Yalıtım Dergisi 42. Sayı (Mayıs-Haziran 2003)

portre tadan kaybolmuş. Benim annem o okulda öğretmendi, annem bana da dört sene öğretmenlik yaptı. Ud ve keman da çalıyordu. İnsanın annesinin öğretmen olmasının bir büyük zorluğu vardır, örnek olsun diye önce beni cezalandırırdı, ve akşam mesela "dersim yok" diyemezdim, "nasıl yok, şu var, bu var" diye başlardı itiraz etmeye... Okulun önünde Şimendifer Takımı'nın futbol sahası vardı. Şimendifer Kumpanyası 1930'lu yıllarda Türkiye'de kalan son imtiyazlı şirketti. Bu şirket Trakya demiryolllarını yapmıştı ve işletiyordu... Futbol sahasında çim mim hak getire tabii, saha simetrik de değildi. Ortadan kayıktı, çamurda manda boğulurdu, ve biz orada futbol oynardık. Şimendifer Takımı'nın Kaptanı Ayı Hayri Bey idi. Hayri Bey deyince kim olduğu anlaşılmazdı, ille de "Ayı Hayri Bey" denilecekti. Kalecimizde "Kör Ali" idi. Şimdi "körden kaleci olur mu?" diyeceksiniz.Ali öyle bir kaleciydi ki topu bırakır, karşı takım oyuncularının bacaklarına atlardı, bacak kırardı, kimse yanaşamazdı bizim kaleye... ORTAOKUVLE LİSE YILLARIM ŞEHZADEBAŞI VE EMİNÖNÜ HALKEVİ'NDE GEÇTİ Ortaokul ve liseyi Pertevniyal'de okudum. Şehzadebaşı'nda sinemala34 YALITIM• HAZiRAN2003 ra giderdik... Sinemalarda opera filmleri oynardı. .. Naşit Tiyatrosu'na giderdik, tuluat tiyatrosunu seyrederdik ve hatta Naşit'ten önce Hafız Burhan tek başına şarkı söylerdi Turan Tiyatrosu'nda. O kadar muhteşem bir sesi vardı ki, tiyatronun sıvaları dökülürdü neredeyse, usul de bilirdi. Tiyatroya Pertevniyal'deki arkadaşlarla birlikte giderdik, 8-10 kişi, en ön sıraya otururduk, hatta sahnedeki aktörlere laf atardık, Naşit de bizi severdi, "yine gelmiş bu hergeleler" diye... Bir gün Hafız Burhan'ın gazelinin en hassas bir yerinde localarda oturan içkili birisi "yaşa moruk" diye bir nara attı, biz sabrettik, konser böyle bitti, sonra gittik "yaşa moruk" diyeni yakaladık, ağzını burnunu kırdık "terbiyesizlik etti" diye. Turan Sineması'nın karşısında Hilal Sineması vardı, Hilal'in karşısında MilliSinema vardı, Milli'nin karşısında da Ferah Tiyatrosu vardı. Orada Çinli cambazları bile seyretmiştik. Cumartesi, yarımda veya birde başlardı, beş saat falan sürerdi. Üç film, Çinli cambazlar, kanto, düetto falan. .. Müşteri çekmek için bir kişiye 7.5, iki kişi 12.5, üç kişi 17.5 kuruş olurdu... Tabii Şehzadebaşı da yok oldu, eski hali falan kalmadı. Laleli'de oturduk, 1936'dan 1950'ye kadar, baba evi vardı, babam Tekel'de muhasebeciydi.Tabi 30'lu yıllarda Laleli yeni bir semtti. Ama tutumlu insanların ve makbul insanların yaşadığı bir semtti. Laleli şimdi büsbütün çarşılaştı, bambaşka, kepaze bir yer oldu, ailelerin yaşayamayacağı bir yer oldu. O zamanlar oralarda namussuz bir şey yaşayamazdı, şimdi namuslu şeyler yaşayamıyor. .. LaleliCamisi'ninavlusundada top oynardık. O zamanki hayatımızın önemli mekanlarından birisi de Eminönü Halkevi'ydi. Oraya yürüyerek gider gelirdik. Evlerimizde bir tane mangallı ya da sobalı oda olurdu, o odalarda ders çalışılamazdı, biz de Eminönü Halkevi'ne gider ders çalışırdık, sessiz ve sıcak bir yerdi. Kocaman bir sobası vardı, ısıtmasa bile gözümüzü ısıtıyordu, üşümezdik orada... Başka bir harika yanı daha vardı Eminönü Halkevi'nin, kitaplığı vardı, hazine gibi bir kitaplığı vardı. Hatta garip bir kitaba rastladım orada, ondan sonra bilene bir daha rastlayamadım, Maksim Gorki'nin "Ana" romanı eski yazıyla basılmıştı, ben onu orada okudum. 1940 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı klasikleri bastırdı, ama daha önce basılan kitaplar da vardı. Bu büyük bir hazine idi bizim için, orada uzun saatler kalırdık. Ama bir kısmında çalışır bir kısmında kitap okurduk. Kitap okumamak diye bir şey yoktu. Hatta Pertevniyal'deki hocalarımızdan Felsefeci İhsan Bey vardı, Emre Kongar'ın babasıdır ... İhsan Hoca'ya bir gün bir arkadaşı gelmiş ve "oğlum 15-16 yaşına geldi, okumaya alışmasını istiyorum, ne okusun?" diye sormuş, İhsan Hoca da O'na, "okusun da ne okursa okusun" demiş, ve ilave etmiş "seçmesinide kendisi öğrenir" ... OKUMA SEVGİSİNİ BİZLERE AİLEMİZ AŞILARDI Ufuk açmak için okumak esastır, "ben kitap okumam" diye övünen bir mimarlık profesörü vardı. Öldüğü için yakışan kelimeleri söyleye-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=