BAU Teknolojileri Dergisi 8. Sayı (Mart-Nisan 2023)
51 BAU TEKNOLOJİLERİ • Mart-Nisan / 2023 etkisiyle soğutmanın payının her yıl arttığı görülmektedir [4,5]. İklim değişikliğine karşı en hassas bölgelerin başında gelen Akdeniz Havzası içerisinde yer alan Türkiye’de özellikle soğutma ihtiyacının, dolayısıyla da enerji tüketiminin arta- cağı farklı çalışmalarda gösterilmiştir [6]. Bazı çalışmalarda Akdeniz Havzası için ısınmanın bu yüzyıl içinde +5 °C’ye kadar çıkacağı öngörülmektedir [7]. Bunun sonuçlarından bahsetmek bu yazının sınırlarını aşsa da, en kısa ifadeyle eğer öngörüler doğruysa ve tedbirler alınmazsa Türkiye’nin bir kısmının çölleşme tehlikesiyle karşı kaşıya olduğu açıktır. Geleceğin akıllı şehirleri hiç kuşkusuz “yeşil” ve “akıllı” bölgelerden oluşacak; bu bölgelerse enerji verimli binalar, yenilenebilir enerji kaynakları (YEK), elektrik/termal enerji depolama sistemleri (TED) ve akıllı şebekeler/sistemlerden oluşacaktır. Fakat bu sistemler, tasarımdan uygulamaya, finansal çözümlerden iş modellerine, sosyoekonomik zor- luklardan standart-yönetmeliklerdeki belirsizliklere kadar hemen her alanda pek çok zorluk içermektedir. Üstelik yeni binalarda YEK, TED vb. ile çözümler geliştirilse bile, enerji verimsiz mevcut bina stoklarının bu sistemlere nasıl entegre edileceği büyük bir sorun olarak önümüzde durmaktadır. Bu konuda geliştirilen çözümlerin arasında NZEB bina- lar (Nearly Zero Energy Buildings) öne çıkmaktadır. Türkçe “neredeyse sıfır enerji bina” (NSEB) ya da “sıfır enerji bina” olarak çevrilen NZEB, AB ülkelerinde 2020 yılı (kamu binaları için 2018) sonu itibariyle yeni binalar için zorunlu kılınmıştır. Bununla yetinmeyen Avrupa Komisyonu, 2030 yılına kadar sıfır enerjili binalardan, “sıfır emisyonlu binalara” geçmeyi önermiştir [8]. Sıfır enerjili bina (NSEB) ile ilgili tam anlamıyla bir terminoloji ve tanım birliği olmasa da genel olarak, çok yüksek enerji verimi performansına sahip olmaları, tükettiği enerjinin önemli bir kısmını yenilenebilir enerji kaynaklardan karşılaması, şehir şebekesine bağlı olsa da şebekeden çektiği kadar enerji üretebilmesi gibi kriterlerle tanımlanmaktadır. Dolayısıyla geleceğin yeni binalarının NSEB binalar olaca- ğına hiçbir kuşku yoktur. Fakat mevcut binaların renovasyon ve iyileştirmesi bir yana NSEB tasarım ilkelerinin ve stan- dartlarının ne olacağı hâlâ tartışma konusudur. Ülkemizin beyan etmiş olduğu “2053 net sıfır emisyon binalar” hedefine ulaşmak için “Binalarda Enerji Perfor- mansı Yönetmeliği”nde Neredeyse Sıfır Enerjili Bina (NSEB) kavramı tanımlanmıştır. Buna göre 1.1.2023 tarihinden itibaren 5000 m² den büyük olan tüm binaların, enerji performans sınıfı en az “B” olacak şekilde inşa edilmesi ve ayrıca tükettikleri enerjinin en az %5’ini yenilenebilir enerji kaynaklarından (Fotovoltaik panel, rüzgâr enerjisi, ısı pompası v.b.) karşılamaları zorunlu hale getirilmiştir [9]. Yönetmelikteki “teknik” karışıklıklar bir yana, YEK oranı- nın %5’le sınırlandırılması “sıfır enerjili bina” kavramıyla örtüşmemektedir. Ayrıca bina kabuğu ile ilgili izolasyon değerlerinin iyileştirilmesi önerilmiştir fakat bu değerler de AB ülkelerindeki NSEB uygulamalarının çok gerisindedir. Dolayısıyla, NSEB kavramının yönetmeliklere girmiş olması olumlu bir gelişme olsa da ulusal bir strateji geliştirmekten çok uzakta olduğumuz söylenebilir. Üstelik bu binaların uygulaması için geliştirilecek finansal araçlar ile ilgili bir çalışma da bulunmamaktadır. Oysa ilgili bakanlığın kendi sitesinden duyurduğu gibi, bu eksik düzenlemelerle bile (%5 YEK oranı) ülkemizin enerji ithalatı faturasında (2022 Şubat verileriyle) yıllık 5 milyar ₺ tasarruf sağlanabilmektedir. Bu kaynak tasarım, uygulama ve arge yatırımları için kullanılsa NSEB sorununa büyük katkı sağlayabilirdi. Finansal çözümler, standart-yönetmelik eksikliği gibi sorunların yanında, tartışılması gereken başka konular da vardır. Bunların başında, “bina kabuğu”, “enerji depolama”, “bölgesel ısıtma-soğutma” ve “entegre tasarım” gibi NSEB uygulaması için zorunlu başlıklar gelmektedir; fakat ülkemiz- deki gerek kamu gerek özel kurumlarca yapılan çalışmalarda bu konulara neredeyse hiç değinilmemektedir. BINA KABUĞU Bina enerji tüketimi söz konusu olduğunda cephe tasa- rımının enerji tüketimine (ısıtma-soğutma ve aydınlatma) ve dolayısıyla karbon emisyonuna etkisi elbette büyüktür. Yönetmeliklerimizde ve tasarım alışkanlıklarımızda, genel yaklaşım maalesef bina cephe izolasyonun “kalınlığı” ile sınırlıdır ve daha çok ısıtma yükü dikkate alınır. Oysa bütün- lüklü bir tasarım için bina ısıtma-soğutma yükleri beraber ele alınmalı, cepheden kaynaklanan termal yüklerin yanında cephelerin enerji üretme ve depolama kapasiteleri de dikkate alınmalıdır. Statik cepheler bir defa tasarlanıp uygulandıktan sonra değiştirilmesi çok zordur, yapı ömrü boyunca enerji kimliği hemen hemen değişmeden kalır ve sağlayabileceği enerji tasarrufu konusunda sınırları vardır. Bu nedenle son yıllarda üzerinde en çok çalışma yapılan konuların başında Adaptive Facade gelmektedir. Türkçe “adaptif ”, “uyum gösteren” ya da “uyarlanabilir” cephe olarak tercüme edilmektedir. Uyarlanabilir bina cepheleri, dış etkilere tepki vererek davranış ve işlevselliklerini uyarlayabilen; çevre ve kullanıcı ile etkileşime girebilen uygulamalar olarak cephe teknolojisinde bir sonraki büyük kilometre taşı olarak kabul edilmektedir [10]. Değişken, dinamik, kinetik, duyarlı, ileri teknoloji, yeni- likçi, aktif, akıllı, etkileşimli, dönüşen, esnek gibi terim- lerle anılan bu cephe sistemleri bina tipi, iklim koşulları ve uygulanan teknolojiler açısından büyük farklılıklar gös- termektedir. Uygulanan teknolojiler PV paneller, dinamik gölgelendirme sistemleri, çift cidarlı cepheler, faz değiştiren malzemeler (PCM) ile enerji depolama, ileri teknolojik mal- zemelerle (kromatik camlar, etfe, opv filmler, thermoelectric MAKALE
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=