi sıkıştırıyorlardı. Bir tek ikinci olan hocamız Emin Onat onlara fiyat vermemişti. Sonradan da Emin Onat'ın kabrini yapmak kısmet oldu bana. 1961 yılında 53 yaşında olmasına rağmen bir kalp krizi sonucu vefat etti. Ölümünden beş yıl sonra Teknik Üniversite,Mimarlar Odası'yla beraber kabri için bir yarışma açtı. Ben de çok çalıştım ve o yarışmayı kazandım. Emin Onat'ın kardeşi bizlere Emin Bey'in o yarışmada ikinci olduğu zaman, "benim öğrencilerim kazandı, kendim kazanmış kadar mutluyum" dediğini anlattı. Onun için okuldayken de zaten hayran olduğumuz Emin Onat'a bu hayranlığım iyiden iyiye pekişti. Küçük düşünceleri yoktu. Yeri ayrıydı bizim için; etik olarak, insan olarak büyük adamdı. Türkiye'de mimarlığın sembolüydü. Öğrenciyken Zürih'e burslu gittiği zaman bursunun yarısını okusunlar diye kardeşlerine gönderiyormuş. Mezun olduktan sonra İTÜ'ye geldiği zaman Mimarlık Fakültesi'ni kurmuş. Çok genç yaşta doçent, profesör ve yine çok genç sayılabilecek 42 yaşında da rektör olmuştu. Sonradan Emin Onat'ı bakanlık vaat ederek Demokrat Parti milletvekili yaptılar. Fakat sonra bakanlık vermediler. Bu olaya kırıldı. O parlak ve herkesi aydınlatan yüzü karardı. 1960 ihtilalinde üniversiteden çıkartıldı, bu olay yakın siyasal tarihte "147'1er" olarak bilinir. Toplumune,serlerimize karşı tutumuiçimizi acıtıyor 1959'da, yani mezun olduktan bir hayli sonra evlendim.Mesleki bakımdan ayağım yere basar hale gelmedikçe evlenmeyi düşünmüyordum. Oğlum da 1966'da dünyaya geldi. O da aynı gerekçeylebiraz geç oldu diyebilirim. Yani serbest çalışıyoruz, yarın işimizin olup olmayacağını bilmiyoruz."Malidurumumuz daha iyi olsun, arabamız olsun, bayramda seyranda çocuğu tramvayda kucakta götürmeyelim" gibi düşüncelerim vardı. Oğlum mimar olmak isteseydi onu desteklerdim... Fakat, mimarlık sırf meslek olsun diye yapılacak bir şey değil; çok acı verir, hüsran olur. Eserlerimize karşı toplumun tutumu içimizi acıtır. Mesela Manifaturacılar Çarşısı ilk yapıldığı zamanlarda pırıl pırıldı. Bir de bugünkü haline bakın .. Camları, doğramaları değiştirdiler. Her biri kendine göre doğrama yaptı. Traverten kaplamaları yeşile boyadılar. "Telifivar, neden yaptınız bunu" diye sorduk; "sizin binanızı güzelleştirmek istedik" dediler. Eski haline getirilsin diye otuz sene sonra dava açtık, davayı da kazandık. Ama hukuk sistemimizde bir yapıyı eski haline getirmenin imkanı yok; varmış da onu da biz yapacakmışız ve sonra da İcra'dan parasını tahsil edecekmişiz ... Asistanmertebesine indirilmeykiabuletmedim 1961 yılından başlayarak İTÜ'ye bağlı Maçka Mimarlık Okulu'nda haftada iki yarım gün veya bir tam gün olarak 9-10 yıl son sınıflara proje dersi öğretmenliği yaptım. 196869 üniversite olayları zamanında eğitimin düzeyi bozuldu. Forumlar falan oluyordu. Bizim orası da üniversiteye fakülte olarak bağlandı. Ve bize de "siz öğretim görevlisi olarak kalabilirsiniz" dediler. Halbuki ben bağımsız öğretmendim, kendi başıma ders veriyordum. Kendi asistanlarım vardı. Yani bir nevi beni asistan mertebesine indireceklerdi.O zaman da hem işlerimiz yoğundu hem de bağımsız hocalıktan öğretim görevlisidurumuna gelmeyistatü bakımından tercih etmedim. Bu sebeplerle 1970'te ayrıldım. Ama özellikle ilk yıllarda sonradan Türk mimarlığına çok hizmet edecek olan öğrenciler yetiştirdim. "Fabrikayapanmimar" olarakortaya çıktık 1965'e kadar çok sayıda konkura girdik, bir anlamda konkur kazanarak büromuzu idame ettirdik. Bu arada Türkiye'de yabancı sermayeli yatırımlar başlamıştı. Chrysler küçük bir kamyon fabrikası yapmak istedi. 1963'te başladı bu çalışma. Chrysler yetkilileri Türkiye'ye gelerek fabrika yapan mimar aradılar. O zamanlarda fabrika yok ki mimar olsun. Bunun üzerine mimarlık büroları arasında büronun düzenine, yaptığı işlere, kadrosuna falan bakarak bir seçim yaptılar ve bizi de fabrikanın mimarı olarak seçtiler. Yarışma dışında bize gelen ilk özel iş Chrysler Kamyon Fabrikası idi. Bu fabrika 1968'de bitti. Chrysler fab:ikasını yapışımız ve "fabrika yapan mimar" olarak ortaya çıkışımızdan dolayı o yıllarda arkası arkasına irili ufaklı bir çok fabrika yaptık. Fakat biz sadece sanayi yapısı mimarı olarak tanınmak istemiyorduk.Gerçisanayi yapısı da çok heyecanlı bir şey ... Ekonomik olması lazım, hızlı yapılması lazım, strüktürel yenilikler gerekebilir. Büyük yapı yapmakbizim tercihimiz değildi; önümüze gelen fırsatlar bizio yola soktu Sami Sisa ile birlikteliğimizin ve aramızdaki uyumun bir formülü yok. İkimiz de kavgacı kişilikte insanlar YALITIM • ŞUBAT 2004 4 3
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=