Yalıtım Dergisi 117. Sayı (Aralık 2013)

YALITIM • ARALIK 2013 45 anlayabiliyorum. Netice olarak Beşler Tekstil’in dış ticaret departmanında göreve başladım. Babam Dış Ticaret Müdürüne ‘Eti senin kemiği benim’ demiş...” “Dolayısıyla başlarda oldukça angarya işe koştum. Gümrük takibi yaptım, evrakları getirdim-götür- düm, limanda gemileri, istasyonlarda trenleri takip ettim. Biraz kızgınlık içindeydim. Neden o kadar eğitim aldığımı sorguluyordum. Zaman geçtikçe, yavaş yavaş bu angarya olarak gördüğüm işlerden kurtulup, dış ülkelerdeki müşterilerle daha çok ilgilenmeye başlamıştım. Dış Ticaret Müdürümüz Hasan Bey’in de emekli olmasıyla tüm iş benim omuzlarıma kalmıştı. İdealist de bir yapım oldu- ğundan, o dönemlerde yüzde dört olan satışlardaki ihracat payını yük- seltmeyi amaçlıyordum...” Sandviç panel hattının iki-üç adım ötesi “Pazarı tanımak için Portekiz, Yunanistan ve Bulgaristan pazarla- rıyla olan diyaloğu geliştiriyordum. Finansla ilgili arayışlara girmiştim ve ilk yıl içinde ihracat payımız yüzde 25’e çıkmıştı. Bir buçuk yıl içinde hem yurtiçinde hem yurtdışında işler gayet güzel gidiyordu. Saygın firmalarla çalışıyorduk. Bu dönemde farklı bir sektöre de girme fikre ağır basmaya başlamıştı. Bir yatırım ara- yışındaydık. İnşaat sektörü de gözde bir sektördü. O dönemde, biraz da tesadüf eseri ihracat yaptığımız İspanya’da ikinci el bir sandviç panel hattının satıldığı bilgisini almıştık. Beha Ambalaj’ın sahibi ağabeyimin müşterilerinden birisi de, bu sek- törde faaliyet gösteren Panelsan’dı. Panelsan’ın patronu Serhat Maşlak’ı ziyaret etmiş ve sektörle ilgili bilgi almıştık. Serhat Maşlak da sağolsun bizle önemli bilgiler paylaşmıştı. Beşler Tekstil’i tanıdığından, sandviç panel hattının iki-üç adım ötesinde, daha büyük bir yatırım yapmamızı, mesela taşyünü sektörüne girebile- ceğimiz tavsiyesinde bulunmuştu...” Taşyünü üretimi için 10 milyon mark gerekli “Taşyünüyle ilgili de geçmişte yaşadığımız bir-iki anı dışında pek bilgimiz yoktu. Taşyünüyle aslında ilk kez, İngiltere’deki eğitimim sonrası çıktığım Avrupa turunda Frankfurt Havalimanı’ndaki küçük bir tadilat alanında karşılaşmıştım. Paketlerin üzerinde İngilizce taşyünü yazıyordu. Açık paketlerin içinde yünsü bir mal- zeme vardı. Kağıdın içine biraz koyup yanıma almıştım. Taşın eriyip yün haline gelmesi çok ilgimi çekmişti. Konuyu babamla paylaştığımda, taşyünüyle ilgili onun da bir anısı olduğunu öğrenmiştim: 1980’lerde dükkana gelen bir Amerikalı, bazal- tın bu kadar iyi olduğu bir yerde bazalttan neden yalıtım malzemesi üretmiyorsunuz diye sormuş. Fakat babam böyle bir iş için 10 milyon mark gerektiğini öğrenince, çarşının en başındaki dükkanın kapısından kafasını uzatıp şöyle bir çarşıya bak- mış ve ‘değil ben, bütün çarşı biraraya gelsek bu paranın yarısını bulamayız’ demiş...” Yatırıma ihtiyaç vardı “Bu anılardan yıllar sonra Ser- hat Bey’in tavsiyesi üzerine bu işi araştırmaya başladık. Yalıtım sek- törüne de uzaktık. Kayseri’de yalı- tım ve yapı malzemesi denilince ilk akla gelen Demsaş firmasından Halil Zikbaş, Ankara’da Timaş, Boz İstanbul’da Canpa, İstanbul’da İnce- ten ve İzmir’de Karaoğlu firmalarıyla görüştük. Hepsinden de aynı cevabı alıyorduk: ‘Taşyünü, camyününe göre şimdilik daha küçük bir pazar ama çok doğru bir malzeme’... Türkiye’de ve diğer ülkelerde işler nasıl yürüyor, üretim nasıl yapılıyor gibi soruların cevaplarını arıyorduk. Avrupa, Çin ve Rusya’ya seyahatlerimiz oldu, makineleri araştırdık. Ve gördük ki Türkiye’de böyle bir yatırıma ihti- yaç var. Taşyününün üretim kısıtlı ve fiyatlar çok yüksekti. 2006-2007, benim için hem evlilik hazırlıkları hem Beşler Tekstil’deki artan ihracat çalışmalarıyla geçen çok yoğun bir dönem oldu...”

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=