Yalıtım Dergisi 21. Sayı (Kasım-Aralık 1999)

MAK. MÜH. GÜNDÜZ TANSEL Deprem unutmaz vusturya'nın başkenti AViyana'da, bizim istiklal Caddesi gibi trafiğe kapalı bir Körtnerstrape vardır. Üzerinde kaleler, lokantalar ve mağazalar bulunan cadde, aynı zamandakonservatuvar öğrencilerinin ve dünyanın her yerinden gelen müzisyenlerin harçlık kazanmak için enstrümanlarını kapıp geldikleri bir mekandır. Yol boyunca yürürken gayda çalan bir lskoç, Mozart çalan bir yaylı sazlar dörtlüsü, hatta bağlama çalan bir Türk'e rastlayabilir, kalelerde üniversite öğrencilerinin entellektüel sohbetlerine kulak misafiri olabilirsiniz. Operaya giden şık beylerin ve hanımların dahi kaldırıma oturup müzik dinlediği caddenin belli yerlerinde, ağaçlara yapıştırılmış küçük renkli kağıtlar dikkatinizi çekebilir. Yapışkan bantla, isteyenlerin alıp okuması için ağaca yapıştırılan bu kağıtlarda, amatör yazarların kısa felsefi denemeleri yer alır. Bu yazılardan birinde, nükleer silahların tehdidi ile ilgili olarak yazar şöyle söyler " ... Sen bu yazıyı okurken dahi dünyanın 2 6 YALITIM• ARALIK1999 bir yerinde nükleer başlıklı füzeler Körtnerstrape'yi hedef almış beklemektedir. Göz açıp kapayıncaya kadar geçecek sürede sanki Körtnerstrape hiç varolmamışçasına haritadan silinebilir. Ürperip, bu tehlikeyi umursamamaya çalışabilirsin ama füzeler Körtnerstrape'yi hedef olmayı unutmazlar." Kanımca bu sözler, yurdumuzu tehdit eden deprem olasılığı ile ilgili olarak da söylenebilir. Bundan birkaç ay öncesine kadar sadece kitaplarda veya televizyonda rastladığımız, çığ ya da kasırgadan farklı anlam taşımayan bu doğa olayı, bizi en hazırlıksız anımızda tam olarak uykuda yakaladı ve bizi öylesine derinden etkiledi ki, ondan önceki hayatımızı hatırlayamaz olduk. Hertürlü arkadaş toplantısında, iş çevrelerinde, vapurda otobüste sürekli ve sadece deprem konuşulur oldu. Peki neden bu kadar hazırlıksızdık? Bu konuda neden bizi kimse "gerçekten" ve "samimi biçimde" uyarmadı? Bu kadar çok insanın hayatını bunca dramatik ölçülerde etkileyebilecek bir olay söz konusu olmaması gerekir. Devletin birinci görevinin, vatandaşının can güvenliğini sağlamak olduğu tartışılabilir mi? Olan bitenin, daha doğrusu olması gerekip de olmayanın tartışmaları daha uzun süre devam edecektir. Oysa yapılması gereken daha öncelikli işler vardır. Çünkü tehlike henüz geçmiş değildir, tüm ağırlığı ile kafamızın üzerinde sallanmaya devam etmektedir. Yapılması gerekenler ile ilgili de herkes kendince yorumlar yapmakta, gücü yettiğince sesini duyurmaya çalışmaktadır. Birbirinden değerli bilim adamlarımız ve bağlı bulundukları saygın kuruluşlar, çeşitli toplantılarda konuyu enine boyuna tartışmakta, fayın bir daha ne zaman ve nerede kırılacağı, gelecek sarsıntının "7,4 mü 8 mi" olacağı gibi teknik ve detaylı yorumlar sokaktaki adamın dahi ağzına sakız olmaktan kurtulamamaktadır. Ama biz tartışırken deprem bizi hedef almayı unutmamaktadır. Sadece sinsice beklemektedir. Bu arada kendi yaşam hacimlerinin güvenli olup olmadığını araştırmak isteyenler yeterli ve yetkili bilgiye ulaşmakta güçlük çekmekte, ortalığı boş bulan bazı çıkar çevreleri de fırsatı kaçırmayarak ve insanların paniğinden istifade ederek belki de hiçbir işe yaramayacakgöstermelik uygulamalarla umut tacirliği yapmaktadırlar. Aksi gibi bu ticarette kurban durumunda olan taraf, lstanbul'a gelip de Galata Kulesi'ni satın alıyorum diye dolandırılan garibanlarda farklı olarak, ödediği paranın karşılığında hayatını emniyet altına aldığı yanılgı ile karşı karşıyadır. Bilindiği üzere psikolojide Plasebo Etkisi adı verilen bir olgu vardır. Tıbbi rahatsızlığı olan bir kişi, kendisine veri~ ve aslında hiçbir etkisi olmayan bir tabletin yeni bir ilaç olduğu konusunda ikna edildiğinde, hastalığın belirtileri mucizevi biçimde ortadan kalkabilmektedir. Hatta sadece böylesine güçlü bir inanç, kanser gibi amansız hastalıkların tedavisine yardımcı olabilmektedir. Ama maalesef deprem gibi doğal afetlerde aynı tedaviler etkili olmayacaktır. Yani oturduğumuz ve-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=