Yalıtım Dergisi 136. Sayı (Temmuz 2015)

47 Temmuz 2015 • www.yalitim.net ve ayrıca konforun sağlanması için de farklı fonksiyonlara sahip mimari mekânda ihtiyacın dışında oda sayıları ve oda metrekarelerinde artışlar olmuştur. Yüksek yapıların inşası 20. yüzyılda özellikle hızlıca artmıştır. Amerika’da 2007-2011 yılları arasında raporlanmış 15 bin 400 binanın yangına maruz kaldığı ve bu binaların taşıyıcı sistemlerinin yüksek yapı taşıyıcı sistem özelliğine sahip olduğu tespit edilmiştir. Bunların mimari anlamda yaklaşık yüzde 3’ü yüksek binadır. Raporlanan yangınlarda 46 kişi yaşamını yitirmiş, 530 kişi yaralı olarak kurtarılmış ve 219 milyon dolar maddi zarar meydana gelmiştir [1]. Yüksek yapı kavramı bir ülkeden diğerine farklılık gös- termektedir. NFPA 101 Life Safety Code’a göre yüksek yapı kavramı zaman içinde kimi zaman yedi kat, kimi zaman da yedi kattan fazla kat adedini tanımlamaktadır. NFPA 101 2012’de, itfaiyenin ulaşabileceği seviyenin 23 metre olduğu belirtilerek, bundan daha yüksek olan 30 metre uzunluklardan, yüksek yapı olarak bahsedilmektedir. Daha doğrusu ilk yüksek yapı tanımlaması 1988 Los Angeles’taki The First Interstate Bank yangınından sonra çıkan sprinkler yasasıyla yapılmıştır. 23 metre ve daha yüksek yapılar yüksek yapı olarak kabul edil- miştir. Bu yükseklik itfaiyenin girebileceği en alt kat seviyesi ile yapının yaşanan en üst kat seviyesi ölçülerek alınmaktadır [2]. Türkiye’de 2009 yılında 15316 no’lu Bakanlar Kurulu Kararı ile güncellenen Binaların Yangından Korunması Hak- kında Yönetmelik’te yüksek yapı kavramı, bina yüksekliği 21.50 metreden fazla veya yapı yüksekliği 30.50 metreden fazla olan binalar olarak tanımlamaktadır [3]. Fransa’da Yüksek Binaların Yangın Emniyet Koşullarına Dair Genel Hükümlerinde ITM-SST 1503.1 Norme 2009’a göre 22 metre ve daha fazlası olan yapılara yüksek yapılar denilmekte olup, yüksek yapılar da kendi içinde sınıflandırı- larak 22 metre ve üstü ile 30 metre arası Tip A, 30 metre ve üstü ile 60 metre arası Tip B, 60 metre ve daha fazlası ise Tip C olarak isimlendirilmektedir [4]. Almanya’da da yine Fransa’da olduğu gibi yüksek yapı 22 metre ve daha fazlası olan yapılar olarak ifade edilmektedir [5]. Japonya bina standartları yasasına göre 60 metreyi aşan yükseklikteki yapılar “Süper-Yüksek Binalar” olarak tanımlanmaktadır [6]. Japonya 1923’ten bu yana teknolojik olanaklar ve yapım teknikleri geliştikçe kanunlarında güncellemeler yaparak yük- sek bina tanımını ve yangın güvenliği ile diğer tüm unsurları değiştirmiştir. Bazı kaynaklar ise yüksek yapı tanımını itfaiye merdivenlerinin ulaşamadığı yükseklikteki katları olan yapılar olarak tanımlamaktadır. Yüksek yapıların artması ile binaların enerji tüketimi ve tasarım aşamasında kullanılan aktif sistem teknolojilerinin aşırı elektrik ile birlikte yakıt tüketimlerinin bir sonucu olarak çevreye verdikleri zarar, artan parabolik bir grafikle yüksel- mektedir. Bu nedenle yüksek binalarda kullanılan enerjinin korunumu konularında yapının bütün olarak ele alınması gerekmektedir. Kabuk içindeki ve dışındaki iklimsel ve kon- for koşullarına dikkat edilerek “bina kabuğu”nun optimum değerlerinin oluşturulmasına yönelik disiplinlerarası çalışmalar yapılmaktadır. Bina kabuğu, endüstri öncesi dönemde gayet ilkel yöntem- lerle yapılan iç ve dış mekân arasındaki ayrımı sağlayan bir unsur iken, endüstri devriminden sonra demir malzemenin kullanımının yaygınlaşması sebebiyle doğrusal elemanların birleşiminden oluşan çerçeve sistemlerin strüktür ve kabuk olmak üzere iki ayrı sistemin oluşmasına olanak sağlamıştır. Bu şekilde mimaride çözüm bulunması amacıyla iç ve dış mekân sorunlarına çözümün dışında üçüncü bir inceleme konusu olarak kabuğun kendi içindeki sistem yapısı konusu gündeme gelmektedir. Çalışma kapsamında yangın güvenliği açısından incelenecek olan yüksek ve alçak katlı binaların kabuk geometrisinde uygulanan cephe sistemlerine “enerji verimli cephe sistemleri” de denilmektedir. 2. BINALARDA ENERJI VERIMLILIĞI VE CEPHE SISTEMLERI 2.1. Bina Kabuğu ve Enerji Verimliliği “Bina kabuğu” yağış, sıcaklık değişikliği, rüzgâr, nem gibi dış iklim etkilerinin ve gece gündüz sıcaklık farklarının bina içindeki koşullara etkisinin belirlenmesinde ve termal konfor koşullarının sağlanmasında önemli rol oynamaktadır. Bu rolü sebebiyle yapının inşasında harcanan enerjide yüzde 10-20 gibi bir paya sahip olmakla birlikte, binanın kullanımı süresince iç

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=