Yalıtım Dergisi 36. Sayı (Mayıs-Haziran 2002)

dosya meyin diyoruz. Biz de ortak üretime başlayacağımız zaman bu sıkıntıları yaşadık. Sonuçta biz bunu ithal ederken dışarı para gönderiyorduk, şimdi üretip ihraç edeceğiz, para getireceğiz. Türkiye artık bu korumacı yasalarla idare edilemez. Bu duvarları yıkması lazım, bakın 2005'den sonra Dünyada ekonomik sınır da kalmayacak. YALITIM: Yapı ve yalıtım sektörü açısından yabancı sermaye girişini nasıl değerlendiriyorsunuz? ORHANTURAN: Yapı sektöründe yabancı sermayenin etkinliği gittikçe artıyor. Neden? Öz kaynakları kuvvetli, daha rahat, ucuz ve uzun vadeli borçlanabiliyorlar. Çok katlı binaların dış cephe alüminyum giydirmelerine yabancı firmalar gelip, 7-8 yıl vadeli teklifler veriyorlar. Böyle olunca yerli üretici böyle bir gücü olmadığı için zor durumda kalıyor. Kim 7-8 yıl finansman sağlarsa yatırımcı da doğal olarak onu seçer. Bizim sektörümüze bakarsak; Yapı kimyasallarında neredeyse % 100 oranında yabancı sermaye egemenliği var. Çimento ve alçıda ağırlıkları var. Bizimsektörümüzde özellikle gelmek zorundalar. Avrupa'da yaşlı bir nüfus var, inşaat sektörünün sınırlarına gelinmiş, gelişimini tamamlamış. Oysa ki Türkiye'nin nüfusu genç, gençlerin konut ihtiyacı var. Türkiye'den Orta Asya Türk devletlerine, Akdeniz ve Karadeniz civarı ülkelere gitmek kolay. Bunun için yabancı sermayenin ilgisi kaçınılmazdır. Benim görüşüme göre yıl sonunda AB bize takvim verirse yabancı sermaye gelişinde ciddi bir patlama olacak ve daha etkin gelecektir. 5-1 O milyar dolar geldiğini düşünün o zaman Türkiye'nin çehresi değişecektir. Yabancı sermayenin pazarın büyütülmesinde ciddi katkıları oluyor. Kendi alanlarında bir know-how'ları var, bunu buraya taşıyorlar. Orda ki bilgiyi buraya aktararak buradaki pazarın bilinçlenmesi doğrultusunda ciddi çalışmalar yapıyorlar. Bu katkılarını takdir etmekle birlikte onlar bu işi biliyorbiz bilmiyoruz diye bir yorum yapmıyorum. Türkiye' de işini hakkıyla, bilerek yapan uluslararası pazarlarda ürünleri kabul görmüş firmalarımız da var. Amagelecekte küçük firmaların; yani sermayesi olmayan, dağıtım kanalı olmayan, marka yatırımı olmayan firmaların iş yapabilmeleri çok zorlaşacak, bu tip firmalar gelecekleri için mutlaka yabancı sermaye ile iş birliğinin yollarını arayacak ve ya sözlenecek,ya nişanlanacak, ya evlenecek.Yada olmadı satacak firmasını, başka şansı yok. Yunanistan ve Portekiz'de bunun örnekleri AB'ye girdiklerizaman görüldü. Bir çok KOBİ kapandı. Biz 1988'den beri yalıtım sektöründe çalışıyoruz. 1990 yılından başlayarak da yurt dışı firmalarla ilişkilerimiz var. Bu gün biz 15 firmanın Türkiye'deki partneriyiz, burada ürünlerini satıyoruz, temsil ediyoruz, ortak üretiyoruz. Bu sayede dağıtım kanallarımızda olsun, pazarın bilinçlendirilmesi ile ilgiliolsun, teknik destek vermek ile ilgili olsun, ciddi bir bilgi birikimimiz oluştu. Onların çalışma tarzlarını bize uyarlamaya çalıştık. Biz firma olarak bu açılımı sağlayabildik, örneğin ithalatını yaptığımız bir firma ile evlilik yaptık, ortak bir firma kurduk, çok da memnunuz. Özellikle kriz zamanı bu ortaklığın çok daha pozitif etkisini gördüm. İç pazar daraldığında biz ihracata yöneldik. Bugün ABD'ye, İspanya'ya, İtalya'ya, Yunanistan'a, Bulgaristan'a malzemeihraç ediyoruz. Biz bu evliliği yapmamış olsaydık, bu esnekliği bu kadar rahat gösteremezdik. Sektördeki diğer arkadaşlara buradan yine seslenmek istiyorum;daha global düşünün, mutlaka ve mutlaka yabancı sermaye ile iş birliği yapın. Bizim firma olarak gerçekleştirdiğimiz evliliksayesindegeçen yıl o ürünün % 80'ini ihraç ettik, yanısıra diğer ürünlerimizi de dış pazarlara sunabilme avantajını kazandık. 2001 yılında toplam 5 milyon marklık ihracatla çok ciddi oranda büyüdük. Bu yıl ihracat rakamımızı % 20-30 civarında artırmayı düşünüyoruz. Bu sayede bugün bize Balkanlarda ve Ortadoğu'da yatırım teklifinde bulunuluyor. Türkiye'de az olsun, öz olsun benim olsun anlayışı vardır. Bu anlayışı terk etmeliyiz. % 100 yabancı sermaye olsa bile firmalarda yönetim Türk'lerin elindedir. Bizim artık, uluslararası firmaları bile çok iyi yönetecek kalitede yetişmiş değerde insanlarımız var. Bir araştırma sonucuna göre çok sık kriz olduğu için Brezilya ve Türkiye'de dünyanın en iyi kriz yöneticileri varmış. Avrupa'da ürün standartı, uygulama standartları var, bunları alıp ülkemizde uyguluyoruz. Artık uluslar arası pazarda iş yapmak istiyorsanız, bu standartlara uymanız gerekir. Bu gün ABD'den, Çin'e kadar yalıtım malzemesi ihraç ediliyor.Demek ki biz standartlara uymayı biliyoruz. Benim görüşüm Türkiye'nin çıkış yolu Avrupa Birliği'dir. AB'ye gireceksen, o kulübün kurallarını kabul edeceksin, kriterlerine uyacaksın. Ya bunlara uyacaksın, yada düşünmek bile istemiyorum ama üçüncü dünya ülkesi olarak kalacaksın. Türkiye insanı çağdaş yaşamdan yana, AB'den yana. Bir vatandaş olarak, bir sivil toplum örgütü yöneticisi olarak söylüyorum, Türkiye halkıyla, sivil toplum örgütleri ile böyle bir rüzgarı yakalamışken, artık Ankara'nın da belli saplantılarından uzaklaşarak yapması gerekenleri benimseyerek yapması lazım. Türkiye gözü kapalı AB'ye girsin demiyorum, onların da yerine getirmesi gerekenler var. Hiçbir ilişki tek tarafın menfaatine olamaz. Biz 2000 yılına kadar ithalat yapıyorduk, dövizimiz İtalya'ya gidiyordu. Şimdi ne yaptık, işi tersine çevirdik. İhracat yapıp döviz getiriyoruz, istihdam da yaratıyoruz. Biz Yunanistan, Bulgaristan, Romanya'nın kauçuk köpüğü ihtiyacını karşılıyoruz. Hem de rica minnet veriyoruz, her istediklerini de vermiyoruz. Ben bu ülkede doğdum, bu ülkede bu noktaya geldim, bu ülkenin vatandaşıyım. Para kazandımsa da bu ülkede kazandım. Ben ülkemi seviyorsam, yatırımımı da bu ülkede yapmam lazım. 11 YAUTIM • HAZiRAN2002 31

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=