Yalıtım Dergisi 119. Sayı (Şubat 2014)

YALITIM • ŞUBAT 2014 41 sokakta kalmıştım. Okulun yurdunda da yer bulamadığım için üçüncü gün ise ancak akşam beşte girip, sabah 10’da çıkmak zorunda olduğunuz ve geceliği 10 Frank olan bir hostel’a yerleşmiştim. Tam bir hayatta kalma mücadelesi veriyordum. Bir an önce iş bulmam gerekiyordu...” “Ne yapacağımı düşünüyordum. Fransa’da Türkiye’den bir tanıdık da olmadığımdan, tren istasyonunda bir gazete bayine gidip, Türkçe gazete alanları izlemeye ve onlarla iletişime geçmeye karar vermiştim. Türkçe gazete alan bir işçinin yanına gidip, eğitim için Fransa’ya geldiğimi ve acilen bir iş ve kalacak bir yer bul- mam gerektiğini söyledim. Şansım da yaver gitmişti. O Türk işçileri de sağ olsunlar her akşam birisi beni misafir etti. 2-3 hafta evden eve gez- dim. Bir müddet sonra o işçilerden birisi beni bir Fransız ile tanıştırdı. Bu tanıştırmalar zincirleme devam etti ve sonunda yalnız kalan bir Fran- sız ile bir evi paylaşmaya başladım. Zor bir dönemdi ve kızgınlığım da vardı aslında. Hatta üniversitede yabancı öğrencilere yönelik düzen- lenen ‘hoşgeldiniz’ toplantısında söz alıp, büyük ümitlerle uygar bir ülke olan Fransa’ya gelmemize rağmen okulun yurdunda kalacak yer sağla- yamadıkları eleştirisinde bulunmuş- tum. Okulun yurdunda ancak altıncı ayın sonunda bir yer bulabilmiştim. Fransa’daki bütün eğitim hayatım boyunca o yurtta, 9 metrekare- lik odada yaşadım. Yurtta Arnavut arkadaşlarımla paramız olmamasına rağmen çok keyifli zaman geçirirdik. Yaptığımız makarnaya koyacak yağ almaya bile paramız yoktu. Haşladı- ğımız makarnayı tuzlayıp yiyorduk. Buna rağmen hayatımın en mutlu günleri arasında yer alır o günler...” Kamyon şoförlüğü ve şantiye işçiliği yaptım “Fransa’da bir taraftan eğitimime devam ederken üniversitede asis- tanlık, çocuk bakıcılığı, bahçevanlık, şantiye işçiliği ve garsonluk bile yap- tım. En ilginç işim ise üç yıl boyunca yazları yaptığım kamyon şoförlü- ğüydü. Bütün Fransa’yı kamyonla dolaşıyordum. Benim için bireysel bir devrimdi. Şu anda el arabası kullanan bir inşaat işçisi görsem ne çektiğini anlayabilirim. Hangi ölçüde rekabetçi olmak, hangi ölçüde daya- nışmacı olmak gerekiyor, Fransa’da geçirdiğim yıllarda öğrendim. En önemli rekabet, insanın kendisiyle yaptığı rekabettir...” Beş saat uyuyordum “Bir taraftan Fransızca ve İngilizce yüksek lisans eğitimi, bir taraftan da hayatta kalma mücadelesi vermek hayli zordu. Dersler de çok ağırdı. Akşam beşte, bakıcılığını yaptığım sekiz yaşındaki çocuğu okulundan alır, evine götürür ve 20.30’da gele- cek annesini beklerdik. O saatten sonra eve gider yemeğimi yer, saat ondan sabah dörde kadar da ders çalışırdım. Beş saat uyur, dokuzda da kalkardım. Yaşayabilmek için para kazanmak ve hep çalışmak zorun- daydım…” Yüksek lisans sonrası Paris’e taşındım “Bitirme tezim ise 24 Ocak karar- larının bütçe ve para politikaları üze- rindeki etkisiydi. Fransızca yazdığım bu tez beni çok zorlamıştı. Bitirme tezimi teslim edip, mezun olduktan sonra Paris’e taşındım ve Paris’te bir Türk girişimcinin yanında işe başla- dım. Türkiye’den getirilen halı, kilim ve hediyelik eşyaların Fransa’da dağıtımını yapıyorduk. O şirkette üç yıl boyunca satış yöneticiliği ve mağaza müdürlüğü yaptım. Hayli karışık olan, metrosunu ezbere bildi- ğim Paris çok pahalı bir şehirdi fakat bir taraftan, Türkiye’de yapacağım bedelli askerlik için para da birikti- riyordum. Bu özelliğimi babamdan almıştım. ‘Kazandığının üçte birini biriktir. Ak akçe kara gün dostudur’ derdi. Biriktirdiğim parayla da 1998 yılında Burdur’da iki ay bedelli asker- liğimi yaptım. Askerliğin, bir erkeğin hayatında önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. İster zengin, ister fakir, ister büyük bir entelektüel olun, bir şekilde burnunuz sürtü- lüyor. Askerliğin ardından Fransa’ya geri döndüm...” Fransa’da geleceğim bulanıktı “O dönem hayatımda ne yapa- cağımı çok da bilemediğim bir dönemdi. Babadan kalma bir iş ve servete de sahip değildim. Bir yöne- tici olarak profesyonel iş hayatına atılmaktan başka pek alternatifim yoktu. Fransa’da böyle bir yol çiz- mek bana çok mantıklı gelmiyordu. Ne kadar iyi Fransızcanız da olsa, ne kadar iyi bir eğitimden geçmiş de olsanız sonuçta bir yabancıydınız ve Fransa bu açıdan çok bulanık bir gelecek vaat ediyordu...” Nuruosmaniye’de çalışmaya başladım “Eğitimimi ve tecrübelerimi değerlendirebileceğim en iyi yerin kendi ülkem olduğuna inanıyor- dum. Bir gün tamamen rastlantısal bir şekilde, Paris’e gelen bir arka- daşım, kendi çalıştığı turizm şirke- tinde yönetici olarak bir pozisyonun açıldığını ve çalışmak isteyip iste- mediğimi sormuştu. Fransa’da tam zamanlı çalışma müsaadem yoktu ve oturma iznim ise üniversiteye bağ- lıydı. Yani bürokratik sıkıntılar da yaşıyordum. Eğitimimi tamamlamış, 28 yaşıma gelmiştim. Böyle bir tek- lif alınca, 1990 yılında, Fransa’daki beş senemin ardından Türkiye’ye kesin dönüş yapmaya karar verdim. İstanbul’daki işim, Nuruosmaniye’de bulunan turizm şirketinde tanıtım ve satış yöneticiliğiydi. Ailemin yanında kalıyordum. Bildiğim dilleri de kulla- nabileceğim bu işi Körfez Savaşı’nın da turizmi baltalaması nedeniyle iki yıl yapabildim ve sonunda işten ayrıldım...”

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=