portre/röportaj Cengiz Bektaş, tasarımlarında önceliği kullanıcının kendisineveriyor; kullanıcıyı tanımanın önemine değinerek "Kendi ağabeyimle bile 10gün onun evinde,ailesiylebirlikte yaşadım" diyor. diye söz verdim. Elinizde iş varken yarışmaya katıldığınızda yarış atına dönüşüyorsunuz. İkinci nedeni de yarışma peşinde koşmanın elimdeki işe saygısızlık olduğunu düşündüm. Ondan sonra da bir daha yarışmaya girmedim. Yaptığım yapılarda hep şanslı konularım oldu. Cumhuriyet dönemi içinde yerleri olduğu söylenen yapılar gerçekleştirdim. Örneğin 1978 yılında bitirdiğim Türk Dil Kurumu yapısı, cumhuriyet döneminin en önemli 20 eseri arasında sayıldı, mimarlık öğrencilerinin % 80'inin en sevdiği yapıydı o yıllarda. O beş yıllık sürede 25 ödül aldım. Ondan sonra da Ağa Han Ödülü, Abdi İpekçi Ödülüfalanbüyükbirödül listemvar... Edebiyabtiranlamda"yoktanvar etmek"; mimarlık daöyle... Benimiçinbirisiolmadan diğeri olamazdı Edebiyat, sanat ve mimarlık çok ayrı, zıt konular değil. Edebiyat yapmak, var olanı yinelemek değildir. Sözcükleri öyle bir biçimde kullanıyorsunuz ki var olmayan bir şeyi yaratıyorsunuz. Herkesin bildiği sözcükleri kullanıyorsunuz, ama örneğin yeni bir kavram yaratıyorsunuz. Uzun sözün kısası edebiyat "yoktan var etmek". Mimarlık da öyle... Çi4 2 YALITIM• ARALIK2003 mento, taş vb. her şey var. Ama siz onu bir yaratı durumuna getiriyorsunuz. Şiir, dünyaya bakış, yorum biçimi. Ben şiirle uğraştığımda doğal olarak insana daha yakın oluyorum. 15 yaşında yazmaya başlamışım, mimar olduktan sonra da yazıyı bırakacak değildim. O nedenle benim için bir çatışma değil. Tam tersine mimarlık açısından çok sıkışık olduğum dönemlerde en iyi şiirlerimi yazmışım. Rahmetli Tahsin Saraç, "senin şiirlerinde bir mimari yapının sağlamlığı gözüküyor" diyordu. Şiirlerimin içinde bir mimarinin olduğu söyleniyor.Bu ne demektir, onu söyleyenlere sormak gerekiyor. Benim için birisi olmadan diğeri olamazdı. Kamuya yararlı olacak şeyler yapmaya çalıştım Özellikle son yıllarda daha çok belediyelerle çalıştım. 1969'dan beri de devletle çalışmıyorum. Kamuya yararlı olacak şeyler yapmaya çalıştım. Tasarımlarımda önceliğim kullanıcının kendisidir. Kullanıcıyı tanımak çok önemli. Kendi ağabeyimle bile 10 gün onun evinde, ailesiylebirlikte yaşadım. Çünkü kullanıcıyı yaşamın içerisinde tanımak başka bir şey. Toplum için çalışırken de ortalama değerler var. Ortak seçmelerin belirlediği bir kültürünüz var. Bu tek tip bir kültür değil. Bizim özelliğimiz çeşitlilik. O yüzden İstanbul'un benzeri yok. Şu anda ben dışarıya çıkmak istesem Avrupa'daki bir "kafe" benzeri yer bulabilirim; tam bizim alıştığımız bir çayhanede olmakistiyorumderseniz onu da bulabilirsiniz. Kafamı dinleyebileceğim bir kitaplık istiyorum desem onu da bulabilirim. Atina'da örneğin yalnızca Atina'yı bulabilirsiniz, Roma'da yalnızca Roma'yı bulursunuz. Ama İstanbul'da her şeyi bulursunuz ... Arabeskb, ir şeyin "olmadığı" bir şey yerine kullanılması Arabesk çok tartışıldı. Ben arabeski bizdeki sözcük anlamıyla kullanmıyorum. Benim için arabesk, bir şeyin olmadığı bir şeyin yerine kullanılması anlamına geliyor. Örneğin bu plastik, ama görünüşü tahta gibi. Adam yüzbaşı ama kendisini Cumhurbaşkanı ya da Atatürk zannediyor. İbrahim Tatlıses kendi şehrinin türkülerini söylediği zaman ben de dinleyebilirim.Onun yaptığı şey, olmadığı bir şey yerine kendini koymaya çalışması ya da olmadığı bir şey olmaya çalışması. Bu mimaride de kötü, yaşamda da kötü, her şeyde kötü ... Kopyanın kopyasını yapmaya çalışıyoruz Türkiye, baştan beri insanoğlunun elinden çıkmış tüm kültürlerin kesintisiz sürdüğü bir yer. En eski yerleşme, en eski kentler burada. Üçimparatorluk kurulmuş. İmparatorluk, bir sürü yerden bir sürü şeyin akıp toplandığı yer demek. Yalnız şarap, buğday değil, insan da akıyor. Üç büyük imparatorluğa yurtluk etmiş bir yerde bunca birikim elbette ayrı bir şey. Ne var ki Avrupalı gelip Grek kültürü diye Batı Anadolu kentlerinden aktarılmış bir sürü şeyi kopya
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=