portre !ık bir iştir bu. O ünlü yapı 20. yüzyılın en aşağılık yapılarından birisidir. Üstelik turizm kitaplarında falan Avustralyadenilince hep o bina karşınıza çıkar. Bu neye benziyor, eşcinsel sanatçılar daha ünlü oluyorlar ya ona benziyor bu iş de. .. Türkiye'de yanlış bulduğum yapılardan birisi ise Tercüman'ın Topkapı'daki eski binası. Mesela Ankara'daki Mebus binaları... Bir yanlış yapı da Taşkışla'nın arkasındaki o cam kule... Türkiye'de mimarlık eleştirisi diye bir şey yok. Proje yapan, eser veren mimarlar birbirleri hakkında hiç laf etmiyorlar, birbirlerini sadece okşuyorlar. Şirretliklerden korunma çaresi gibi... MEMLEKEKTABURGASKIZALDI, ULUSALRUH SÜRÜNGENLEŞMEYE GİDİYOR ... Bizim çocukluğumuzda doymazdık, hele savaş içinde, karneli ekmek günde 150 grama indi, katık zaten azdı, açtık, üşürdük, sırtımız pek değildi, ayakkabılarımız patlaktı, ama biz "mutluyduk" diyorduk. Çünkü devletin tepesinde şaibeli insan yoktu, ezan Türkçe okunuyordu. Bakın bu benim için iki can noktadır hala, otuz sene önce ben bunu gençlere söylediğim zaman ortalık alkıştan yıkılıyordu, şimdi ise kimse tınmıyor. Siyasetteki gidiş ülke gençliğinin de uykuya sokulmasına neden oldu. Kimse takmıyor artık, "memleket ne olacak", "istikbal ne olacak" diye önemsemiyor, vız geliyor herkese herşey ... Onun için bu memleket kaburgasız kaldı, sürüngenleşmeye gidiyor ulusal ruh ve kültürel olarak. Bu yürekler acısı bir şeydir. Ben ülkenin halini, geleceğini parlak görmüyorum. Neredeyse bu günleri yaşamış olduğum için üzüntülüyüm, keşke "bunları görmeden daha önce terketseydim dünyayı" diyorum. Gitgide daha karamsar bakıyorum ülkenin geleceğine, maalesef gençler de umursamaz oldu. 3 8 YALITIM • HAZiRAN2003 GAZETECİLİKTE HERKESİ BİR HABER NESNESİ OLARAKGÖRMEYE BAŞLIYORSUN Hürriyet'te on sene yazdım, Akşam'da üç sene yazdım, geçen yılın onuncu ayında o defteri de kapattık. Şimdi "gazetede yazı yazar mısın?" deseler, çok düşünürüm. Sürekli gazete yazısı yazmak, hele böyle haftada dört beş günü bulursa insanın yaşama biçimini değiştiriyor. Her gördüğün insanı bir haber nesnesi olarak görüyorsun. Kendi hayatını yaşayamayınca, insanın kendi akordunda bir takım değişmeler oluyor. Ben tek bir çeşit yazı da yazmadım, Hürriyet'te uzun diziler yazdım, İstanbul dizileri yazdım, şehirlerle ilgili yazılar yazdım, bir de 15 tane kadar dünya gezisi yazılan yazdım ... Hatta "Akşam Sofrası" diye bir dizi hazırladım, bazı kişilerle oturup başlıyorduk kafa çekmeye, saat 11 oluyor, "yahu sorulara geçsene" diyorlar, ben de "yav ne sorusu, bitti bile" diyorum, "banta alındı hepsi..." Kimlerle yapmadım o söyleşileri, Adnan Kahvecidahil Gülriz Sururi... Ben herkesle bütün ömrümde aynı biçimde konuştum, ona bir türlü buna bir türlü konuşmadım hiç bir zaman, onun için birbirine hiç benzemeyen insanlar benden hiç kaçmadılar. Örneğin karşılıklı olsalar birbirinin gözünü oyacak insanlarla ben ikisiyle de ahbaplık ettim mesela... Örneğin Vehbi Koç ile de, Aziz Nesin'le de...Bu çeşitleme bana büyük zevk verdi. TELEVİZYONUN YARARINDAÇNOK ZARARIVAR Bir pis gelişme daha var o da televizyon... Mesela bu odada televizyon yok. Televizyon aile bireylerini de birbirinden kopardı. Birlikte yaşamıyor artık insanlar, yanyana yaşıyorlar artık, konuşma diye bir şey kalmadı. Aile içi sohbet diye bir şey vardı. Toplumumuzun batağa yönelişlerinin bir sebebi de televizyondur. Faydası da oluyor ama zararıyla faydasını yanyana koyunca herhalde zararı daha fazla oluyor. Çiçek bakarım. Amerika'dan bir arkadaşımın çocukları bana yıldız soğanları ve tohumlar yolladı, onları ektim diktim. Sabah ilk işim onlar çıktı mı çıkmadı mı diye gidip bakmak. Çiçek bakmasını seviyorum, çocukluğumuzda da çiçek bakardık. GURUR DUYDUĞUM YAPILAR Yaptığım için memnuniyet duyduğum yapılardan birisi Arçelik Çayırova tesisidir. İpekkağıt Karamürsel yapısı da düzgün bir yapı, Arçelik Fuar pavyonu, ömrümde dört tane ev yaptım, ev yapmaktan da nefret ederim, bütün akraba burnunu sokar her şeye. Nasaş, Hürriyet binası, mantıklıdırlar, planlamanın başlangıcı mantıkla başlar. .. YALITIMI CİDDİYE ALMAMAKTA BİR ZEKA ZAAFİYETİ VAR Yalıtımı ciddiye almamakta bir zeka zaafiyeti var, akıl buhranı var, olağanüstü etkili oluyor... Ben bizzat kendi evimde yaşadım. Türkiye'ye çift cam geldi, yalıtım bir kademe atladı, hem sıcaktan koruyor hem soğuktan koruyor, mesela ben kendi evimde kuzeye bakan duvarı çift duvar yaptım, çok üşütürdü, ikinci duvarı da yaptık kurtulduk. Hem su yalıtımının hem ısı yalıtımının dehşetli önemi var, yaşama biçimlerinde önemi var, mesela oturduğumuz oda tek camlı iken oturamıyorduk soğuktan, kalorifer yetmiyordu, boydan boya radyatör koyduk, o da yetmiyordu, çift camı taktırdık yaşamaya başladık. Yalıtım konusunda tedbirler alarak yaşama olanaklarına kavuştuk. Yaşamı kolaylaştırmanın dışında masraftır da, "paralar nereye gidiyor" diye çırpınıyor millet, nereye gittiğini bilmiyor, ancak çırpınmayı biliyor, tedbir almayı bilmiyor. Oysa tedbir almak görevdir, mahkumiyettir, çare yoktur. El
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=