Yalıtım Dergisi 113. Sayı (Ağustos 2013)
YALITIM • AĞUSTOS 2013 35 “1 980, Gaziantep doğum- luyum... İlk, orta ve lise eğitimimi Gaziantep’te tamamladım. İlkokula beş buçuk yaşında başlamıştım. Yaşımın ufak- lığından dolayı okula çok kolay adapte olamamıştım ve öğretmenim tarafından başarısız bir çocuk olarak görülüyordum. Fakat o hırsla ilko- kulu bitirdikten sonra orta ve lise öğrenimim boyunca çok başarılı bir öğrenci oldum. Hep takdirname alır- dım. Fiziğe ayrı bir ilgim vardı. Okulu temsilen Fizik Olimpiyatları’ndaki bütün sınavlara katılıyordum. Büyük bir başarım olmasa da ortalamanın üzerinde sonuçlar alıyordum. O dönemde okul takımı olarak Türkiye ikinciliği bile kazanmıştık. Projemiz Ankara’da sergilenmişti. Bugün, bu işi yapmıyor olsaydım büyük ihtimalle Fizik alanında çalışan bir akademis- yen olurdum...” Çok kardeşli olmanın rahatlığı... “Bir ağabeyim (Salih Eruslu), beş yaş küçük bir erkek kardeşim (Selim Eruslu) ve bir kız kardeşim var. Ağa- beyimle birlikte büyüdüğümü söy- leyebilirim. Ağabeyim benden bir buçuk yaş büyük olmasına rağmen, babam, ikimiz arasında denge kur- mak amacıyla, ağabeyim orta ikinci sınıfa geçtiği sene, onun bir sene kay- betmesini göze alarak, benim başla- dığım Sunguroğlu Koleji’ne ortaokul hazırlıktan başlatmıştı. Dolayısıyla ağabeyimle arkadaş gibi, aynı sınıf- larda okuyarak büyüdük. Kendimi hiç yalnız hissetmiyordum. Gerek okul hayatında, gerek iş hayatında, gerekse özel hayatta kendinizden bir buçuk yaş büyük bir ağabeyinizin yanınızda olması özgüveninizi çok yükselti- yor. Çok kardeşli olmanın hayatım boyunca hep avantajlarını gördüm. Aile içinde maddi anlamdaki varlık- lardan daha ziyade manevi bir iklimin de sağlanması, sevgi-saygı ilişkileri ve çok kardeşli olmak, hayatım boyunca hep beni mutlu etti. Önümde bir ağa- beyim vardı, kardeşlerin en büyüğü oydu ve ilgi, alaka hep onun üze- rindeydi. Hep o sorgulanıyor, bu da beni çok rahatlatıyordu. Mesela benim eve geç dönmem değil de ağa- beyimin geç dönmesi sorundu. Ben okulunda başarılı, haylazlığı olmayan bir çocuktum. O baskıyı üzerimde hissetmemek beni özgür kılıyordu. Belki İstanbul’da kalabilmemi sağla- yan da buydu...” Çekle çocuk yaşta tanıştım “Gaziantep’te, her ne kadar var- lıklı bir ailenin mensubu da olsak belirli kurallar vardı. Özellikle dede- min, babama ve diğer amcalarıma uyguladığı küçük yaşta çalışma zorunluluğu... Hayatım boyunca cumartesi günleri evde oturduğumu, tatil yaptığımı hatırlamam. Yazları da tatil yapmazdık. Yaz tatilinin başla- dığı günün ertesi günü babamızla işe gider, önlüklerimizi, tulumları- mızı giyerdik. Ağabeyimin varlığının burada da avantajlarını yaşıyordum. O, babamın ya da amcamların şir- ketlerinde değil de dışarıda çalışırdı. Bir yaz tornacıya, bir yaz bir büfeye giderdi. Ben ise başkalarının yanında değil de ya babamla ya da amcamla- rın işyerlerinde çalışırdım. İşe seve seve giderdim. Bedenen çalıştığımız için akşamüstü karnımız acıkır, çalı- şanlarla birlikte ekmek arası soğan yerdik. Başarılı bir dönem geçirirsek de babamdan ancak bir haftalık bir Mersin tatili kazanırdık. O yaşlarda çalışma hayatına başlamanın ina- nılmaz faydasını gördüm. Rahmetli dedem ve rahmetli Kimya Mühen- disi olan amcamın inanılmaz kat- kıları oluyordu. En önemlisi, insan tanımayı öğreniyordum. Kendi çalı- şanlarımızdan Anadolu’nun çeşitli coğrafyalarındaki müşterilerimize kadar sayısız insanla diyaloğa giri- yordum. Bir işyerinde işçilerle aynı işi yaparak aynı havayı teneffüs etmenin ve binlerce insan tanımanın avantajı çoktu. Mesela ortaokul üçüncü sınıfa giderken, tüccarlık yapan amcamın yanında çalışmıştım. Dışarı çıktığında kasayı bana emanet ediyordu. Çekle, senetle ve bir takım ticari evrakla o dönemde tanışmıştım. İş hayatına atılınca bu tip bilgilerin çok yararını gördüm...” İstanbul’a bir iki!.. “1997 senesinde İstanbul Üni- versitesi Kimya Mühendisliği’ni kazanıp İstanbul’a geldim. Yine aynı sene ağabeyim de İstanbul Üniversi- tesi İşletme Fakültesi’ni kazanmıştı. Tercih yaparken kimyayı çok bilinçli seçmemiştim. Fakat o dönemde baba- mın, ‘Amcanın mesleğini de yazdın mı’ sorusu üzerine, babamın gönlü olsun diye tercihlerimin sonuna kim- yayı da eklemiştim...” “İstanbul’u ilk kez lisedeyken yap- tığımız kısa bir okul gezisinde gör- müştüm. Çok hoşuma gitmişti. İçim- den ‘Ben bu şehre gelirim’ demiştim. Üniversitede okuma hayalleri kurar- ken Boğaz kenarında bir okul hayal ediyordum. Tercihlerimde Boğaziçi Üniversitesi’ni de yazmıştım ama o Boğazı hayal ederken Avcılar’da oku- mak kısmet oldu. Sağ olsun, Erpen’in o zamanki Bölge Müdürü de ağabe- yimle bana, okula yakın olsun diye Parseller’de bir ev tutmuş. Parseller’e bir girdim; köşede Urfalı Kıraathanesi, az ileride Malatya Pazarı... Antep’ten hiç gelmesem daha iyi diye düşün- müştüm. Antep’te bunların hepsinin zaten orijinalleri vardı. Hatta kayıt döneminde ilk geldiğimde, Parsel- ler’deki evden E5’e çıkıp Büyükçek- mece-Topkapı otobüsüne binerken, muavinin ‘İstanbul’a bir iki, İstanbul’a bir iki’ diyerek yolcu çağırması, sev- diğim İstanbul’a çok uzak bir yerde yaşamak ve okumak zorunda oldu- ğumu anlatmıştı bana. Büyük hayal kırıklığı yaşamıştım. Gaziantep’ten bakınca İstanbul Üniversitesi’nin farklı bir görüntüsü vardı. Beyazıt’taki İstanbul Üniversitesi’nin kapısı, kala- balık, tarihi mekanlar vs. Haritadan bakıldığında da tarihi yarımadada, muhtemelen boğaz manzarası da olan
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=