Yalıtım Dergisi 128. Sayı (Kasım 2014)

PORTRE & RÖPORTAJ SAHNE TOZU DA YUTUYORDUM “Lisede tiyatroyla da oldukça ilgileniyordum. Oyunculuğu pek beceremiyordum ama çok keyif aldığımı söyleyebilirim. Hatta arkadaşları- mızla Anton Çehov’un Sevgili Doktor oyunuyla İstanbul liselerarası bir yarışmada birincilik almıştık. Sahne tozu yutmanın sosyal açı- dan da katkıları oluyordu. Bugün toplu- luk önünde rahat konuşabilme yeteneğini belki o günlerdeki sahne deneyimimden edinmişimdir...” TRANSFER SORUMLUSUYDUM “Lise 1’in sonundaki yaz tatilinde, Vitur isimli bir turizm firmasında trans- fer sorumlusu olarak çalışmaya başla- mıştım. İlk günlerde çok zorlanmıştım. Teorik olarak bilmeme rağmen Almanca’yı rahat konuşamıyordum. Fakat sonra, o dönemlerde bu sektörde aslında kimsenin doğru dürüst Almanca konuşamadığını fark ettim. Genellikle çatpat, tarzanca hizmet vermeye çalışılıyor, ezberlenmiş konuşmalar yapılıyordu. Bu beni oldukça rahatlatmış ve cesaretlendirmişti. Ben de artık kendimi kas- mamaya ve kötü de olsa konuşmaya başlamış- tım. Kısa bir süre sonra da Almancam oldukça ilerlemişti. Yaz bitip, Lise 2’ye başladığımda ise bütün arkadaşlarım ve hocalarım hayretler içinde kalmıştı. Sonraki yaz tatillerinde de turizm şirketinde çalışmaya devam ettim. Bu iş çok çeşitli insanlarla tanışma fırsatı yaratı- yordu. Hatta Alman Dışişleri Bakan Yardımcısı ile bile tanışmıştım...” İÜ İŞLETME FAKÜLTESİ... “Liseden 1988 yılında mezun oldum ve İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’ni kazandım. Aslında mühendislik eğitimi almayı düşünüyordum. Kimya ve üretime meraklıydım. Hala da ‘mühendislik okusaydım daha mı iyi olurdu’ diye düşü- nürüm. Fakat o dönemlerde Türkiye’de dış ticaret, ihracat ve ithalat gibi alanlarda ciddi gelişmeler oluyordu. İşletme eğitimi önem kazanıyordu. Okul, benim kazandığım sene Boğaziçi Üniversitesi’nin yanında, yani cazip bir yerdeydi. Fakat o sene Avcılar Kampüsü’ne taşınmıştı. İstanbul Erkek Lisesi’nin Boğaziçi manzarasından sonra Avcılar Kampüsü tam bir hayal kırıklığı olmuştu benim için. Kampüs yeni kurulu- yordu. Bırakın dışını, içinde bile doğru düzgün bir şey yoktu. 200 kişilik sınıflarda ders görüyorduk. Ama derslerimize keyifli hocalar da giriyordu. Mesela şimdi Profesör olan Kerem Alkin o zamanlar asistandı. Derslerinde çok güzel ve keyifli sohbetlerimiz olurdu. Ben de aktif, meraklı, hayatın içinden babam zaten 2.5 liraya bakkaldan alır, ben de yine 2.5 liraya satarmışım. Yine de babamın katkısıyla ilk hayat tecrübelerini edindiğim için kendimi şanslı hissediyorum...” “İlkokulda Bahçelievler’deki Kültür Koleji’ne gidiyordum. Okul, sabah başlayıp neredeyse akşamüstüne kadar sürdüğün- den mahallede pek oynama imkanım da olmuyordu. Babamın okuldayken öğrettiği problem çözme yöntemleri ise hayatımın ileriki dönemlerinde çok işime yaradı. Bir Alman kültürüydü aslında. Problemi önce iyi anlamamı, ardından çözüm yolunu anlatmamı ve en sonunda da kağıdı ve kalemi elime alıp çözmemi isterdi. Yani önce analizi, sonrasında da çözüm üretmeyi gösterirdi. Çocuk yaşta aldığım bu yöntemle analiz yapmadan bir işe dalmamayı, problemin içeriğini anlamadan bir işe girişmemeyi öğrendim ve hayatımda büyük katkısını gördüm. Çok da kitap okuyan bir çocuktum. Yusufpaşa’daki halk kütüphanesinden haftada dört beş kitap alırdım. Kütüp- hanedeki bütün çocuk kitaplarını okumuştum...” UFAK BİR KİMYA LABORATUVARIM VARDI “Başarılı bir çocukmuşum. 1979 yılında girdiğim sınav sonucu, üç alternatifim daha olmasına rağmen İstanbul Erkek Lisesi’ne kaydoldum. Binası heybetli ve etkileyiciydi. Eve yakın olması da bir avantajdı. İlk sene yatılı okuduğum İstanbul Erkek Lisesi’nde ortalama bir öğrenciydim ve özellikle kimyaya meraklıydım. Okulun laboratuvarları ise en büyük şansımızdı. Birçok okulda olmayan imkanlara sahiptik. Kimyaya o kadar meraklıydım ki evimizin çatı katında ufak bir kimya labora- tuvarı bile kurmuştum. Malzemeleri bulmak o dönemlerde çok zordu. Basit deney kitaplarını bile Almanya’dan siparişle getirtiyorduk. Bugünlerde ise kırtasiyelerde her şey hazır satılıyor...” İSTANBUL ERKEK LİSESİ ZOR, AĞIR VE DİSİPLİNLİYDİ “İstanbul Erkek Lisesi’ndeki eğitim hayatım, çok keyif aldığım bir dönemdi. Zor, ağır ve disiplinli bir eğitim aldık. Hocalarımız sertti ama hepsi seçkin hocalardı. Uluslararası literatürü takip ederlerdi. En az iki farklı dalda mesleki yeter- liliği olan Alman hocalarımız vardı. Bütün ana dersleri Almanca görürdük. Kitaplarımız da Almanya’dan gelirdi. Yani Türki- ye’deki ortaöğretim müfredatının dışında, belki üniversitelerde okutulan üst düzey konuları da öğrenirdik. Ama bir fizik sına- vında matematiksel olarak doğru cevap verseniz bile Almanca imla hatasından not kırılırdı. Matematik problemlerinin önce çözümlerini yazıyor, sonra formüllerle çözüyorduk. Yani zor bir okuldu. Hatta okuldan mezun olduğumuz dönem- lerde çok azımızın bir Almanı sevdiğini zannediyorum. Ana branş derslerinin Almanca olması, üniversite sınavında hem bana hem arkadaşlarıma biraz zorluk da çıkarmıştı. Sınavda çıkan bazı Türkçe terimleri tam anlayamıyorduk. Dolayısıyla sınav öncesi Türkçe olarak matematik ve fizik dersleri almak zorunda kalmıştım...” 46 Kasım 2014 • www.yalitim.net

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=