Yalıtım Dergisi 175. Sayı (Ekim 2018)
Yalıtım / Ekim 2018 25 yalitim.net atlatmış bir firma. Biz kriz zamanlarında politikamızı bariz bir şekilde değiştirmiyoruz. Mardav bugüne kadar, kriz oldu diye satışını durduran veya hemen peşine dönen bir firma olmadı. Bizim Ticaret anlayışımız ortaklık şeklinde. Peşin satışlarda bayimize iskontomuzu öneririz, nasıl alacağına bayimiz kendisi karar verir. Dolayısıyla Mardav olarak duru- şumuzu değiştirmedik. Genel olarak Türkiye açısından 2001 krizi çok derin bir krizdi. Ama biz bir şekilde çıktık o krizden. Şimdi de çıkacağız. Türkiye’nin dinamikleri çok kuvvetli. Türkiye’deki ekonomik hayatın içinde çok fazla yabancı sermaye var. Türk halkında çok fazla sermaye olmayabilir ama yabancılar Türkiye’ye inanıyorlar ve yatırım yapıyorlar. Bizim grubumuz da bunlar- dan biri. Üretime, makineye, insana yatırım yapıyor. Bundan vazgeçeceğimizi düşünmüyorum. RAVABER GENEL MÜDÜRÜ HARUN HASYÜNCÜ: “Döviz kurlarından değil, ticaretten kâr sağlayan yapıya odaklanmalıyız” Birçok sektörde olduğu gibi bizim sektörümüzde de üre- timdeki girdilerin birçoğu döviz bazında değerleniyor. Doğal olarak döviz kurundaki yukarı yönlü hareket üretimde girdi maliyetlerini artırıyor ve maliyetler TL bazında artıyor. Doğal olarak mali- yetlerdeki bu artışı satış fiyatlarına aynı oranda yansıtılarak satış fiyatla- rının maliyet artışı ora- nında artırılması gereki- yor. Ürettiğimiz ürünlerin büyük bir kısmı inşaat sektöründe kullanılıyor. İnşaat sektörü ekonomik canlanmada ya da daral- mada en hızlı etkilenen sektörlerin başında geldiği için ülkenin içinde bulunduğu durumdan en önce inşaat sektörü etkilenerek durgunluk ve daralmaya gidiyor. Bu daralma sektörümüzü doğrudan olumsuz etkiliyor ve talep tarafında ciddi bir daralma yaşa- nıyor. Arzdaki fazlalık rekabeti daha çetin hale getiriyor, fiyat baskısı oluşturuyor ve üreticiler maliyetteki artışların çok az bir kısmını fiyatlara yansıtabiliyor. Bu da sektörde maliyet ve satış arasındaki makasın çok daralmasına sebep oluyor. Kısacası maliyet değişikliğinin ancak çok kısmi bir bölümü tüketiciye fiyat artışı olarak yansıtılıyor. Maliyet tarafındaki artış neredeyse satış fiyatları artışının iki katına ulaşmış durumda. Dövizin artışı ile birlikte ihracat pazarları daha cazip duruma geldi. Ancak ürettiğimiz yalıtım malzemesi ürünlerin havaleli (düşük yoğunluklu) olması, ihracatta navlun faktö- rünü önemli hale getiriyor. İhracat pazarları cazip olmasına rağmen nakliye maliyetlerinin üzerine bindirilmesiyle birçok pazarda rekabet gücümüzü yitirmiş oluyoruz. Odaklandığımız ihracat pazarları ise yakın çevremizde mineral yün üretimi yapılmayan pazarlarla kısıtlı oluyor. Önümüzdeki dönemle ilgili kur tahmini yapmak oldukça güç. Bugünkü seviyelerine geleceğini 2-3 ay önce söylemiş olsaydınız kimse size inanmazdı. Bugün itibari ile bir kur tahmini yapmak yerine ticarette dövize bağımlı konularda karşılığını da döviz olarak oluşturacak bir yapı inşa etmeliyiz. Yani döviz borcumuz kadar ihracat bedeli gelirimiz olması gibi. Bu yapıyı oluşturduğumuzda dövize olan ihtiyacımızın karşılığı da olacak; böyle dalgalanmalardan ne olumlu ne de olumsuz etkilenmeyeceğiz. Dövizin artışından zarar azalı- şından kâr sağlayan kombiyolar yerine yapmış olduğumuz ticaretten kâr sağlayan yapıya odaklanmalıyız. SIKA GENEL MÜDÜRÜ TURGAY ÖZKUN: “Eskisinden daha sağlıklı bir geri dönüş yapılması da mümkün olabilir” Maalesef sektör olarak hammadde açısından büyük oranda dışa bağımlıyız. Dolayısıyla döviz kurun- daki artışlar doğrudan üre- tim maliyetlerine yüksek oranlarda yansımakta. Bu nedenle yerel üretim yapılan ürünlerde dahi hammadde maliyetlerindeki yükseliş nedeniyle kur artışları kar- şısında dezavantajlıyız. Döviz kurlarındaki artışlar hammaddelere ilave olarak diğer maliyet kalemlerinde de artışa neden olduğundan bunu kendi içerisinde tamamen telafi edebilmek maalesef müm- kün olamıyor. Bu nedenle elden geldiğince öteleme, zamana yayma veya maliyet artışının bir bölümünü yansıtmak gibi geçici yaklaşımlar yapılsa da maliyet artış oranları yüksek olduğundan bunlar tüketici tarafında çok fazla hissedilemiyor. İç piyasada daralma yaşanan bu tarz durumlarda şirketler doğal olarak ihracata daha fazla yönelmeye çalışıyorlar. Biz zaten Sika Türkiye olarak kendi sorumluluk alanımızdaki coğrafyada faaliyetlerimizi aynı motivasyonla sürdürüyoruz. Sektör olarak bunun fırsat olabilmesi için hedef alınan pazar- ların, şartların iyi değerlendirilmesiyle beraber bu pazarlara uygun kalitede ürün ve servislerin verilmesi gerekir. Açıkçası geleceğe yönelik kesin öngörülerde bulunmak pek mümkün değil. Çünkü ekonomik ve siyasi konjonktür hem lokal hem global tarafta belirsizlikler doğurabiliyor. Ancak bu dönemin de geçici olduğuna inancımız tam. Dolayısıyla derin bir umutsuzluğa kapılamaya gerek yok. Sektör genelinde iç değerlendirmeler yaparak, gerekiyorsa iş yapış şekillerini yeniden düzenleyerek eskisinden daha sağlıklı bir geri dönüş yapılması da mümkün olabilir.
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=