Yalıtım Dergisi 132. Sayı (Mart 2015)

46 Mart 2015 • www.yalitim.net mişti. Heyecanla akşamüstü yapılacak toplantıyı beklerken masama gelen zarfı okuduğumda yaşadığım şok ve duyguları hatırlarken hala gözyaşlarımı tutmakta zorlanıyorum. Zira mektup bana hitaben yazılmış ve hemen hemen tüm şirket yöneticileri ve çalışanlarınca imzalanmıştı. ‘Fethi Bey’ diye başlıyordu mektup, ‘Hayat sadece iyi bir iş, yüksek ücret ve mevkiden ibaret değildir. İnsan ne kadar sevildiğini bilmeli ve bu sevgi ortamını ve değerini gözardı etmemeli. Biz seni çok seviyoruz ve bizden ayrılmanı istemiyoruz’... İşte bu mektup bütün kararlarımı alt üst etmiş ve ayrılma kararımdan vazgeçirmişti. Akşamüstü düzenlenen toplantı da veda değil, kutlama toplantısına dönüşmüştü...” PHILIPS TÜRKIYE’YI GÖZDEN ÇIKARIYORDU “Fakat bir müddet sonra Philips’teki değerli yöneticilerin ayrılmaları, yeni bir Hollandalı genel müdürün göreve başlama- sıyla firmada yapısal kalite bozulmaya başlamıştı. Diğer taraf- tan da Philips merkezi, elektronik parçaları Türkiye’de üretme projesi konusunda hükümet nezdinde yaptığı çalışmalardan sonuç alamamış ve Türkiye’den ümidi kesmeye başlamıştı. Bu proje olsaydı bugün Güney Kore’deki teknolojik altyapı Philips tarafından Türkiye’de kurulacaktı. Philips, Türkiye’yi gözden çıkarıyordu. Bunu, çalışanlar olarak bizler de hissediyorduk...” TÜRK YTONG “Türk Ytong ile Poyraz Danışmanlık firmasının sahibi sev- diğimiz bir abimiz de olan Ali İhsan Poyraz vasıtasıyla tanış- mıştım. İş arayış sürecinde bana Ytong’un, Philips’le kıyaslan- dığında küçük ama benim için uygun bir firma olduğunu, Mali İşler Müdürü aradıklarını ve çok iyi bir genel müdürleri olduğu bilgisini vermişti. 1979 senesinde Türk Ytong’un o zamanki genel müdürü Kudret (Baban) Bey ile görüşmeye geldiğimde, kendisinin gerçekten iyi bir yönetici ve insan olduğunu gör- müştüm. Yapılan görüşmeler sonunda Philips’teki görevimden ayrıldım ve 9 Mayıs 1979’da Türk Ytong’da Mali ve İdari İşler Müdürü olarak işe başladım...” 11 EYLÜL’DEN 12 EYLÜL’E... “Sektör olarak farklı bir sektöre adım atmıştım. İlk günden itibaren de yoğun bir iş temposunun içine dalmıştım. 1979- 1980 yılları ekonomik açıdan sıkıntılı bir dönemdi. 12 Eylül dönemine kadar işçi-işveren ilişkileri, grevler, siyasi olaylar, sağ-sol çatışmaları nedeniyle çok zor bir dönem geçiriliyordu. 12 Eylül gününü ise hiç unutamam... Toplu sözleşme dönemi başlamıştı. O yılın başında yapmamız gereken toplu sözleşme, eylül ayına kadar gerçekleştirilememişti. Hem işçi hem de işve- ren sendikamız vardı. Şirket olarak, kötü niyetli olmayan işçi sendikamızla son derece olumlu ilişkiler yürütüyorduk. Sen- dikal olaylar, siyasi gerilimler üst üste geldi ve ağustos ayında 180 bin metreküp kapasiteli Pendik fabrikasında grev kararı alındı. Üretim durdu. Zaten yüzde ellinin altında bir kapasiteyle çalışıyorduk. Olumsuzluklar üst üste yığılmış durumdaydı. Bazı radikal gruplardan tehdit mektupları bile geliyordu. Fakat bizim işçimiz, işyerini korumaya dönük pozitif çözüm arayışı içindeydi. 11 Eylül günü işçi sendikasıyla yapılan toplantı da olumlu geçmiş ve karşılıklı el sıkışılmıştı. Ertesi gün de toplanıp protokol imzalanacaktı. Fakat ertesi gün sabah evden çıkıp tam arabaya binerken üst kattaki komşumun, ihtilal olduğu uyarısını yapmasıyla eve geri dönmüştüm. Sokağa çıkma yasağı vardı...” SIKIYÖNETIM KOMUTANLIĞINA ÇAĞRILDIM “Bir sonraki gün fabrikaya geldiğimizde zaten grevler yasaklanmış, herkes işinin başına dönmüştü. Fakat Türk Ytong yönetimi grev yasağını bahane edip, işçilerin eski koşullarda çalışmasına razı olmamıştı. Maksat, işçinin hakkını yemek değildi. İşçi sendikasıyla iki gün önceki gerilimli siyasi ortam şartlarında yapılan anlaşmayı imzalamıştık. İşçiler de yapılan toplu sözleşmeden çok memnundular. Fakat aradan bir buçuk ay geçtikten sonra bir gün Sıkıyönetim Komutanlığı tarafından Selimiye’ye çağrılmıştım. Sonradan çok iyi dost olduğumuz Kurmay Albay Fuat Uçan, son derece sakin olarak neden toplu sözleşme imzaladığımızı sormuştu. Ben de Türk Ytong olarak bunun sözünü verdiğimizi, sözümüzde durduğumuz bildirmiştim. Albay da çok etkilenmişti...” GÜVENE DAYALI BIR IŞBIRLIĞI GELIŞTIRMEYE ÇALIŞIYORDUM “O dönemler tek fabrikamız Pendik’teydi. Fındıklı’da da satış müdürlüğümüz vardı. Mali İşler Müdürü olarak ilk yap- tığım iş, şirketin bankalar nezdindeki kredi alma kapasite- sini yükseltmek yönündeydi. Bankalarla güvene dayanan bir ilişki geliştirmeye çalışıyordum. Pamukbank’ın Göztepe’deki şubesiyle çalışıyorduk. Bankanın genel müdürü de Hüsnü Özyeğin’di. Şube müdürü, beni Hüsnü Bey ile tanıştırmak isti- yor ve Hüsnü Bey’in bizim fabrikayı ziyaret etmesini istiyordu. Bir gün Hüsnü Bey ile Göztepe şubesinde buluştuk, oradan PORTRE & RÖPORTAJ

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=