portre rerek nüfus yığılmasına sebep olundu. Aslında İstanbul'un içi eski yapıların olabildiğince tamir edilip, eski mekanların korunup hiçbir şekilde dokunulmayacağı, yeni binaların yapılmayacağı bir bölge olmalıydı ... Sultanahmetiyle, Ayasofyasıyla, Süleymaniyesiyleböyle bir bölge olmalıydı. 1850'lerde dünyaca ünlü bir bilgin ve coğrafyacı var, o İstanbul'a geldiğinde diyordu ki "dünyada üç tane güzel şehir var" Birincisi "Rio de Jenario", kara deniz oynaşmalarıyla müthiş bir şehirdir... İkincisi, "Napoli" diyordu, Napoli de tam yarı ay biçiminde yerleşmiş bir şehirdi, denize bakıyordu ve o yarım ayın içinde kubbeler, çan kuleleri çıkıyordu, yani yarım ayın düzeyini renklendiriyordu... Üçüncüsü, "İstanbul" diyordu. Yani bu ünlü bilginin gördüğü şehirler içinde en çok beğendikleri bu üçüydü... Ben de bir çok şehir gördüm, ayak basmadığım kıta kalmadı. Ve bu şehirler içinde bu tercihler çok doğrudur. İstanbul demesinin bir sebebi şehir yapısı idi. Şehir yapısının kubbelerle, minarelerle, tepelerle, iniş çıkışlı biçimlenmesiydi, Boğaziçi idi, 30 kilometre dolaşan bir su yolu... İki yanındaki tepeler de yine değişkenlikleriyle, oynaklıklarıyla, tabiatıyla, ağaçlarıyla birlikte muhteşem renk katan bir su yolu ve boğazın kuzeyden güneye inip inip de Haliç'e girecekmiş gibi yapıp sola dönüp Marmara'ya girişi gibi "sürprizler"... Ve tabiiki Haliç... Haliç'in eski adı Altınboynuz'du ... Altınboynuz sıfatını takan da Atina'lı coğrafyacı AleksanderHumboldt'tur. Neden öyle demişti? .. Elini sokan balık tutuyordu da ondan. Yani bir zamanlar Haliç balık hazinesiydi. Gördüğüm şehirler içerisinde en güzelleri hangisi? "İstanbul, tabii ırzına geçilmiş aile kızına döndü", o başka iş ... Fakat İstanbul, dünya şehirlerinin konumları içinde gerçekten müstesna olanlardan birisi. Mesela Lizbon, orada da 20 km'lik bir boğaz var ve Lizbon şehri bu boğazın bir kenarında tepelerde, bizim boğazın bir kenarı gibi yükseliyor, ama öbür tarafı yamyassı, pide gibi... Karşılaşma hali yok orada... Budapeşte de, gayet hoş bir şehir, Budin tarafı, "Nazlı Budin" diye anlatırlar ya, Budin tarafı bir tepe, öbür tarafı onun da yamyassı. .. MİMARİ OLARAK ESKİ İSTANBUL MUHTEŞEMDİ Mimari olarak İstanbul sadece eski yapılarıyla muhteşem ... Örneğin Ayasofya, 1500 sene önce yapılmış bir yapı, tarihin en önemli birkaç yapısından birisi... Mimari kalite açısından da hayranlık veren, dehşet veren bir yapıdır ... Denildi ki "Mimar Sinan da Ayasofya'yabenzetti..." Aslında benzetmek istemese bile benzeyecekti. Neden benzeyecekti, çünkü kagir yapı nasıl oluyordu, strüktürün, yani taşıyıcı sistemin biçimi kemerlerle başlıyordu, düz betonarme çelik, kiriş yok. Hepsini basınca çalıştıracakmış gibi böyle bir kemer yapılıyordu. Bütün yükler basınca, dönüşüm kolonlara intikal ediyordu. Ondan sonra o kemer, tonoz oluyordu, kubbe oluyordu, taşıyıcı sistem hikayesiydi hepsi. Kubbe ve kemer yapıldıkça binaların birbirine benzemesi engellenemezdi.Gotik kiliselerde biçimlerle o kadar çok oynandı ki, sanki benzemiyormuş gibi sanılıyor, oysa tıpatıp birbirinin aynıydı taşıyıcı sistem olarak. Sinan ne yaparsa yapsın, betonarme kullanmadıkça, çelik kullanmadıkça Ayasofya'ya benzeyecekti. "Taklit etti" sözünü doğru bulmuyorum ben, yakıştırmıyorum ... Ama O'nun da yaptığı Ayasofya'yabenzemeyen böyle kubbe ve kemerlerin dışında elbette muhteşem yapılar var, Edirne Selimiye dehşet verici bir mimaridir, kemerlerin, kubbelerin, yukarıdan aşağıya şelaleler gibi akıp da yere kadar inişi, dehşet verici bir mimaridir doğrusu. İstanbul, bu haliyle ve 1950'ye kadar hiçbir zaman 1 milyonu geçmemiş nüfusuyla ölçüsü bilinen bir şehirdi. Bir impartorluk merkeziydi. Şehir yapısında da sur içi bölge canlıydı. Sur dışında da köyler vardı. Boğaziçi'nde köyler vardı, birbirinden kopuk köyler vardı. Ancak denizden vapurlarla kayıklarla ulaşılırdı. Karayolu diye bir şey yoktu, daha sonra tepeden de, sahilden de yol geçti. Hele hele kazıklı yollar yapıldı ki "o kazıklı yollar medeniyete atılmış kazıklardır". Ve bu, mimarlık YALITIM• HAZiRAN2003 31
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=