Yalıtım Dergisi 1. Sayı (Temmuz-Ağustos 1996)

makale bir kısmının, kömürün nemının buhar haline getirilip uçurulmasına sarfedilmesine neden olmaktadır. Bu buhar, kömürün yanma atıkları olan kükürtdioksit, karbondioksit, partikül madde ile birleşerek smog adı verilen ve İngilizce duman ve sis kelimelerinin (smoke+fog) birleştirilmesinden oluşmuş bir kelime ile ifade edilen insan sağlığı için çok tehlikeli bir olayın gelişmesine neden olmaktadır. Şehirlerimizde her gün karşılaştığımız sisli puslu havalar bu olayın sonucudur. 1952 yılında Londra'da bir hafta zarfında 4000 kişinin ölümüne neden olan smog, büyük kentlerimizde önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Petrol fiyatlarının sürekli artması akaryakıt için dizayn edilmiş tesislerin hiçbir izin alınmadan kömüre çevrilmesi, kirletici etmenlerin sayısının artmasına neden olmaktadır. Kalitesiz fosil yakıtlar ile ısınmanın sonucu ortaya çıkan bu çevre tahribatını azaltmak, kentlerin havasını biraz daha solunabilir hale getirmek ve gerekse de yakıta ödenen parayı minimuma indirmek için günümüzde çeşitli bilim dallarında çalışanlar sürekli çaba sarfetmektedirler. Bu konuda bugüne kadar elde edilmiş olan tek sonuç Enerjinin ekonomik olarak kullanılmasının gerekliliği olmuştur. Zira üzerinde çok çalışmalar yapı imasına rağmen nükleer, güneş, rüzgar, dalga, jeotermal enerji gibi alışılmamış enerji kaynaklarının nükleer dışında olanlar henüz rantabl bir biçimde uygulamaya alınamamıştır. Ülkemizde kentsel hava kirliliği yaratan enerji tüketiminin kaynağı ısınma için tüketilen enerjidir; bu bilimsel ve teknik olarak ispatlanmış bir konudur. Endüstrinin ve taşıtların bu konudaki etkisi yadsınamaz ama bugün için 38 kentlerimizde, esas ölümcül tehlike havada miktarı artan kükürtdioksitten kaynaklanmaktadır ve herkesin bildiği gibi çeşitli kuruluşlar da sürekli olarak kirlilik parametresi olarak havadaki kükürtd ioksit ve partikül madde miktarını vermektedirler. Konu ile ilgilenen herkesin bildiği gibi bu kirleticiler taşıtların egzoslarından değil fuel oil ve kömür yakan tesislerin ve meskenlerin bacalarından çıkmaktadır. Taşıt egzosundan havaya karbondioksit, karbonmonoksit, azotoksitler, yanmamış hidrokarbonlar ve benzinli taşıtlardan da bir miktar kurşun çıkmaktadır; bu maddelerin kent havasındaki derişikliklerinin ölçümleri sürekli yapılmamakta, yapılanlarda halka hava kirliliği parametresi olarak açıklanmamaktadır; zira bunların havadaki derişikliği henüz tehlike sınırlarına yaklaşmamaktadır. Son günlerde istanbul'da alınan karar gereği motorlu taşıtların egzoslarının kontrolu, kent havasındaki kükürtdioksit miktarının azaltılması yönünde bir katkısı yoktur. Bu konuda yapılması gereken en etkin önlem tüm yapılarda ısı yalıtımına gereken önemi vermektir. Avrupa Topluluğuna kabul edilebilmek için pek çok konuda büyük fedakarlıklar gösteren yöneticilerimiz nedense bu konuda yalıtım ve enerji ekonomisi konusunda AT ülkelerinin duyarlılığını göstermemektedirler. Gelişmiş ülkelere göre, ülkemizde kişi başına tüketilen enerji miktarı 1/3 oranında olmasına karşın, ısınma için sarfettiğimiz enerji % 100 daha fazladır. Ülkemizde ısınma için aşırı bir yakıt tüketimi vardır, Türkiye'de birim hacmi ısıtmak için harcanan enerji Fransa'dan % 46, isveç'ten % 230 daha fazladır. Bu aşarı yakıt tüketimi, ülkemizin coğrafi konumundan değil, ülkemizde ısı yalıtımına gereken önemin verilmeyişi ile standart dışı yapılaşmadan kaynaklanmaktadır. 1970'Ierdeki petrol krizi nedeni ile enerji tasarrufu için yalıtım yönetmelikleri geliştiren Avrupa Ülkeleri daha az yakıt sarfederek kentsel hava kirliliği problemini çözmeyi ön plana almışlar ve hazırladıkları yeni yönetmeliklerde kriter olarak hep bu konuyu ön plana ·çıkartmışlardır. Almanya 2030 yılına kadar uygulayacağı bir plan çerçevesinde tüm eski yapıları da yeni yönetmeliklere uygun hale getirerek ısınma için tüketilecek enerji miktarını mümkün mertebe azaltma yoluna gitmektedir. Bu konuda en etkin çalışmalar İsveç'te yapılmaktadır, uygulamada yapı sahiplerine ısı yalıtımı yapma koşulu ile verilen düşük faizli uzun vadeli kredinin de etkisi çok büyük olmuştur. Ülkemizde ise, önceleri yönetim bu konuda bugünkünden daha hassas davranarak bir dizi yönetmelik ve standart hazırlamış, uygulamaya koymuş; buna karşın son 1 O yıldır, kirlilik dayanılmaz boyutlara erişmesine rağmen bu konuda yeni yönetmelikler ve standartlar hazırlanmaz ve var olanlar da uygulanmaz olmuştur. Ülkemizde yapılardaki ısı kayıplarının azaltılması ile yakıt tasarrufu sağlanmasına yönelik ilk çalışma TS 825, "Binalarda lsı Yalıtım Kuralları" 1970'te yayınlanmış ancak bu standardın uygulanması konusunda bir zorunluluk olmadığından, hiçbir gelişme kaydedilmemiştir. 3.11.1977 tarih ve 16102 sayılı resmi gazetede Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yayınlanan "lsıtma ve Buhar Tesislerinin Yakıt Tüketiminde Ekonomi Sağlanması ve Hava

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=