Yalıtım Dergisi 133. Sayı (Nisan 2015)
28 Nisan 2015 • www.yalitim.net RÖPORTAJ cakmış gibi bina yapmalılar. Türkiye’de milyonlarca dairenin dönüşmesi lazım. Bu da inşaat sektörünün uzun yıllar devam etmesi anlamına geliyor. Yarın yıkacağımız veya depremde çökecek binalar yapmamalıyız. Yeşil alanları, spor tesisleri, yürüyüş yolları olan şehirler yapmaya gayret etmeliyiz. Evlerin hapishaneye dönüştürülmemesi gerekiyor. Biz Bakanlık olarak belediyelerle bu konulara özen göstermeye çalışıyoruz. Her- kes bu özeni gösterirse daha yaşanabilir ve kaliteli bir çevre oluştururuz...” TARİHİ MİRAS NE OLACAK? “Bir laf vardır; ‘Yarım hoca dinden, yarım kasap candan eder’... İklim değişikliğiyle ilgili konuyu yarım okuyanlar bazı şeyleri anlayamıyorlar. Atmosfere atılan karbondioksit ancak elli yılda yok oluyor. Yani Avrupa ülkeleri ‘sera gazını azaltın’ diyor fakat kendilerinin yarattığı tarihi miras ne olacak? Şu anda dahi Avrupa ülkeleri bizim saldığımız sera gazının iki buçuk katı fazlasını salıyorlar. Bu, ben de bir şey yapmayayım demek değildir. Doğa bizimse, bizim de taşın altına elimizi koymamız lazım ama onlar da kirlettiklerinin bedelini ödemek zorundalar. Az gelişmiş, gelişmekte olan ülkelere katkı ver- mek zorundalar. Sular yükseliyor, iklim bozuluyor, kuraklık yaşanıyor, kaynaklar tahrip ediliyor. Hep birlikte dünyayı daha kaliteli, daha yaşanabilir hale getirmeliyiz...” BİR KALEM DAHA VAR; O DA ÇEVRE... “Sanayicimizin su yoğun endüstriye son vermesi lazım. Tür- kiye su fakiri bir ülke. Su yoğun bir sanayi Türkiye’ye uygun değil. Küresel ısınmadan dolayı bir kuraklık olduğu zaman ciddi şekilde darboğaz yaşarız, yaşıyoruz da. Dolayısıyla yatı- rımcılarımız su yoğun bir yatırımı çok iyi düşünmek zorunda. Deniz kenarlarında deniz suyunun kullanımının yolu aranmalı. Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkeyiz. Deniz suyunu çeşitli ülkeler çok iyi bir şekilde kullanıyorlar. Bizim gibi ülkeler de kullanmalı. Sanayicimiz artık enerji yoğun, su yoğun sanayiden kaçınmalı. Ve suyu, enerjiyi kullanırken verimli kullanmanın yollarına odaklanmalı. Hem çevre hem de dünyayla rekabet etmek için bu şart. Dünya ticaretinde artık karbon salımı, su ve enerji tüketimi, atık yönetimi konuları da dikkate alınıyor. Dolayısıyla herkes ekonomiyi, kalkınmayı düşünecek fakat yanına bir kalem daha koyacak, o da çevre...” VATANDAŞ, SOLUDUĞU HAVANIN KALİTESİNİ BİLMELİ “Bakanlık olarak artık 81 ilin hava kalitesini 86 noktada anlık olarak izliyor ve bu verileri sansürsüz olarak kamuoyuyla paylaşıyoruz. Geçmiş yıllarda hava kirliliğiyle ilgili veriler ancak bir gün öncesine aitti. Örneğin havanın ‘dün’ kirli olduğu duyurulurdu. Fakat yaptığımız çalışmalarla bunu anlık olarak kamuoyuna sunuyoruz. Uluslararası normlarda yapılan bu izleme faaliyetlerini sene içinde 330 noktaya çıkartacağız. Soluduğu havanın kalitesini bilmek, vatandaşın en tabii hak- kıdır. Dünyada iç veya dış ortamdaki hava kirliliğinden yılda 6 buçuk milyon insan ölüyor. Dolayısıyla vatandaşımıza kaliteli hava solutmak zorundayız. Ne kadar kaliteli hava, o kadar sağlıklı yaşam; ne kadar kirli hava, o kadar erken ölüm veya sağlığa yapılan harcama demektir...” ÇALIŞMALARIMIZIN MERKEZİNDE “İNSAN” VAR “AB projelerine çok önem veriyor ve otuzun üzerinde AB projesi yürütüyoruz. Suyumuzda, havamızda, toprağımızda, Avrupa kalite standardını yakalamayı hedefliyoruz. Bu noktada Türkiye’de çevre ve sanayi sektörü oluşturmak istiyoruz. Mesele lastiklerin yüzde 85’ini toplatıyoruz ve halı saha veya koşu yolları yaptırtıyoruz. Yürüyüş yolu, bisiklet yolu, donatı alanı olmayan kentsel dönüşüm projelerini onaylamıyoruz. Engelli kardeşlerimizin hayatını kolaylaştıracak çözümlere odaklanıyoruz ve yatırımcılardan bunlarla ilgili çözümler üret- mesini talep ediyoruz. Çünkü çalışmalarımızın merkezinde insan var. İnsan için çalışıyor ve projeler üretiyoruz. Havamızı, suyumuzu ve toprağımızı bu noktaya getirmek için belediye- lerimizi, sanayicilerimizi, yatırımcılarımızı yönlendiriyoruz...” PLASTİK GERİ DÖNÜŞTÜRÜLMELİ “Önümüzdeki günlerde bir tebliğ yayınlayacağız. Sanayi tesisleri artık saldığı karbondioksit emisyonunun hesaplama- sını yapacak ve biz de doğrulayacağız. Bununla ilgili uluslara- rası normlarda firmalar oluşturacağız. Bir sürü çevre mühendi- simiz ve mühendisimiz var. Bu hesapları ille de devlet yapacak değil. Bu alanda özel sektör yaratmayı hedefliyoruz. Her şey devlet eliyle yürümez. Devlet yöneticilik yapar, işletmecilik yapmaz. Yıllık yaklaşık iki buçuk milyar TL’lik ambalaj atığı ve plastiğin geri dönüştürülmesinden Türkiye ekonomisi gelir elde ediyor. Bu oranı artırmak istiyoruz. Bu kaynak neden beş milyar dolara, on milyar dolara çıkmasın? 76 milyon nüfusa sahip Türkiye’de bu çok rahatlıkla başarılabilir...” Y
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=